Bu hafta feci yoğun bir haftaydı. Resmen işim başımdan aşkındı diyebilirim. Sigortacıyım. Bu kötü havalarda hasarlar alıyor başını gidiyor. İşim bu. Hasar olacak elbet. Hasar olduğunda da, sigortalıyı rahat ettirmek marifet. Sadece hasarlar değil ki. Bu hafta hiç akla hayale gelmez sorunlar, tren vagonları gibi birbirine eklendi. Bilirsin, olur bazan böyle. Kambur üstüne kambur!.. Hani bazen " Teker teker gelin!" denir ya... Öyle bir vaziyetti. Bu kadar hengame arasında güzel olan neydi biliyor musun? Hayal Kahvem'i ve bağlama kursumu ihmal etmedim. İhmal etmedim vallahi. Sanıyorum hayat dediğimiz şu muhteşem dağınıklıkta, beni yaşamın hayhuyundan çekip çıkaran iki durum var şu sıralar. Biri Hayal Kahvem'e yazmak için oturduğumda, gönlümden parmaklarıma düşen kelimelerin bir araya gelmesiyle düştüğüm şaşkınlık halim, diğeri de bağlama kursum sayesinde türkülerin menzilinde dolanmak. İkisinden de büyük haz duyuyorum. Bu hafta fazla kalamadım bağlama kursunda. Anlattım ya, işim çoktu. Gittim ama. İlla ki gittim. Mehtap Hoca'dan yeni türkünün notalarını ve sözlerini aldım. Geçen hafta öğrendiğimiz türküyü bağlamamla çaldım. Yeni öğreneceğim türkü: "Evlerinin Önü Yoldur /Yoldan Geçen Karakoldur /Gurban Olam Sarı Gelin /Gel Destini Bizden Doldur. " Türküler, şarkı ve şiirlerden biraz daha farklı. Zaman içinde, devirden devire, dilden dile dolana dolana, demlene demlene günümüze ulaşıyor. Hele anonim olmuş, yazanı ve besteleyeni unutulmuş, halka malolmuş türkülerin tadına doyum olmuyor. Her birinin bir hikayesi var elbette. Bu sıralar öğrendiğim türkülerin gerçek hikayelerini bilmek istemiyorum. Öğrendiğim türküleri önce kendi hislerimle hikayelendireceğim. Belki daha sonra türkünün benim muhayyelemde kurguladığım hikayesiyle, gerçek hikayesini mukayese edeceğim. Velhasıl, türkülerin menzilinde dolaşacağım bir süre... Bizim köyde durumlar bu merkezde...
Tuhaftır, ne kadar yoğun olursam, herşeye o kadar iyi vakit ayırabildiğimi farkettim ben de. Asıl zamanım çokken, tembellikten hiçbirşeye vakit ayıramıyorum. Bunun türkülerle bir alakası yok tabii :-)
YanıtlaSilHaklısın Tuğba. Yoğunlaştıkça ipin ucu kaçtı deriz ya. Yüksek Sadakat'in söylediği şu şarkıya bayılırım. "Aklımın iplerini saldım. O giderden bir an durup peşinden baktım." Ne kadar yoğunsan, okadar çok saldığın iplerin ucundan tutma gayreti içine giriyorsun. Sonra ucundan yakaldığın iplerden mutlu oluyorsun. Benim yaşıma gelince hele, yakaladığın her küçük şeyin mutluluk olduğunu anlıyorsun. Sen daha miniksin tabi. Senin yaşlarda küçük şeylere ne demek mutlu olmak, sinir olur insan. Sonra sonra anlar o kızdıklarımızın bir kısmı mutluluklarımızmış meğer diye:) Bu kez Bülen Ortaçgil şarkısı dinleme vakti gelmiştir:
YanıtlaSil"Hep küçük şeyler bizi usandıran
Küçük şeyler bizi utandıran
Hep küçük şeyler küçük şeyler bizi yarıştıran
Küçük şeyler bizi uzlaştıran
Küçük şeyler hepsi de küçücük şeyler
Bizi yönlendiren, sevindiren, düşündüren
Hep kısa anlar, mutluluklar"
Ya... Bir yorum yazayım dedin. İki şarkı dinledin. Hemen burda lafımı keseyim. Yoksa bağlamamı alır türkülere geçersem... Valla Tuğba yandın ...Yandın!!