15 Mayıs 2011 Pazar

Ahmet Ümit Söyleşisine Giderken Kendimi AYLAK KADIN Olmaya Akortladım.

  
Günlerin adı, sürelerince yaşanılan olayların değerlerine göre değişebilir. Bugün, şimdilik "kitap fuarına ilk gittiğim gün"dü, sonra "başka bir şey yaptığım gün" olacak. Saatime baktım. İkiye geliyordu. "Eyvallah!" dedim. Çıktım. Merdivenleri hızla indim.  Sokağa varınca baktım geç kaldığım bir şey yok.  Her şey her zamanki gibiydi: Motor gürültüsü; kalkık yakalı, hızlı yürüyen, kayıtsız insanlar... Karşıda konuşan iki adamı tam ayrılmak üzereyken gördüm. İnsanların sokakta hep ezberlenmiş hareketler yaptıklarını düşünürüm. El sıkışacaklar diye aklımdan geçiridim. Beni şaşırtmadılar. El sıkıştılar.  Kaç kere tecrübe ettim: Her zaman, önümde yürüyen kadının yüzünü görmeden, güzel olup olmadığını karşıdan gelen erkeklerin gözlerinden anlarım. Güzelse, onu geçtikten sonra dönüp bir daha bakarlar. İnsanlardan yenilik beklemek çok saçma.  Otoparktaki arabama doğru yürüdüm. Arabama binerken kaval kemiğimi basamağa çarptım. Canım yandı ama aldırmadım. 3.Kocaeli Kitap Fuarı alanına vardığımda karnım acıkmıştı. Önce yemek yedim. Lokantadan çıkınca gökyüzüne baktım: Bulutlu. Yağmur mu, dolu mu bir şeyler yağdı yağacaktı. Salona doğru seğirttim. Çevreme ilgiyle baktım. Salon tıklım tıklım doludu. Sanki onları tanıyormuşum, görsem bilecekmişim gibi bakıyordum geçenlere. Gelenlerin çoğu kadındı. Bir de belki iki saatlik aylaklar, dershane kaçakları... Bugün bencildim. Gene de "Şunların arasında sevilmeye değer bir kaç kişi niye olmasın?" diye düşündüm. Tok karın iyimserliği mi yoksa? Bilemedim. Ahmet Ümit'in söyleşisinin başlama saati yaklaştıkça boş yerler doluyordu. Yanıma kimse oturmasın diye ceketimi yan koltuğa koyduğum anda bir kadın yanımdaki koltuğa doğru geldi. Kadının yüzünde sanki koyu vişne bir ağızla Romalı heykel burnundan başka bir şey yoktu. Koyu vişne kıpırdadı: "Sahibi var mı buranın?" dedi. Orada duran ceketimi kucağıma aldım. Kadın oturdu. Hiç şaşırtmadı beni. En tahammül etmediğim insan hâli... Hemen konuşmaya yeltendi. Eğilip kulağıma doğru: "Kitap fuarındaki konferanslarda bazen elimde bir kitapla bir sıraya otururum. Ama rahat bırakmazlar. Ne çok delikanlı vardır burada bilseniz. Laf atarlar. O zaman dünyada en kötü şey kadın yaratılmakmış gibi gelir." dedi. Bir an cebimden para çıkarıp "Konferans bitene kadar konuşmazsan bu para senin olur; konuşursan geri alırım," demek aklımdan geçti. Bu kadını tanımıyordum. Tanımak istemiyordum. Bana neden bahsediyordu? Ne demeliydim şimdi? Ben bunları düşünürken kadın tekrar eğilip "Adınız?" dedi. Gözlerimden şeytani bir ışık geçtiğini hissettim. Tebbessüm ederek "Öğreneceksiniz." dedim. "Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz o bilmeden başkaları veriyor ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olamıyor." Sustum. Elimdeki Ahmet Ümit'in Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı kitabını gösterdim. "Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz. Ahmet Ümit'in kitaplarını okuyan biriyim. İşte bir başkası: Bütün bu "siz"ler, "iz"ler, "uz"lardan sıkılırım ben. Yapmacık, fazlalık gibi gelir bana. İkinci konuşmamda "sen" diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. Ne dersin?" dedim. Şaşkınlıkla korku arası gidip gelen mavi gözlerini kocaman açarak bana baktı.  Aldırmadan devam ettim. "Bazı kitaplarda "sizi seviyorum"u okuyunca gülerim. Sanki "siz" sevilirmiş. "Sen" sevilir, değil mi?" dedim. Kadın ne söyleyeceğini bilemedi. İçimde dayanılmaz, korkunç bir gülme isteği kabardı. Kendimi güç tuttum. Kadın ne olduğunu anlayamadı. Bir meczuptan kaçar gibi yanımdan apartopar kalktı, arkasına bakmadan hızla uzaklaştı. Kadının çıkmasıyla Ahmet Ümit salona girdi.  İnsanların ezberlenmiş hareketler yaptığını düşünürüm demiştim. Şaşırtmadılar beni... Bir alkış... Bir tufan... Kalabalıkla ilgim kesiliverdi. Yüzümü Ahmet Ümit'e çevirdim. Şimdi yine aylaktım.

 
NOT: Yusuf Atılgan'ın muhteşem kitabı Aylak Adam'ın bazı cümlelerini kullanarak bir yazı yazmayı denedim. Yazarın yattığı yer nurla dolsun.  Bugün  Aylak Kadın olmak istedim.

Cennetteki Yabancılar çizgi roman karesini kullandım.

17 yorum:

  1. Bu dünyada bir dünya laf edip unutulmaktansa, iki kelam söyleyip sonsuza dek anılmayı yeğlerim.
    (Söylemiş olsaydı muhtemelen bunu söylerdi Yusuf Atılgan, Ahmet Ümit'e inat. Romancılığına bir diyeceğim yok ama birisi artık, kitaplarındaki kalabalıklığın yarıya yakınının fazlalık olduğunu-Velûdluğun da bir sınırı olduğunu söylemeli.:)) )

    YanıtlaSil
  2. @Beğendiğinize sevindim Yaprak:)

    YanıtlaSil
  3. Selam Avram, Yusuf Atılgan 68 yıllık ömründe üç roman yazmış. 1987 yılında Ömer Kavur tarafından sinemaya uyarlanan Anayurt Oteli'ni sanırım başyapıtı olarak görebiliriz. Zaten bu filmden sonra Anayurt Oteli romanından yıllar önce yazdığı Aylak Adam romanı gündeme gelmiş. Bir de Canistan diye bir romanı var ki sanırım ölümünden sonra basılmış. Ben okumadım. Türk Edebiyatı'nda çok özel bir yeri olan Yusuf Atılgan'ın romanlarını okumamış olmak büyük kayıp diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  4. :) Aylak Dam'ı okumamıştım:) sanrım çok sevdiğin için yazdın buraya:) bende listeme aldım:) Ahmet Ümit'in söyleşisi çok güzel olmuştur muhtemelen, bugünde Ahmet Şerif İzgören var ama ben hastayım:(

    YanıtlaSil
  5. Aylak Adam'ı okumanı şiddet içermeyen bir şiddetle tavsiye ediyorum Herbirenk. Bambaşka bir bakışı farkettirecek. Mühim bir kitap.

    Ahmet Ümit'in söyleşisi çok keyifliydi gerçekten. Cem Yılmaz'ı aratmadı diyebilirim:)Eğlenceli ve bilgi vericiydi. Memnun kaldım.

    Bugün Ece Temelkuran var ki kendisinin hastasıyımdır. İçeriden adlı kitabı bir zamanlar başucu kitabımdı. Halen döner döner okurum. Sunay Akın var. Kaç kere dinledim. Gene bıkmadan dinleyebilirim.

    Doğan Cüceoğlundan Ahmet Şerif İzgören'e, Mehmet Altan'dan İpek Çalışlar'a.... Kimler kimler var. Artık bakalım bugün kısmetime kimler denk gelecek. Göreceğim:))

    Geçmiş olsun. Umarım korkulacak bir durumunuz yoktur. Dilerim tez zamanda şifa bulrsunuz:)

    YanıtlaSil
  6. Canistan'ı tamamlayamadı. Yarım kalan bir roman. Aylak Adamı okuduğunuzda, var bu işte Faulkner'lik demeye başlıyorsunuz ki, satır arasında şöyle bir ağzından kaçırıyor zaten. Hani merak eden varsa dercesine. Ben, Oğuz Atay'ın öncülü olduğunu, Atay'ı etkilediğini düşünüyorum Yusuf Atılganın. Aslında tam bir mihank taşıdır Atılgan. Katman katman açılır her iki romanı da ve her okumada yeni bir şeyler bulursunuz. Romanı yorumlarken, iki kişi çok zıd yerlere bile savrulabilir ki biz savrulmuştuk. Romanlarının dışında, öyküleri de var. Az ama kelimenin tam anlamı ile öz üreten bir yazardı.
    Ahmet Ümit'i de severim. Özellikle GECE VE SİS.
    Ama, İStanbul Hatırası'nı okurken, " Yok mudur bu adamın bir editörü? Laf bu kadar da uzatılmaz ki. Tempo düşüyor, konu dağılıyor, toparlayamayacak sonunda" cümlesini de içimden geçirtti. Yine de, Komiser Nevzat'ın son kitabını merak etmiyor değilim. Agatha Cristi'nin yaptığını yapacak mı acaba?

    YanıtlaSil
  7. Ahmet Ümit'in ilk okuduğum kitabı Beyoğlu Rapsodisi'ydi. Başrolde İstanbul vardı ya.. Taraftar ruhum depreşmişti. Çok sevmiştim. Hatta acı bir anısı vardır. Ben bu tuğla kalınlığındaki kitabı okurken ve tam ortalarına gelmişken, Emre Aköz gazetedeki köşesinde bu kitabı okuduğunu yazmıştı. Yazarken katili açık etmişti. Başımdan aşağıya kaynar su dökülmüş gibi olduğumu bugün gibi hatırlıyorum. Allahım. O kadar emek. Kaç sayfa okumuşum. Kitabın sürprizi yerle bir edilmişti. Çıldırdım tabii. Hemen Emre Aköz'e kalaylı bir mail göndermiştim.
    Ertesi gün köşesinde sonradan farkettiğini söyleyerek özür diledi. Ama olan olmuştu bir kere:) Sonra Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı öykü kitabından bazı öykülerini okudum. Elif Şafak'ın Aşk'ından sonra, bir de Bab-ı Esrar'a girişeyim dedim ki olmadı... Sarmadı beni. Ne yalan söyleyeyim diğer kitaplarını okumadım. Benim kardeş kaç kez İstanbul Hatırası'nı okumam konusunda ısrarcı olduysa da... Adında İstanbul olmasına rağmen... Yok... İçim istemedi. Okumadım. İyi bir takipçisi olmasam da memlekette polisiye romanı harekete geçirdiği için önemsiyorum Ahmet Ümit'i. Şimdi çıkmalıyım Avram. Kitap fuarına gecikeceğim:))
    Bilgiler veriyorsunuz ve birlikte görüş paylaşımı yapıyoruz ya çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  8. Kavimi oku.İyi kitaptır-İstanbul Hatırası, biraz da melekler ve şeytanlar kıvamında.:) Ama yine de İstanbul hepsinden iyi karakter olmuş.:) Yani okunabilir ama çok şey beklemeden okunur. İstanbul rapsodisini okumuş muydum ben yahu? Bak unutmuşum bir ara bakayım.:)) Hadi iyi gezmeler.:))

    YanıtlaSil
  9. Çok hoşuma gitti :) Tebrikler :)

    YanıtlaSil
  10. :) bahar yorgunluğu herhalde, ben de kendimi azıcık iyi hissettim ve gittim, hatta A. Şerif İzgören'e yetiştim, Doğan Cüceloğlunu dinleyemedim, gezdim biraz da:) ama gezmek pek yaramadı bana:(

    YanıtlaSil
  11. Beğenmenize sevindim Nessuno. Sağolun.

    YanıtlaSil
  12. Geçmiş olsun Herbirenk:) Bahar yorgunu hissediyorsanız... Heyy! Bırakın kendinizi:))

    YanıtlaSil
  13. Bu yaziyi daha önce okumayi isterdim ancak ahmet ümitin sokagin zulasi kitabini yeni okumus ve aylak adam kitabini almis, içimizdeki seytani bitirdikten sonra okumayi dusundugum bir sirada okumak daha eglenceli oldu :).. Güzel bi kahve molasi daha ;)

    YanıtlaSil
  14. Afiyet olsun Doctor Blue Ballon, beğendiğinize sevindim:)

    YanıtlaSil
  15. ''biliyordu, anlamazlardı'' nasıl güzel bitirmiştir. sabahlara kadar ''aylak adam'' kitabıyla ilgili konuşmak isterim.
    Konuşmak istediğim birisi daha vardır ki burada bahsettiğin(yani yorumlarda) Ece Temelkuran :)
    Son kitabı ''İkinci Yarı''yı şiddetle tavsiye ederim. Yoksa seve seve yollarım da sana :)
    Terk edildiğim bir sırada ''bütün kadınları kafası karışıktır'' kitabıyla, uzak diyarlara gitmek istediğimde ''muz sesleriyle'' ve daha pek çok kitabıyla içimdedir :)

    YanıtlaSil
  16. m.vurdum, sabaha kadar konuşabiliriz "aylak adam" hakkında:) aylak kadın bile olrurum icabında:))
    sağolun.

    YanıtlaSil