4 Ocak 2010 Pazartesi

Kara Kitap'ı Özledim, Gene Bakmadan Edemedim...

Kara Kitap'ı bu kadar sevdiğimi yazmaya başladıkça daha iyi anladım. Resmen arkadaşımı özler gibi bu kitabı özlüyorum. Zaten paramparça olmuş kitap. Şimdi şimdi farkediyorum. Kara Kitap’ın baş kahramanı Galip, başlıbaşına merakımı celbetmiş bir roman karakteri. Galip romanda bir avukattır. Nişantaşı’nda dedeler, nineler, amcalar, amca çocukları ve diğer akrabaları ile içli dışlı büyümüş, amcasının güzel kızı Rüya ile evlenmiştir. Galip Rüya’nın ikinci kocasıdır. Milliyet gazetesi yazarı, Rüya’nın üvey ağabeyi Celal Salik’e ikisi de hayrandırlar ve gazetedeki yazılarını her gün okuyarak büyümüşlerdir. Olaylar bir gün Galip’in eve geldiğinde Rüya’nın ondokuz kelimelik terk mektubunu bulmasıyla başlar. Rüya “annemleri idare edersin” de dediği bu mektubundan sonra kayıplara karışır. Aynı zamanda Celal Salik de ortadan kaybolunca, Galip esrarengiz bir arama süreci içine girer. Kara Kitap her okuduğumda bana büyüleyici gelir. Hani “hiçbir şey üzerine bir kitap” denilen kitaplardandır. Konunun görünmez olduğu kitaplardan. Adı üstünde Kara Kitap’tır. Onu görmeye başladıkça güzelleşir.

Kara Kitap'ta Rüya ile Galip’in sadece telefon konuşmalarına tanık oluruz. Rüya’yı hep Galip’in cümleleri ile tanırız aslında. Galip küçüklüğünden beri tutkundur Rüya’ya. Karısı ne kadar dışa dönük ve rahatsa, Galip’te o kadar içe dönük ve paranoyak özellikler taşıyan biridir. Galip duyarlıyken, Rüya umarsızdır. Rüya polisiye romanlara bayılır. Galip ise nefret eder. Hatta karısının okuduğu kitapları için için kıskanır. Rüya'nın romanlara kendini fazlaca kaptırmasından, aklının içini Galip'e kapatmasından rahatsız olur. Gün içinde işten birkaç kez Rüya’ya telefon eder. Eve döndüğünde eğer Rüya evde yoksa, evin eşyalarından, kültablasındaki izmaritlerinden, neler yaptığını çıkartmaya çalışır. Galip'in cümleleriyle Rüya, düş ile gerçek arasında bir yerdedir. İnanamıyorum... Böyle yazdıkça anlıyorum ki Galip, Rüya'ya olan bu takıntılı tutkusuyla, Orhan Pamuk'un daha sonra yazacağı Masumiyet Müzesi’ndeki Kemal’e ne kadar çok benzemektedir. Şimdi Kara Kitap’tan Galip’in, karısı Rüya’ya olan aşkını anlatan bazı cümleleri çıkarayım dedim. Bakın sayfalardan önüme neler düştü…


- Miyopluğunu kabul etmediğin gözlerini kısışını severdim. Gözlerini kısıp uzaktaki bir noktaya bakarken başka bir yere gittiğini, başka bir şey düşündüğünü anlayınca seni endişeyle severdim.

- Aklının içindekilerin bildiğim kadarını ve daha çok da bilmediğim kadarını korkuyla korkuyla severdim.

- Birlikte gittiğimiz bir filmi bir üçüncü kişiye hikaye ederken belleğinin ve hatırladıklarının benimkinden ne kadar farklı olduğunu korkuyla anladığımda seni severdim. Herkes labirentimsi merdivenlerden kıvrılarak sinemadan yeryüzüne ağır ağır çıkarken, bir kestirme bulup bizi bütün kalabalıktan önce kaldırıma çıkardığın zamandaki mutlu gülüşünü gördüğümde seni severdim.

- Vazonun yanında, neden orda bıraktığını anlayamadığım yüzüğünü günler sonra gene orada gördüğümde seni severdim.

- Öğle vakti, yazı masamın üzerinde oraya kadar nasıl geldiğini anlayamadığım bir tel saçını gördüğümde ve birlikte çıktığımız bir yolculukta, tıkış tıkış belediye otobüsün tutunma demirlerine sarılan öbür eller arasında yan yana duran ellerimizin birbirine ne kadar az benzediğini kederle gördüğümde seni kendi gövdemi tanır gibi, beni terk eden ruhumu arar gibi, bir başka kişi olduğumu acı ve sevinçle anlar gibi severdim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder