Dün
akşam 34. İstanbul Film Festivali'nde seyrettiğim son film, Ülkesiz
Şarkılar adlı belgeseldi. İran'da 1979'daki devrimden sonra, kadınların
erkekler karşısında şarkı söylemesi yasaklanmış. Filmin yönetmeni Ayat
Najafi'nin kardeşi Sara, müzik eğitimi almış, besteleri olan,
memleketinde kadınlara uygulanan sansür ve yasaklardan muzdarip,
akıllı, cesur bir kadın. Yurtdışından davet edeceği kadın
şarkıcılarla birlikte, kadın erkek bir arada resmi bir konser vermeyi
planlıyor. İki kardeş şahane bir iş çıkarmışlar. Hem yılmadan önlerine
çıkarılan tüm engelleri aşıp istedikleri gibi bir konser yapmayı
becermişler. Hem de memleketlerindeki kadınların vaziyetlerini, tüm
gerçeğiyle belgelemişler. Müthişti.
Film,
konser hazırlıklarını içerdiği için, biz seyirciler film boyunca pek
çok şarkı dinlemek şansına sahip olduk. Belgeselin adını haybeye Ülkesiz
Şarkılar koymamışlar. Sanatçıların cesaretle birbirlerine verdikleri
destek, yaptıkları mücadele ve söyledikleri şarkılar o kadar etkileyciydi ki...
Dünyanın her neresinde tabu, sansür ve yasaklarla hakları, özgürlükleri
ellerinden alınmış insanlar varsa, acılarını yürekten hissettirdi. Dünya halklarının kardeşliğine dair inancımı pekiştirdi.
Ülkesiz
Şarkılar'ın İran'da gösterimi yasakmış. Dilerim en kısa zamanda kendi memleketlerinde de gösterebilsinler. Bir zamanlar acılı ama umudunu
yitirmeyen bir kara derilinin söylediği şarkı sözü aklıma geldi. "Bir güneş parlayacak arka kapıda - Ve rüzgâr yön değiştirecek - Hüznü
üfleyip götürecek. " Eminim.
O şarkılardan birini mırıldansana HayalKahvem :) senden sonra ben de katılırım.. öyle gideriz :) <3 @>-----
YanıtlaSilMomentos, Emel Mathlouthi'nin şarkılarını birlikte dinlemeliyiz.
SilGöz yaşı dökerek eşlik edeceğimize eminim.
Bi örnek... https://www.youtube.com/watch?v=koMXfPf4ulA
Yanık bir ses.. üstelik çok yalın, yanında sadece -sanırım onun çaldığı- gitar.. dinleriz be HayalKahvem.. sağol paylaşım için :)
SilGeçen yıl bu zamanlar Tahran'daydım. Bir toplantı için gitmiş ve beş gün kalmıştım.
YanıtlaSilBeklentimin çok üzerinde güzel bir şehirdi.
Tahran'lı kadınlar eğitimli, güler yüzlü, çok bakımlı, süslü, güzel ve misafirperverdi. Her gittiğimiz yerde ilgi ve saygı gördük, mutlaka Türkçe bilen birileri oluyordu çevremizde. Toplantıda ve dışında tanıştığım herkes Türkleri ve Türkiye'yi çok sevdiklerini sözleriyle ve tavırlarıyla belli ediyorlardı. Benim bilmediğim pek çok dizi, oyuncu, şarkı ve şarkıcıları tanıyorlardı. Taksi fiyatları çok ucuzdu, pahalı olmayan bir çok hediyelik eşya aldık. İki kız arkadaş geç saatlere kadar çarşı, pazar, saray, alışveriş merkezi gezip durduk, herkes saygılıydı. Kaldığımız otel muhteşem güzeldi, her yerde yediğimiz yemekler harikaydı (jöleli tatlılar hariç).
Olumsuz olarak beni rahatsız eden bir kaç şey; otel dahil hiç bir yerde kredi kartı kullanılmaması, sadece kendi paralarının geçerli olması, para değiştirme bürolarında farklı tarifeler uygulanması, trafiğin karışık olması ve kaldığımız beş yıldızlı otelin bile tuvaletinin ergonomik olmaması....
Şahane olmuş Hayalcinin Arkadaşı...
SilBizim filmde seyrettiğimiz Tahran'ı sen bizzat gidip görmüşsün.
Paylaştığın için çok teşekkür ederim.
Kadınların, süslü, bakımlı, makyajlı halleriyle, ellerinden alınan hakları geri alabilmek ve özgür yaşamak için güleryüzlü bir mücadele verdikleri aşikar. Bu film kadın hakları mücadelesinin birini belgelemiş.
Ve İran'da bu filmin gösterilmesi yasakmış. Hepbirlikte yasakların olmadığı bir dünya hayal ediyoruz.