Kardeş sabah erkenden, "Abla, haftalık muhabbetimizi yapamadık. İki saat çocukları babalarına bırakıp kaçsam evden. Sen de kaçıp Outlet'e gelir misin? Ne dersin?" diye mesaj atınca telefonuma... Dayanabilir miyim? Hemen toparlandığım gibi, eşimin yanına gittim. Hazırol vaziyette, başımı yana eğdim. "Üzgünüm ama ben evden kaçmak istiyorum. Kardeşimi özledim." dedim. Gülerek baktı bana. "Güzelim, böyle kaçılır mı hiç?" dedi. "Her zamanki gibi yapsana. Parmaklarının ucuna basa basa kaçsana. Böyle keyif alamazsın ki. Ben sanki evden çıktığını bilmeyeyim. Sen çaktırmadan gidiyormuşsun gibi yap. Hatta eve geldiğinde ben sana surat asayım falan. Böyle kaçamak olmaz." dedi. Yüzüne sevgiyle baktım. Ne tatlı biri, öyle değil mi? Bir öpücük kondurup, gerisin geri parmaklarım ucunda evden kaçtım. Kapıdan fırladığım gibi, bir hışımla arabama bindim. Torpido gözünden bir cd kaptım. Bakmadan cd çalara taktım. Candan Erçetin'in son cd'si olmalı diye beklerken... Aaa! Bu ne? "Karar verdim unutmaya/Karar verdim ayrılmaya/Çekip gitsem buradan /Gitsem çok uzaklara / Çocuk gibi mutlu olsam " diye şarkı sözleri... Kim söylüyor ki? Nilüfer! Nerden çıktı şimdi? Uzun zamandır dinlememiştim. Ama bayıldım bayıldım. Nilüfer'i nasıl özlemişim! Sonuna kadar açtım sesini. Nasıl güzel gitar ezgileri!.. Ben de bağıra bağıra söylemeye başladım. "Karar verdim unutmaya seni/Daha önce hiç kimse /Hayatımda hiç kimse/Senin kadar incitmedi böyle/Aklım hep karmakarışık/Yeter yeter üzme beni" Oh ya! Ancak kendime geldim.
Benim kardeş sinemanın önünde bekliyordu. "Önce bir filme dalalım," dedik. Eh, artık ne denk gelirse işte. Daldık sinemaya. Bu saate denk gelen filmin adı Aklı Havada. Nasıl filmdi ki acaba? Eh, filmde George Clooney var. İyidir diye düşündüm. Günün ilk seansı olması sebebiyle olsa gerek, sinema gene boş. Kardeşle şöyle yayıldık rahatça koltuklarımıza. Film güzel bir müzikle başladı. Ya sonra... Hani sinema hayatımızı eşsiz kılar deriz ya... Eşsiz kılmak ne demek, bu kez nasılsa, acayip sıkıldım sinemada. Bir sağa bir sola döndüm durdum oflaya poflaya. Baktım kardeş gene her zamanki gibi hanım hanımcık filmi seyrediyordu. Sesimi pek çıkarmadım ama ne umuyorsam artık, umduğumu bulamadım diyebilirim rahatlıkla. Bu filmin modunda mı değildim acaba? Çözemedim kendimi. Ne bileyim? Sanki Holywood gene akıl veriyormuş gibi geldi. George Clooney filmde Amerika'nın dört bir köşesine sürekli uçuyor. Malum dünyada kriz nedeniyle şirketler küçülmeye gidiyorlar ya, aktörümüz de bu filmde işten çıkarılacak insanlarla konuşup, dosyalarını koltuklarının altına verme rolünde. Öyle ikna edici konuşuyor ki, işinden atılan insanlar "Ben ne diye çalışmışım bunca yıl? İşte mübarek şirketim bana fırsat verdi. Biraz hobilerimle ilgilenmemin vakti geldi." diye düşündürüyor sanki. Bu arada bizim aktörümüz de evlilik, çocuk, çocuk, kardeş, anne, baba mefhumlarından uzak yaşamış bunca yıl. Bunlar doğru şeyler değil arkadaşlar, böyle sorumluluklarından kaçanlar, sonunda yalnız kalırlar felsefesini film izleyiciye geçirmeye çalışıyor falan. Geç bunları anam babam geç. Şimdi bu filmi seyreden, ben ne yapıyorum mu diyecek? Bakmayın benim böyle yazdığıma. Hollywood bu filmle gene akıl veriyor ya dünyaya, kesin tüm ödülleri kapar. Valla ne George Clooney, ne de diğer artistlerin rol becerileri filmden sıkılmamı bertaraf edebildi. Üstelik ben uçmayı acayip seven, hele havaalanı, uçak içinde geçen filmlere bayılan biriyimdir. Filmin müzikleri sayesinde sonuna kadar dayanabildim yani öyle diyeyim. Neden ben bu filmden bu denli sıkıldım? Allah Allah!.. Daima aklım havadadır oysa! Bugün aklım sadece bir karış havada galiba! Havalanamadım da kalakaldım koltukta:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder