13 Ocak 2010 Çarşamba

Marifet İltifata Tabidir, Öyle Mi?

Benim kardeş romantiktir romantik olmaya ama eşi Mehmet de ondan aşağı kalmaz romantiklikte. İki romantik bir evde olursa, biri günümüz Türkçe'siyle, diğeri eski devrin izini bugünde sürerek edebiyat parçalarsa hele, of ki of yani. Bu ikilinin muhabbetine doyum olur mu? Olmaz elbet! İşte Mehmet'in Pasban adlı bloğundan aşırdığım bir yazısı. Şahane değil mi? Madem "marifet iltifata tabidir" demiş. Şen Baldız olarak iltifat edeyim dedim enişteme. "Mehmetcim, yeni yazıların nerede?O muhteşem yazılarını bekliyoruz büyük bir hasretle!" http://pasban.blogcu.com/

HASRET YAHUT VUSLAT

Günlük hayatta özlemi anlatmak için çokça kullana geldiğimiz kelimelerin başında herhalde hasret ve vuslat gelse gerektir.Uzun zaman oldu blogumda bir şeyler yazmayalı. Uzun zaman dediysem yaklaşık dört buçuk ay ki, bu da yeterince uzun olsa gerek. Yazmaya çokça niyetlendiysem de bir türlü yazamadım işte. Hatta yazmaktan çok yazmama konusunda daha hevesli oldum galiba. Benim gibi biri için bu durum son derece normal karşılanmalıdır. Çünkü yazmak için depresif olmak gerekiyor, manik haldeyken de bir şey yazmak gelmiyor içimden. Malum mevsim sonbahar, diğer bir ifadeyle ise hazan. Her ne kadar etimolojik olarak aralarında bir ilişki olmasa da hazan kelimesi bana her zaman hüznü çağrştırır. Fazlasıyla hüzünlendirir beni sonbahar, belki de bu hüznün nedeni; böyle bir eylülün sararmış son günlerinde dünyaya gelmiş olmamdır. Hazan ve hüzün ne güzel iki kelime... Belki de sonbahar ve hüzün üzerine yazmalıyım. Aslında daha önce hiç mevsimi değilken ocak ayında Hüzün Üzerine Çeşitleme diye, daha yazmış olduğum bir şiir denemesi yayınlamıştım. O zaman yayınlamasaydım şimdi yayınlayabilirdim, acemilik işte. Herneyse yazmaya olan hasretimden bahsetmeye niyetli iken nerelere geldik.

Onu diyordum; aradan geçen yaklaşık beş aya yakın bu zaman dilimi, bende yazmaya olan hasretimi arttırmaktan başka bir şeye yaramadı. Çünkü şu yarım kalan gazeli tamamlayayım yahut şu konudaki fikirlerimi derdest edip yazayım derken bugünlere geldim. Sonuçta ne yarım kalan gazellerim ne de eksikleri olan yazılarım tamamlandı, ama koskoca bir yaz mevsimi geldi geçti."Her hasretin umudu vuslata ermekmiş" derler, ben de öyle düşünüp tekrar klavye başına geçerek hasreti vuslata tahvil etmek istiyorum. Bundan böyle, bir aksilik olmaz ise daha sık ve birbirinden farklı konularda yazmak istiyorum. İnşaallah bu niyetimi gerçekleştirme fırsat ve imkanım olur.

Tabi şu da var; hep söylüyorum eskilerin bir sözü var marifet iltifata tabidir diye, İnsan yaptıkları takdir edildikçe yeni şeyler yapma iştiyakı ile donanır. Yok kimse, yapıp kıldıklarımızı ve çabalarımızı takdir etmez ve ilgi göstermezse hevesimiz ve yenilerini yapma heyecanımız-moda tabiriyle motivasyonumuz-kaybolur gider. Yazdıklarımı kim okur, okuyan-varsa- ne düşünür yazdıklarım hakkında onu da bilmek isterim. (Eminim herkes aynıdır) Belki de tüm bu yazdıklarım ve çabalarım ıssız çöllerde şarkı söylemek yahut ta vadide haykırıp sadece kendi sesinin yankısını duymak gibidir. Doğruyu söylemek gerkirse öyle olup olmadığını da merak etmiyor değilim. Umarım öyle değildir, eğer öyleyse üzülmemek elde değil. Hani Anadolu'da-bu gibi durumlar için söylenmez ama- bir laf vardır; "Oğlum Reşit kendin söyle kendin işit" diye. Benim bu çabalarım da bu kapsamda diye hayıflanmıyor değilim hani. Bütün bu anlattıklarımdan sonra söylemeye gerek yok herhalde; hakkımda yazmanızı bekliyorum, eğer yorum yazmazsanız yani orada olduğunuzu bana duyurmazsanız varlığınızı nereden bilebilirim ki. Ses verin sesinizi duyurun. Artık ben çölde türkü çığran meczub olmak istemiyorum. Bu, meczubluğu yermem anlamına gelmez ama ıssız çöllerde dolaşmanın anlamsızlığını beyan içindir.

Hepimizin çabalarının gerekli iltifata mazhar olması temennisi ile hoşçakalın...

MEHMET DEMİRER


Fotoğraflar: Numan Serteli'nin arşivinden alınmıştır.

5 yorum:

  1. Merhaba, ben Mehmet, Nam-ı diğer Pasban.
    Vildan Abla, marifet iltifata tabidir dedik ama beni fazlaca onore etmişsiniz.Bu nazik jestiniz için teşekkürler. Mütehassis oldum.
    Gelelim iltifat meselesine;
    Şüphesiz ki,marifet iltifata tabidir.Eğer yaptıklarımız,ortaya koyduğumuz çalışmaların bir an için takdir edilmediğini düşünün.Kaldı ki ben, insanın bulunduğu cemiyettten-iş deyin kendi sosyal hayatı hatta aile ortamı deyin- beklentisi temelde ikidir.Bunlardan birincisi takdir edilmek, yaptıklarının ve çabalarının farkına varılıp bunun kendisine izharı,ikincisi ise kendisine adil muamele edilmesidir.Bir an için düşünün, arkadaşlarınız misafirliğe gelecek ve siz de güzel yemekler yaptınız kekler,börekler vs.misafirlerinize sunduğunuzda ne beklersiniz.tabii ki teşekkür ve yemeklerin nefasetinin teyidini değil mi? Yaptığınız enfes yemekleri yiyenlerin size teşekkür dahi etmediklerini ve elinize sağlık dahi demediklerini bir an için düşünün.Bir daha aynı kişiler için aynı güzellikte bir şeyler yaparmısınız? Biraz zor..Tam tersi olsa size yaptığınız yemekler için size teşekkürler edip yaptıklarınızın tarifini isteyip övgüler yağdırsalar ne düşünürsünüz.Aynı kişileri bir kez daha ağırlamanız gerektiğinde nasıl davranırsınız.
    Kendisine adil davranılmasını istenmesi ise, kişinin kendi hakettiğini düşündüğü saygı,mevki ve itibarın kendisine verilmesini ister.İş ortamında aynı işi yapanlar arasında farklı ücret ödendiği zaman, kişiler neden ücretlerinin genel anlamda düşük olduğunu sorgulamak yerine,aynı işi yaptığı halde arkadaşına yüksek ücret ödenmesini sorun yapar.Çünkü bilinç altında kendisine adil davranılmadığını düşünür.
    Netice-i kelam İnsanın çalışma ve güzel işler yapabilme şevk ve iştiyakı için yaptıklarının takdir görmesi gerekir.

    Tekrar teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. Ah,Pasbancım. Canımsın sen benim. Nasıl güzel yorum yazmışsın. Tamam. Madem bloguna yazmıyorsun bari Hayal Kahvem'e yorum yaz ne olursun?

    Gelelim yemeğimi yiyip eline sağlık demeyene. Ben de böyle bir şey mümkün olmaz bilirsin. Kendi yaptığımı bile ağzımı şapırdata şapırdata
    yerim. Yerken de "of ya.. gene şahane yapmışım öyle değil mi?" derim. Karşımdakiler de unuttularsa veya içlerinden gelmiyorsa bile "eline sağlık" derler mecburen:) Başka şansınız yok yani. O nedenle yemeğe geleni gene davet ederim:)

    Güzelim, bloğunda daha sıkça güzel yazılarından bize ikram etsen, bak nasıl iltifat edeceğiz. Yani sadece marifet iltifata tabi değil.. İltifat da marifete tabi galiba ne dersin:)

    Teşekkür ederim Mehmet. Her zaman beklerim. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  3. böyle duru,akıcı ,samimi yazıları bütün kalbimle destekliyor,düzenli YAZMANIZ halinde takip,taktir,bazen düşüncelere katılıp,bazende katılmama hakkımı kullanacağımı söylemek isterim..muhabbbetle kalınız efendim....

    YanıtlaSil
  4. İnsanız tabi. Şımarmayı şımartılmayı severiz. bir kere takdir edildin mi hep edilmek istersin. Neden? sahne tozu yutmak gibidir bu.
    Ama hep goygoylamak olmaz. Doğruya doğrudur bu işler. varsa bir yamuk söylenir. Ben kendi adıma şöylerim valla. Hiç şakşakçılık yapamam. Alınmaca darılmaca yok. Takdiri bilen tekdirine de katlanır, ders alır. Her türlü eleştiriye açık olursan ilerlemeye de açık olursun.
    Bir hikayem var kısa.
    İstanbulda bir kitapçıda bayan yazar şiir kitabını imzalıyor. Kitabı elime alıp karıştırdım. Aşk şiirleri hep.
    Babam -Alalım imzalatalım dedi.
    Bayan güzelmi güzel
    Babam yakışıklımı yakışıklı
    Ben tıfıl bir kız.
    İstanbul ise öğrenci hareketleri, sağsol kavgaları ile perişan.
    Gıcık kaptım kitaba. O sırada
    güzeller güzeli bayan kibarlıktan ve hassaslıktan kırıla döküle yanıma geldi. Şefkatli ve yumuşacık bir ses tonu kitabı begenip begenmediğimi sordu. Yakışıklı babam ise gururla bir bana bir bayana bakıyordu.
    Bütün kirpilerim üzerimde cevap verdim yazara
    - Ben böyle öldüm varamadım..yandım alamadım şiirlerden hoşlanmam.
    Sonra nemi oldu?
    Böyle dedim diye kendimle gurur duydum. Babamın yüzüne bakmadım emindim ki o da gurur duydu benimle.
    Bayan yazarın yüzünün solduğunu, hatta ruhunun tokatlandığını hissettim o anda şaşırdım.
    Dışarı çıktığımızda babam usulcacık dedi ki havaya bakarak.
    - Böyle durumlarda tebrik etmek daha hoş olur. Emek vermiş oraya gelmiş.
    Sanki hava ile konuştu o anda beni çok mahcup etmemek için. Düşündüm kaldım. Doğrularımı söylemiştim ben ama kabalık etmiş oldum.
    Bakış açımı değiştirince ise yazara haksızlık ettiğimi anladım. Her kitap bir emektir, begenilme ve paylaşma arzusu ile yazılır.
    Artık büyüdüm böyle hamlıklar yapmamaya çalışıyorum ama arada bir sürçü lisan edersem affediniz.
    Sizler yazınız.. söz ben beğenip..tüm takdirlerimi sizlere seferber edeceğim.
    Saygı ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  5. Oya ve Dostane'ye Hayal Kahvem'e yazdıkları güzel yorumlar için teşekkürler.

    YanıtlaSil