21 Temmuz 2010 Çarşamba

Yalnızlık Aletiyle Yapılan Şakalar Vaziyeti...



Tamam... Kendimi biliyorum. Yaptığım şakaların hattı hesabı yok... Tamam... Kabul ediyorum. O kadar çok şaka yapıyorum ki, şaka cehennemine baş odun olacağımdan korkuyorum. Şaka cehennemini duymuş muydun daha önce? Hani dünyada şaka yapanlar atılırmış o cehenneme de, şaka yapan cayır cayır yanarken, zebaniler korkunç kahkahar atarlarmış oturdukları yerde... Olur mu böyle bir şey? Off! Olmasın lütfen!.. İyi ama şaka yapmak, gülmek, güldürmek neden kötü bir şey olsun ki? Hem şaka yapan kim kaldı benden başka düşünsene? Gülümsetmek... Güldürmek... Fena bir şey mi? İçten bir gülüş her derde deva değil mi? Ağrı kesmez mi? Gerilim gidermez mi? Şaka yapmak insani bir his vermez mi? Gülmek pirzola yemeye eşdeğer görülmez mi? Of! Bu cümleyi yazmak iyi gelmedi bana... Yoo... Ne yalan söyleyeyim, pirzola yemeği çok severim. İyi de kırmızı et sağlığa zararlı derler ya... Eyvaahh! Gülmek sağlığa zararlı bir şey mi yoksa? Eyvahh! Ya gülmek kolestrolü yükseltiyorsa? Bu durum daha önce inan aklıma gelmemişti... Tebessüm etmek veya ettirmek, gülmek veya güldürmek, hele şöyle dolu dolu kahkaha atmak sahiden zararlı olabilir mi? Bilmiyorum... Aklım basmıyor valla... Şöyle bir baksana etrafına, gülüşlerin eski tadı kaldı mı? Hani bulaşıcıydı gülmek aynen esnemek gibi... Aşısı bulunmuş olabilir mi acaba gülmenin, bulaşmıyor mu artık yoksa insandan insana? Aaaa!.. Ben ne diyorum kuzum, burada demindenberi... Ben şimdi buralara gene nerelerden geldim? Ben acaba aslında ne diyecektim?



Tamam... Buldum... Son aylarda yaptığım şakalar, ayağıma dolanıp beni kördüğüm haline getirdikçe, imdadıma Atilla Atalay'dan bir öykü yetişti. Ne yapabilirim, çok seviyorum Atilla Atalay'ın öykülerini... Sanki onun öykülerini okudukça, kalbimin böcüüğü ölmüyor da, sonu canımı acıtsa da, daha ne yaramazlık yapsam dedirtiyor. Öyle işte... Atilla Atalay külliyatını bilen her okur, Yalnızlık Aletleri adlı öyküsünü mutlaka bilecektir. Şimdi şaka dedikçe, son aylarda bloglar dünyasına daldıkça, değişik rumuzlu bloglar ve yorumcular oldukça Yalnızlık Aletleri adlı öyküsü daha sık aklıma gelir oldu. Öykü iki arkadaşın eski oyuncaklarından söz etmeleri ile başlar. Hani küçükken, henüz memleketimizde bilgisayar kullanılmıyorken oynadığımız oyuncaklar var ya... Yaşı otuzbeşin üzerinde olanlar çok iyi bileceklerdir... Yalnız kalınca kız çocukların oynadıkları bebekleri vardır misal... Et bebek de değildir üstelik... Plastik... İçinde muhtelif plastik plak vardır... Ne bileyim... Yatırınca ağlar.. Ya da şarkı söyler... "Ar yu siliping" veya "old mek danıld gat e farm"... Hatırladın mı böyle bebekleri? Böyle oyuncaklardan bahsederler işte.


Son zamanlarda yazarın arkadaşı sürekli bilgisayar başında pıtı pıtı birşeyler yazmakta, sonra bir süre ekrana bakmakta, arada okuduklarına kahkahayla gülmekte, sonra gene klavyeye saldırmaktadır. Acaba atari gibi bir şey mi oynamaktadır? Öğrenir ki arkadaşının yaptığı sohbet programı gibi bir şeydir esasında... Bilenler bilecektir, bir ara halk bandı telsiz modası vardı. Radyo karıştırırken denk gelinen telsiz konuşmalarıydı bunlar... Sadece dinlenirdi tabii, muhabbete dahil olunamazdı. İşte bizim bu iki arkadaş, böyle telsiz sohbetlerine denk geldiklerinde, "Arap Kadri" rumuzlu birini bellemişler. Yazarın deyimi ile evlere sitand ap bir durummuş. "Aloğ aloğ bayan arkadaş arıyorum, bayan arkadaşş!" diye başlarmış... Sonra.. Sonra... "Susss konuşuyor krallarrr!" diye diye devam eder, Erkin Baba'yı ezbere bilirmiş... "Bir ben miyim perişan, gecenin karanlığında, yosun tuttu gözlerim, yalnızlar rıhtımındaaaa" vaziyetlerinde, gece yarısı davudi sesiyle yeri göğü inletirmiş. Acayip geyik bir abiymiş anlayacağın öyle böyle değil... Neyse.. "Haydi sana da bir rumuz takalım, geyiğe buyur" deyince arkadaşı şaşırır kalır tabii bizimkisi... Henüz siftah etmemiş ya sanal alemde sohbet yapmaya... Öğrenir ki bu alemde rumuza nikneym denmektedir ve bu nikneymlerle tuhaf geyikler dönmektedir. Önce biraz itiraz edecek olur filan... Sonunda nikneymi Arap Kadri olur.


Günlerden bir gün evde yalnızken sıkılınca, niyetine girer, bir sohbet kanalında bulunduğunu belirtilen yere nikneymini yazar ve bekleme başlaaarrr... Bir kaç kişiye laf atar. Kimseden cevap gelmez. Derkeenn... "Yalnız insan bir merdivendir hiç bir yere ulaşmayan... Sürülür hep yabancı diye çaldığı kapılardann..." diye bir mesaj gelir. Yazan Ece'dir. Ece önce yalnızlıktan söz açar, ona göre telefon, bilgisayar falan "Yalnızlık Aletleri"dir. Sonra birbirlerine ilk yalnızlık aletlerini anlatırlar. Öykünün başında anlatılan plaklı bebek var ya, o bebek mesela Ece'nin ilk yalnızlık aletidir. Bir hafta boyunca gece gündüz her fırsatta yazışırlar Ece ile.. Bu Ece sanki yazarın aklından geçenleri okumaktadır. Sanki bir tek kendisine olduğunu düşündüğü şeyleri, Ece de aynen yaşayıp hissetmektedir. Bu Yalnızlık Aletleri sahiden iyi bir şeydir galiba. Pek hoşuna gitmeye başlar anlayacağın... Amaaaa... Hakiki hayatta böyle internette sohbet yaptığını kimse bilmemelidir. Hele arkadaşı Alp var ya... Hele Alp duyarsa... Eyvahh! Zaten Alp sanırım şüphelenmektedir. Telefonunun sürekli meşgul çaldığını yoksa internete mi sardığını sorup durmaktadır. Olur mu öyle şey? Mutlaka telefon hatlarında arıza vardır. Diğer yandan Ece ile sanal arkadaşlık devam edip giderken, artık görmek ister Ece'yi yazarımız ve bütün cesaretini toplayarak "Eh artık şu aletleri çıkarsak aradan" diye yazar. "Görüşememiz imkansız, unutma bir yalnızlık aleti kullanıyorsun" diye cevap yazınca Ece, yazar ölecek gibi hisseder kendini... Saatlerce ikna etmek için dil döker. Yazar babam yazar... Sonraaa... Sonraaa... Birdennn... Karşıdan şöyle bir mesaj gelir... Üstelik aynı yazı onlarca kez üstüste geçer... "Ssuuuusss, Konuşuyorrrr Kralllarrr!!!" Bir daha... Bir daha... Öykünün son üç satırındaki karşılıklı yazışma yaklaşık şöyledir:
-Öldün mü lan, ne susuyorsun?
-Alp... Vakit varken bu mahalleyi terk et:((
-Kızma lan... Erkin Baba'yı unutma... Şarkıdaki gibi, hani var ya tutunamayanların marşı, "Hep tek başımızaaaaa"...


Böyle bir öyküdür işte Yalnızlık Aletleri... Bu bir şaka öyküsü değil midir? Resmen şaka öyküsüdür. Peki kendisine şaka yapılan kişi sonunda gülmüş müdür? Maalesef gülmemiştir. Bilakis o kadar bozum olmuştur ki, aldandığını düşünüyor ya bu acımasız şakayla, Darkwood'un bütün davulları aşkına, swaaackk efekti ile böğrüne bıçak sokabilecek vaziyettedir. Diyeceğim odur ki nikneymli blog ve yorumlara dikkat etmeli... Kim çıkacak karşımıza bilemeyiz ki... Benim bile olabilir yani nikneymim... Biliyorum ki böyle devam edersem şaka cehennemine baş odun olacağım kesin:(( İyi ama kötü mü olmuş öyküdeki şaka sorarım sana? Eğer böyle bir şaka yaşanmamış olsaydı, Atilla Atalay devrik devrik cümlelerle bu öyküyü nasıl yazardı kitabına? Tamam biliyorum cümlelerin hepsini kendi devirmedi. Bazıları kendiliğinden devrildi.. Kimi cümleleri çam devirir gibi şimdi ben devirdim galiba... Yazarak yapılan şakalar günah sayılır mı? Of! Af dilesem, kabul edilir mi acaba?

Karikatür / Hasan Gökhan

6 yorum:

  1. Babamın arkadaşı fakültede bir kıza aşık olmuş. Onu düşünmekten günleri gecelerine karışmış.. adeta bir mecnuna dönmüş genç delikanlı. Arkadaşları bakmışlar ki oğlanın hali hal değil biraz umut ona iyi gelir diye kızın ağzından mektup yazmışlar. Ama ölçüyü kaçırmışlar biraz umut yerine cok umut vermişler. Mektubu alan oğlan havalara uçmuş. Sevincinden yapmadığı taşkınlık kalmamış. Onun bu haline önce kıskıs gülen arkadaşları daha sonra kötü kötü düşünmeye başlamış. Şaka yaptıklarını kendisine izah etmeye bir türlü cesaret edememişler. Aradan günler geçiyormuş. Sonunda babam dayanamamış bunun kendilerce hazırlanan bir şaka olduğunu ona söylemiş. gözü dönmüş bir şekilde üzerine yürüyen arkadaşından da kaçmış. Daha sonra delikanlıyı yatakhanede yatağına kapanmış hüngür hüngür ağlarken bulmuşlar ve o günden sonra kimse ile konuşmamış zaten hepsi o sene mezun olup dağılmışlar. Yıılar sonra başkası ile evli ve iki çocuğuyla babamı ziyarete gelmişler.
    Babam bir punduna getirip olayı hatırlattığında onlara başka birşey yüzünden(sözde) darıldığını söylemiş.
    Kıssadan hisse; aman şakalar üzmesin, korkutmasın, karşılıklı güldürsün.
    Şaka pirzolaları kollestrole şekere tansiyona birebir gelip zihni açıyormuş
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Şaka cehennemi diye bir şey varsa oraya birlikte gideriz demiştim size, hatırladınız mı? İki kişi gidersek o kadar korkunç olmaz herhalde ne dersiniz? Hem bize laf atan iblislere de şaka yaparız belki? :)

    Şakanın kollestrol yaptığını sanmıyorum, öyle olsaydı şimdiye 90 kilocuk olmuştum. Ama öyle miyim? Hayır, aksine tam pirzolalık vaziyetteyim :) Off, bir de acıktım ki sormayın gitsin.

    Hikayenin sonu da tam beklediğim gibi bitti hani. Eğer aynı şakaya ben maruz kalsaydım "Kızılmaske on kaplan gücündedir!" der arkadaşımı kafatası yüzüğümle yakından tanıştırırdım :) O yalnızlık oyuncaklarından bende de vardı. Hele o telsiz muhabbetleri hiç unutulur mu? "Arkadaş arıyorum arkadaş!" ;)

    YanıtlaSil
  3. Bu hikayeyi okuyunca, şaka malzemesi de yalnızlık olunca bizimde okurken yaptığımız bir şaka aklıma geldi. Malum İzmit'te okuyoruz. İnternetin gelişmeye başladığı dönemler ki İzmit'te adım atsan internet kafeye rastlardınız. Şu anki durum nasıldır bilmiyorum ama Belsa internet kafeden geçilmezdi. Oranın tam arkasında Limon Kafe vardı. Burada sınıftan bir arkadaşım çalışıyordu. Tabi git gel işletmecileri de arkadaşımız oldu. Arkadaş çalışırdı ama Mirctende çıkmazdı. MSN falan o dönemlerde yok. Icq revaşta. Arkadaş bu kadar sohbet meraklısı olunca sınıftakilerle birleşerek bir şaka yapalım dedik. Birimiz başladı kız gibi onunla konuşmaya. Tabi o zaman ceptelefonları da yok. Yani var da herkesin yok. E birde öğrenciyiz. Yaklaşık 3 ay kadar sabah akşam arkadaşı işlettik. Öyle oldu ki artık çocuk iyice aşık olmuştu. Birde olan biteni bizden gizlemeye çalışıyordu. Belki de bu olay hırslandırdı bizi. Artık daha derin mevzular konuşmaya başlandı. İş evliliğe bile varacaktı nerdeyse. Bu arada organize bir şaka olduğu için kız arkadaşlarımızda sağolsunlar telefon görüşmelerini yaptılar. Tabi telefon görüşmesinden sonra işler daha da ciddileşti.
    İşler ciddiye bindikça arkadaş bizden daha çok şey saklıyordu. Artık bize finali yapmak için bir buluşma tertip ettik. Kızımız İstanbulda yaşıyordu ve trenle İzmit'e gelecekti. Arkadaşı yarım saat kadar garda beklettikten sonra halay çekerek yanına gitmemiz bizim için çok eğlenceli olmuştu ama kendisi tahmin edemiyorum bile... Bizi görünce önce şok oldu, daha sonra jeton düştü...
    Aslında işleri bizden gizli çevirmeseydi olay buraya varmazdı... :)

    YanıtlaSil
  4. Vay canına sayın seyirciler! Bakar mısınız olan bitene:) Boşuna dertleniyormuşum, tek şaka yapan benim diye:) Celal Amca'dan tutun'da Mit'e, KDA'ya kadar herkes şaka yapıyormuş!!!
    İçime su serptiniz, ne diyeyim... Şakalarıma devam edeyim öyleyse:) Şimdi yeni bir nikneym ediniyorum veeeeee bir blogtan başlıyorum şaka yapmaya haberiniz olsun:))) Böyleyken böyle!!!!

    YanıtlaSil
  5. Bloğunuzda birden çok güzel paylaşımlar var.Bu paylaşımlarınız için teşekkür eder ve Galvaniz çöp konteyner olarak başarılarınızın devamını dileriz.

    YanıtlaSil
  6. Ben teşekkür ederim Mete Han... Galvaniz Çöp Konteyner'dekilere selamlar:)

    YanıtlaSil