29 Eylül 2012 Cumartesi

Mutluluk Neydi?


İbadet etmenin binbir çeşidi yok mu? İnanıyorum ki var.  Mesela Dünya'nın şahidi olmak gerçek bir ibadettir. Bunu sevdiğim bir yazarın kitabından öğrendim. Bir sonbahar günüydü. Güneş sımsıcak ışınlarını çılgınca yeryüzüne göndermekteydi. Yüzümü güneşe karşı korumaya almış, şapkamı takmış, bahçedeki şezlongta oturuyor, İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlas'ını sessizce okumayı sürdürüyordum. Tek ömürde tek yaşamla yetinmek istemeyen bir bünyeye sahibim. Sanıyorum bu sebeple hayal kurmayı seviyorum. Her kitabı  okurken,  içimde yepyeni bir hayata seyahate çıkıyorum. Elimdeki kitaba göre,  her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kuran'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı. Dünya'ya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı. Düşünceliydim. Eve girdim. Başımdaki şapkayı çıkardım. Elimdeki kahveyi iyice koklayıp bir yudum içtim. Fincanı şapkamla birlikte, Puslu Kitaplar Atlas'ının yanına masanın üstüne bıraktım. Koltuğa, sırtüstü uzandım. Gözlerimi kapadım. Düş görmeye başladım.


Karanlık bir mağarada yapayalnızdım. Dehlizler açarak yer altında ilerliyordum. Yerin kim bilir kaç kat dibinde olmama rağmen dehlizlerin duvarları sanki toprak değil de karanlık bir sisti. Kazmamı duvara vurdukça toprak zifiri bir karanlık bir dumana dönüşüyor ve bu sis, dizlerimden aşağıya yayılıyordu. Ne var ki bu duruma şaşırmış görünmüyordum. Bıkıp usanmadan kazıp sarkıt ve dikitlerle dolu sayısız mağaraya, kaynar suların gürüldediği hesaba gelmez yeraltı nehirlerine ve bir nice azman kertenkele iskeletine ulaşmıştım. Ancak, en ufak fısıltının bile madeni duvarlarda gökgürültüsüne dönüştüğü bir mağaraya eriştiğimde donakaldım. Sarkıtların altında ve dikitlerin üstünde tahtaları çoktan çürümüş devasa bir gemi vardı. İçine girdiğimde hepsinden bir erkek ve bir dişi olmak üzere envai çeşit hayvanın iskeletini görüp korktum. Dehşet içinde güverteye çıktığımda, mağarada gördüklerim kanımı dondurdu. Paslanmış zırhlarıyla demir peçeli yeniçeriler mağaranın duvarlarından, sanki bir sisi yarıyorlarmış gibi çıkıyorlardı. Yeniçeriler karşı duvarın içine girip kaybolunca, dehlizimi bu yönde açmaya başladım. Durup dinlenmeden yerin altına indim, cinlerin yıkandığı kaynar çamurları, ergimiş kurşun ırmaklarını, deliklerden püsküren kibrit buharlarını geride bırakıp mıknatıslı bir mağaraya geldim. Burası bütün pusulaların gösterdiği yerdi. Dehşetten donakalmıştım. Çünkü kara alevler mıknatıslı duvarları yalıyor, geçmişin ve geleceğin bütün günahkârları bu mağarada azap içinde inliyordu. Burası, varabileceğim nihai derinlikti. Kaçıp kurtulmak istedim. İçimdeki bir ses bana, bir ağaç kökünü izleyip yukarı çıkmamı söyledi. Kibrit buharlarının arasında, o ağacın kökünü böylece buldum. Yukarıya yol alırken, ejderhaların koruduğu hazineler, yaşayıp ölmüş bütün hayvanların kalıntılarına rastladım. Mücevherli taçları, ve altın zırhlarıyla yatan kral ölülerine, zincirlere vurulmuş lanetli iskeletlere, göğüslerine çakılmış kazıklarla uyuyan upirlere, başsız gövdelere ve kesik başlara kayıtsızca baktım. Kabir azabı çeken ölülerin inlemelerini ibretle dinledim. Kökü izleyip çok geçmeden tilki, köstebek, tavşan ve fare yuvalarına ulaştım. Çaresiz, yukarı doğru kazmaya başladım ve ağacın gövdesine eriştim.  Artık yeryüzündeydim. Yıldızları gördüm ve gecenin duru havasını ciğerlerime çektim. Ayışığında ağacın silüeti seçiliyordu. Dolunaya erişmek istedim. Ağaca tırmandım, sincapları uyandırıp yuvalarındaki kuşları ürküterek tepeye erişince, dolunay sandığım şeyin, aslında ağacın yegâne meyvası olduğunu gördüm. Bu meyvayı tatmak için dayanılmaz bir istek duydum. Gümüş rengi meyvayı ısırdığımda hazineleri koruyan ejderhaların alevlerini tattım, kanlı altınların, mavi azül taşlarının, kızıl yakutların dayanılmaz lezzetlerini tattım, ateş ve suya hükmeden sultanların gazabını ve upirlerin hüznünü tattım, mezarlarında iki meleğin sorguya çektiği ölülerin azabını, günahkârların neşesini ve bu neşenin bedeli olan kara ateşin yakıcılığını tattım. Meyvesini yediğim ağacın köklerinin uzandığı her yerden gelen binbir çeşniyi, binbir lezzeti,  binbir hüznü, binbir kahkahayı tattım. Bu yeraltının tadıydı ve tanıdım. İhsan Oktay Anar'ın  kitabından edindiğim  Atlas'ın bütün sayfalarını bu tatla tanıdım ve onda içinde bulunduğum dünyanın karanlık ayrıntılarını gördüm.


Uyandığımda gözlerimi açmakta zorluk çektim. Kendimi son derece yorgun hissediyordum. Sanki yüzyıllık uykudan uyanmıştım. Eğer Dünya'nın şahidi olmak gerçek bir ibadetse, ki inanıyorum ibadetti. Dünya'ya şahit olmanın yolu ise, maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanevladı için  büyük bir nimetti. Az önce sırf ibadet olsun niyetiyle, kendimi  Puslu Kıtalar Atlası'nın sayfalarına gömdüm. Mutluluk neydi ki? Yüreğimi dinledim. Mutluluk, ehlinin elinden çıkmış bir puslu kıtalar atlasıyla maceraya atılıp, Dünya'nın şahidi olmak demekti. Yazara hayallerimi kışkırttığı için teşekkür ettim.


NOT: Umarım yazar afeder beni, italik yazılar, İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası'ndaki cümlelerinin kendime uyarladığım halidir. 

8 yorum:

  1. Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar'ın en sevdiğim kitabıdır. Düşünüyorsam varsın, düşünmüyorsam yoksun meselesine kafamı taktırmış bir yazarımızdır:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İananılmaz hayal kışkırtıcı kitapları sahiden Lale. Müthiş:)

      Sil
  2. hayal kurmadan önce okunabilecek en güzel romanlardan biri... zaten roman başlı başına bir hayal gücü cümbüşü....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Emine, tam manasıyla hayal cümbüşü:)

      Sil
  3. Bu kadar çok hayal kurmana hayranım çok güzeeel :)
    " Dünya'nın şahidi olmak gerçek bir ibadettir. " bu da çok güzelmiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yüzügökyüzündeolanadamınsevgilisi, ibadetin binbir çeşidi olduğuna inananlardanım. " Dünya'nın şahidi olmak gerçek bir ibadettir. " İnanıyorum ki ibadettir:)

      Sil
  4. Dağların gökyüzüne en yakın yerlerinde bir kelifte günlerce kalmayı, sevgiliyle buluşmak gibi,konuşmadan dertleşmek gibi,toptağa sarılarak uyumak gibi(senin ağaca sarılman gibi),günümüz dünyalısına uymayan davranış bozuklukları içermekteyim.Tabir caiz değilsede dünyayla enseye tokat yaşamayı seven biri olarak,aynen katılıyorum.
    Onun şahidi olmak bir ibadettir..
    Mutluluk! mu,yoksa zıttının ilacımı bilmem.Henüz mutlulukla alakalı sağlam senede ulaşamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pes ama Casswa! Ne kadar çok oldu Hayal Kahvem'e uğramayalı hesap tuttunuz mu siz:) Demek dağların gökyüzüne en yakın yerlerinde bir kelifte günlerce dolandınız. Neyse, iyi ki inmişsiniz yeryüzüne, mutlulukla alakalı sağlam bir senet verdiniz şimdi elime.
      Sağolasınız:)

      Sil