" Bizim diğer kişiler hakkındaki bilgilerimiz
o kişilerin kendilerini nasıl düşündüğüne dayanamaz, çünkü onların nasıl düşündüğünü bilemeyiz.
Kişileri ancak ilişkiler içinde anlayabiliriz. "
Karl Marx, İnsan Toplum ve İletişim'den
-
Marx mı? Aaa! Bilmez miyim Karl Marx'ı?
Nedense hınzırca gülümsediğini hissettim.
- Öyle mi? Yoksa çizgi roman kahramanı mı? dedi.
Bir yazıda okumuştum. Bizim memlekette entellektüel ve iyi eğitim almış kişiler, Zagor gibi çizgi romanları pek okumazlar, okuyanlara karşı ön yargılı olurlarmış. Ne fena! Çizgi roman popüler bir sanat dalı olduğundan yani kitle tüketimi için üretildiğinden, hedef
okur çoğu zaman ortalama zekanın bile altında görülürmüş. Kimin yazısıydı ki?
Hımm. Acaba her denk geldiğimizde elimde Zagor'ları gördüğü için mi yüzüme böyle
acımtırak bakıyordu? Yoksa hangi kitaptan hafızamın gizli arşivine kaydedildiğini bilmediğim o yazı yüzünden mi, çizgi roman okuyan kıt zekalı kompleksine kapılıyordum? Neydi bu şimdi? Muhabbetin başında aklı sıra bilgimi mi sorguluyordu? Harbi bi analiz yapmak için yüzüne iyice baktım. Olanca sevimliliğiyle bir şeyler söylememi bekliyordu.
Ben ise, sol kaşımı kaldırarak, yüzüme bilgiç bir ifade kondurdum. Manifesto'nun temel düşüncelerinden giriş yapacağımı düşünüyordum ki... Olamaz!... Bodoslama şu soruyu sordum:
- Hiç Karl Marx’ın fotoğraflarına dikkat ettin mi?
Çizgi romanlardaki şaşıran
karakterler gibi, kooskocaman açtı gözlerini:
- Ne varmış o fotoğraflarda? dedi.
- Marx 65 yaşında ölmüş. Ama saçları ve sakalları
bembeyaz. Çok acayip değil mi?
- !!!!????
- Marx’ın hayat hikayesi çok acıklı biliyor musun? dedim. Zengin ve eğitimli bir ailenin kızı olan Jenny ile, kızın ailesinin rızası olmadan evlenmişler. Birbirlerini çok seviyorlarmış. Yedi çocukları olmuş. Saçları ve teni koyu renk olduğundan, ailede Marx'a "arap" derlermiş. Hayatları hep sürgünlerde, yoksulluk içinde geçmiş. Yedi çocuğundan dördü Karl Marx'ın gözlerinin önünde ölmüş. İlk çocuğu öldüğünde Marx 37 yaşındaymış. Bir gecede saçları bembeyaz olmuş. Ne hazin bir hayat değil mi?
Uzandı, çantasını açtı. İçinden Ken Parker ın bir çizgi romanını çıkardı.
- Senin kitap sevdiğini ve çizgi roman okuduğunu farkedince sevindim. Ben de çok severim. Kitap okuyan bir çizgi roman kahramanı hoşuna gider diye düşündüm. Bak, sana bunu getirmiştim. Söze Marx'ı nasıl bilirsin, diye girdim. Yanlış anlamadın beni değil mi, dedi.
Elindeki çizgi romanın bir sayfasını araladı. Ken Parker, Karl Marx'ın The Capital'ini okumaktaydı.
İyice tescillenmişti... Kompleksli ve ön yargılı biriydim!