BİLİYORUM SANA GİDEN YOLAR KAPALI
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
CEMAL SÜREYA
ÇOK GÜZELMİŞ BU KARŞILIKSIZ AŞK ŞİİRİ. YİNE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS DURUMLARI VAR. EN GÜZEL ŞİİRLER KARŞILIKSIZ AŞKLARI ANLATAN ŞİİRLERDİR BENCE.YILMAZ ERDOĞAN'IN DİZELERİ GELİR BENİM AKLIMA SIK SIK.
YanıtlaSil" BEN SENİN BENİ SEVEBİLME İHTİMALİNİ SEVDİM.
"Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk
Olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün veyselkarani'de haşlama yeme
İhtimalini sevdim
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
Özlemeye başladım herkesi
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri
Özlemeye başladım sonra
Bizim kemalettin tuğcu'larımız vardı
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi
Sıralarda
Solculuk oynamaya başladık
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar
Kontrgerilla
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu
Pütürlü duvarlara ve
Türk dil kurumu'na inat bir türkçeyle
Ağbilerimizden öğrendik, s harfinden orak çekiç figürleri
Türetmeyi
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber
Bültenleri
Oysa ankara'da hiç sevişmedim ben
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
Dikenleri saymazsak
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu
Haber bültenleri
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi Adım
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama
Sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni
Teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman
Griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle tunalı hilmi caddesi'ne gelebilme
İhtimalini seviyordum
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum
Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır
Gevrekliğini
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez
Sürgünü
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım
Otobüs camının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
Listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun
Ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk
Ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk
Olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün van'daki bir kahvaltı salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
Bir yol üstü lokantasında
Ben seninle, ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında
Bakan
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
Ben seninle herhangi bir insan elinin
Terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim
SEVGİLER
Of kardeş, yıkmışsın ortalığı. Canımsın. Bilmezler seninle ne edebiyat muhabbetlerimiz vardır bizim. Haklısın. En güzel şarkılar, şiirler hasret durumlarında söylenmiş sahiden. Ya o kişinin sevebilme ihtimaliyle ya da düşlerde sevmeyle yetinilmiş. İyi de hep erkekler yazmış en güzel hasret ya da karşılıksız aşk şiirlerini. Kadınlar sayesinde şahane şiirler yazmışlar.
YanıtlaSilHiç yok mu hasret çeken kadın şairler Allahaşkına:)
Yok mu gerçekten?
olmaz mıı????...ama onlar gizli kalmıştır hep muhtemelen. Toplum baskısı meselesinden yani..eskiden ayıplanırmış bir bayanın duygularını dışa vurması. Erkekler kendilerinden başka kimseyi sevmemiş ve sevmeyecek el değmemiş kız aradıklarından dolayı olsa gerek, duygular ilişkiler gizli saklı yaşanırmış hep. Yoksaaa..ohhoo...damgalandıklarının ve kızların ömür boyu evde kaldıklarının resmiymiş resmen (ne dedim şimdi ben yahu).
YanıtlaSilBelki bayanlar şiirlerle duygularını deşifre etmek yerine halk türkülerimizi okuma yolunda kendilerini daha rahat ifade etmiş olabilirler.
Daima bir çıkış yolu vardır :)))
ve tüm duygular kadın erkek ayırt etmeden insanlar içindir.
Sevgili Mahmure, benim kardeş var mesela. Bir de şimdi aklıma ne geldi biliyor musunuz? Sezen Aksu ve Şebnem Ferah'ın şarkı sözlerini çok severim. Of! Şahanedirler... Mesela Sezen Aksu'nun "İstanbul İstanbul olalı" adlı şarkısının sözleri müthis değil mi?
YanıtlaSilUzanıp Kanlıca’nın /Orta yerinde bir taşa
Gözümün yaşını yüzdürürüm Hisar'a doğru /
Yapacak hiçbir şey yok/Gitmek istedi gitti
Hem anlıyorum /Hem çok acı /Tek taraflı bitti/
Bir lodos lazım şimdi bana /Bir kürek bir kayık
Zulada birkaç şişe yakut /Yer gök kırmızı/
Söverim gelmişine geçmişine /Ayıpsa ayıp /Düşer üstüme akşamdan kalma /Sabah yıldızı /
Ah İstanbul İstanbul olalı /Hiç görmedi böyle keder /Geberiyorum aşkından /Kalmadı bende gururdan eser /Ne acı, ne acı insan /Kendine ne kadar yenik/Bulunmadı ihanetin ilacı/Yürek koca bir kara delik/ Yapacak hiçbir şey yok/Gönül bu sevdi /Yeni bir ten yeni bir heyecan /Bilirim üstelik
Bir de Şebnem Ferah'tan sözgelimi... Oyunun Sonu
Hangi acılar hangi anılar eskimez zamanla
Hangi kalp temiz hangi gerçek iz aşınmaz yağmurda
Herşeyi görüp bilenler anlatın neden dönmezler gidenler
Giden gelmiyor geri dönmüyor oyunun sonunda sonunda
Giden gelmiyor hayat denilen şey bir ipin ucunda
Hangi büyük aşk hangi büyük kin yok olmaz zamanla
Hangi yanardağ hangi fırtına durulmaz dünyada
Herşeyi görüp bilenler anlatın neden dönmezler gidenler
Giden gelmiyor geri dönmüyor oyunun sonunda sonunda
Giden gelmiyor hayat denilen şey bir ipin ucunda
Kadınlar da söylüyorlar gördüğünüz gibi:)
Ben de bir şey söylemek isterim.
YanıtlaSilBurayı serbest kürsüye döndürmek istemem ama yine de katılmadan edemedim
Bayanlar da şimdilerde yazıyorlar şiirlerini çekinmeden artık haklısınız.
Ama şarkıcı yani adı üstünde -ses sanatkarı- daha cok bestesi ile ünleniyor. Güftesi ise göze batmıyor ve şiirden sayılmıyor, adı üstünde -şarkı sözü- deniyor. Buna ne buyurmalı?
Zaten de ne dörtlük uyuyor ne kafiye tutuyor.
Demekki neymiş bayan şarkıcılar Şair sayılmıyorlarmış.
Cumbadaki Mahmure ve Düz Mantk'a hakvermemeye imkan yok. Doğru. Bunlar şarkı sözleri. Ama Sezen Aksu'nun bir kitabı var bende. Adı "Eksik Şiir". Şarkı sözlerini şiir diye yazmış. Hatta eski bir yazımı buldum. Sizin için tekrar bloğuma koydum. Bildiğiniz başka kadın şairler varsa lütfen bana söyleyin. Mesela Nilgün Marmara var. Hani Sylvia Plath'ın hayatını tez konusu yaptıktan sonra intihar eden Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi. İntihar Bulaşıcı mıdır diye bir yazı yazmıştım hatta hakkında.
YanıtlaSilSonra hazreti googla sordum. Can Dündar'ın bir yazısını buldum. Bakın şöyle:
Neden kadın şair yok?
YanıtlaSilBu soruyu, yıldızlı bir gece yarısı, semaya doğru birbirinden güzel mısralar haykıran dostlara soruverdim apansız...
Saatlerdir birbiri ardınca okunan harikulade şiirlerin biri bile kadın şair elinden çıkma değildi.
"Bana 3 kadın şair sayın" dedim; zorlandılar.
Sonra antolojilere baktım:
Memet Fuat'ın "Çağdaş Türk Şiiri"nde (Adam, 1996) 84 şair arasındaki tek kadın Gülten Akın'dı:
"Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya / Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar / evler, çocuklar, mezarlar çizerek dünyaya".
İlhami Soysal'ın "20. Yüzyıl Türk Şiiri"ndeki (Bilgi, 1973) 60 şair arasına, Gülten Akın dışında bir de Türkan İldeniz girebilmişti:
"Beni senden zorla kopardılar yiğidim / Bir kınamadır tutturdu gözleri / cümlesi bir olup kanıma tükürdüler / zincirlediler ellerimi / Seviyorum diye başlayacaktı savunmam / söz hakkı vermediler".
* * *
Kadın şair azlığının nedenini tartışırken kadının erkek toplum içinde ezilişinden, ev işlerine mahkûm edilişinden dem vuruldu. Bunlar doğruydu da, soruyu yanıtlamaya yetmiyordu:
Neden kadın romancı ya da öykücü deyince bir çırpıda 10 isim sayabiliyorduk da şair gelmiyordu aklımıza?
Şiiri bu denli erkeksi kılan neydi?
Şiirin bir zaafı mı, erkeğin bir vasfı mı?
En maço tabiriyle, "Kadın yazmıyor, yazdırıyor" muydu?
* * *
Yanıtı Doç. Dr. Nazan Bekiroğlu'nun (www.nazanbekiroglu.net) "Osmanlı'da Kadın Şairler" makalesinde buldum:
Bekiroğlu, "Osmanlı'nın geleneksel döneminde kadın şair yok denecek kadar az. Çünkü kadınların şiir biçiminde bile duygularını ifade etmesi, hatta 'vuslat, aşk, muhabbet, sevda, yâr' gibi sözcükleri kullanması ayıp sayılmaktadır" diyor.
Bu durum, kadın ruhunda bir sakınım içgüdüsü yaratıyor. Kadın, "maddi cazibe"den, yani başını açmaktan kaçındığı kadar, "manevi cazibe"den yani yüreğini açmaktan da kaçınıyor.
"Ya susacak ya toplumsal baskıyı göze alacaktır. İkisini de yapamayan, klişeleri erkeklerce belirlenmiş bir söylemi taklit eder. Bu, baştan yenilgidir".
"Bugün hâlâ Yahya Kemal ya da Necip Fazıl ölçüsünde bir kadın şairimiz yoksa ama Yakup Kadri ya da Kemal Tahir ölçeğinde romancılar olarak Halide Edip ya da Adalet Ağaoğlu'dan bahsedebiliyorsak bu, gelenek yokluğundadır" diyor Bekiroğlu...
Kadın şair, Tanzimat'ta şiir koşusuna katıldığında erkek meslektaşı 6 asırdır yazıyordu. Oysa romanda öyle değil. Roman, Tanzimat'la başladı. İlk Türk romanı İntibah (1876) ile Fatma Aliye'nin Muhazarat'ı (1892) arasında sadece 16 yıl var. O yüzden erkeklerle aşık atabiliyor kadın romancılar...
* * *
Ancak günümüzde işler değişiyor. Kadın, hayatla birlikte şiire de sızıyor.
Müjdan Cunbur ile Neriman Saryal'ın derlediği "Türk Kadınının Şiiri" (1997) kitabında Lale Müldür'den, Perihan Mağden'e, Gülsüm Akyüz'den Melisa Gürpınar'a dek 100'ü aşkın kadın şair adı var.
Yılmaz Odabaşı'nın "Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi" (Alfa, 2003), yeni kuşaktaki kadın şair patlamasının belgesi...
Sombahar dergisinin "Kadın Şairler Özel Sayısı"nda (Ocak-Nisan 1994) Günseli İnal "Bir toplumda kadın şairin varlığı, o toplumun ilerleme ve uygarlık düzeyi göstergesidir" diyor.
Erken yitirdiğimiz Nilgün Marmara'nın bir çığlığıyla bitirelim:
"Ey, iki adımlık yerküre / senin bütün arka bahçelerini gördüm ben..."
CAN DÜNDAR
İşte dostlar kadın şairlerin durumu böyleyken böyle:)