körlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
körlük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2016 Salı

Kör Gibi Değil Mi? Tıpkı Kör Gibi...

Esra, zaten durmaz oturmaz biriydi. Üniversitenin 2. yılı için Erasmus bursuyla Almanya'ya gittiğinden beri resmen bünyesini  evliya çelebiye akort etti. Amsterdam senin Berlin benim, Münih senin Paris benim, Prag senin Brüksel benim... Tek başına dolaşıp duruyor.  Kör deyince, ellerini  uzatıp yavaş yavaş hareket eden, dilenen, gördüğümüzde halimize şükretmemiz istenen, korkulu, güvensiz insan tipi algısıyla büyüdüğümüz için, Esra gibi körler pek çok insanı elbette şaşırtıyor.

 
 

Esra'ya "İnan doğuştan kör olduğunu bilmesem, kör olduğuna asla inanmam. Hiç kör gibi değilsin." diyen biri  olmadım. Onun kör olduğunu biliyorum. Hatta üzerine basa basa tıpkı kör gibi diyorum. Çünkü diğer yetileriyle dünyanın her yerinde cirit atacağına tüm yüreğimle inanıyorum. 

 
Hayat dünyanın en gelişmiş ülkelerinde dahi körlere göre düzenlenmediği için, pek çok zorlukla karşılaşıyor. Esra hayallerinin peşinde koşan şahane biri. Zorlukları azimle, bilgelikle aşıyor.  Hayat, çoğunluğu değil  herkesi düşünerek düzenlenmeli... Esra'nın yılmadan yaşamın bizatihi içinde olması,  daha güzel bir dünya için  umudumu kabartıyor. Yolun açık olsun Esra:)

9 Aralık 2014 Salı

İstanbul Modern'de Dokunmatik Müze Gezisi

Ayşegül ve Pınar 
 
 
İtiraf etmeliyim ki, kör arkadaşlarımın gözlerinin görmediğini hep unuturum. Aralarında doğuştan kör olanlar da var sonradan görme duyularını  yitirenler de...  Zaman zaman birlikte oturur, geziniriz. Konuşup, hasbihal ederiz. Patavatsızın tekiyim. Nereye gideceğini düşünmem, dangul dungul  konuşurum. Bazan “Önüne baksana, kör müsün?” derim... Hiiç aldırmazlar. Tüm güzellikleriyle “Evet, körüm, ne olacak?” derler. Güleriz. Verdikleri mücadelelere her daim hayranlık duymuşumdur. Kör olduklarına o kadar dertlendiğimi söyleyemem... Amaa… Körlere sağlanan olanakların yetersizliği ya da ne bileyim görenlerle aralarındaki fırsat eşitsizliği var ya… Of!.. Fena halde canımı sıkar. İşte bu durumlara harbiden dertlenirim.
 
Misal, çok sık müze gezen biriyim. Müze gezerken aklıma gelirler. Bu arkadaşlarım niye görme engelli oldukları için müze gezemiyorlar ki diye düşünürüm. İstanbul Modern’de görme engelli çocuklar için hazırlanan atölye olduğunu duyunca, hemen müzede çalışan Duygu'yla iletişime geçip, arkadaşlarımı anlattım. "Niye bu atölye sadece kör çocuklar için, yetişkinler de gelse olmaz mı?" diye sordum. Duygu "Neden olmasın?" dedi ve atölyenin eğitim görevlisi Ayşegül’le konuştu. Sonra bir araya geldik. Ayşegül "Şahane olur." dedi. Kollarımızı sıvadık. Ve arkadaşlarım için sürpriz bir müze gezisi planladık.

 (Sibel-Mahmut-Ayşegül-Cihan-Pınar)

Hey! Durur muyum? Beş dakika bile dayanamadım tabii... Hemen... Hemen... Pınar ve Mahmut’u heyecanla aradım. Mahmut doğuştan kör, Pınar ise on altı yaşında kör olmuş. Vaziyeti, böyleyken böyle diye anlattım. Konu çok enteresan geldi. Hepimiz nasıl heyecanlandık anlatamam. Nanananooom! Planladığımız pazar sabahı, Pınar, Sibel, Mahmut, Emel, Cihan ve ben… Sibel, Pınar’ın annesi. Sibel de çok gençken kör olmuş. Emel yüzde on görebiliyor. Cihan görüyor. Mahmut’la Cihan’ın, birlikte yürüttükleri körler için bambaşka bir uluslararası proje var. Cihan “Ben de gelirim” dedi. Ben ise şoförleri… Ver elini İstanbul yaptık. Önce Ortaköy’de kahve içmece… Sonraaa… Hep birlikte İstanbul Modern’e gitmece...

Hay canına! Özel olarak kapıda karşılandık iyi mi? Hemen eğitim odasına alındık. Ayşegül, İstanbul Modern’i ve bu projeyi anlattı. Sonra herkesi teker teker dinledi. Veee… Sıra müze gezmeye geldi. Pazar günü ya… Of… Müze nasıl kalabalıktı anlatamam. Ayşegül müzeyi gezdirdi. Tabloları tek tek betimledi. Gören gözlerimle fark edemediğim pek çok ayrıntıyı öğrendim. Şahaneydi. Sonra tekrar eğitim odasına geçtik. Betimlenen tabloların bazıları kabartma olarak hazırlanmış. Betimlenerek hayalde canlandırılan tablolara bu kez dokunabilme imkanı buluyorsunuz. Böylece resim zihinde somutlaşıyor. Müthiş bir şey bu. Kıymetli bir emek!
 
 
Arkadaşlarım bayıldı bu duruma. Daha çok duyulmalı, daha çok kör bu durumu bilmeli ve daha çok insan müzenin bu programından faydalanmalı dediler. Bi baktım ki o ne? Hemen duyurmaya başlamışlar bile…
  

(Mahmut-Sibel-Pınar-Emel)


Hey! Ayrıca İstanbul Modern'de, Türk Sinemasının 100. yılına ithafen "100 Yıllık Aşk" sergisi vardı. Müzenin hazırladığı long playleri pikaba koyduk. Evvel zaman içinde seyrettiğimiz, lezzeti hiç eskimeyen film şarkılarını dinledik. Öyle güzel bir gündü ki anlatamam. Meteoroloji yağmur fırtına olacak dediği halde, felek yüzümüze güldü. Sımsıcak bir gün geçirdik:)

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Hayatla Düello Eden Sevdiğim İnsanlar...



Yoo... İnan bana hiiiç gitmek niyetinde değildim. Tamam. Altınokta Körler Derneği Kocaeli Şubesi ile Kocaeli Üniversitesi Dans Kulübü ve şehrin dans okullarının işbirliğiyle düzenlenen o akşamki Tango Gecesi için bilet almıştım almasına ama... Ne yalan söyleyeyim tango dansından pek haz etmeyen biriydim. Ne derler? "Erkek kadına tuzaklar kurar. Kadın da o tuzaklardan kurtulmaya çalışır. Tango budur!" "Yok artık daha neler? Gene kadınlara kurulan ehlileştirme işi... Dansta bile olsa bu vaziyeti seyredeceğim öyle mi? Benim hiç işim olmaz böyle dansla!... Tangoyla hele... Asla!" 

Tamam, iç sesim bunları söylüyordu söylemesine ama o gece dans edecekler arasında bizim şehrin Altınokta Körler derneği başkanı Pınar Çatalkaya da vardı. Pınar görme engelli olduğu halde, merak sarmış ve tango dersi almıştı. Kaç kere telefonlaşmıştık. Gitmesem olmazdı. Gitmiştim.



“İnsan, estetik bir varlıktır. Engelli bir bireyin diğer insanlardan farklı olan herhangi bir özelliği onun estetik bir varlık olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Hatta görme engelli bir bireyin gözü, normal bir insanın gözünden daha hoş görünebilir, fiziksel engelli bir bireyin elleri bir sanat fotoğrafının ana temalarından biri olabilir” diyerek, “Yorgan Altında Kimse Kalmasın” diye bir proje geliştiren Engelsiz Sanat Derneği'ne bir kez daha hak vermiştim. Pınar görme engelli biriydi. Heves etmiş, tango kursuna gitmişti. Kalabalık seyircilerin karşısında, sahnenin ortasında, o kadar güzel, o kadar hakkını vererek dans ediyordu ki öncelikle sahnede olağanüstü estetik görünüyordu. Arka arakaya iki tango dansı yapmıştı. Gözlerime inanamamıştım. Asla tuzaklara düşmemişti. Ayaklar hiç mi dolanmaz? Ve  bu kadar mı şahane meydan okuyarak dans edilir? Tango için bir şeyi istemek ama istediğini belli etmemek dansı denir ya...  "Acaba bu dansı zaferle tamamlaması için bir kadının bazı kederleri bilmesi, bazı dikenli yollardan geçmesi mi gerekmektedir?" diye düşünmüştüm.  Pınar görmeyen gözleriyle önündeki bir engeli daha aşmış tango öğrenmişti. Ve o dansın sonunda ayakta dimdik durmuştu. Muzaffer bir edayla selam vermişti. Salon alkıştan inlemişti... İnlemişti. Tango... Hımmm... Kafam karışık şimdi. Acaba ben de tango öğrensem mi? diye aklımdan geçirmiştim.


Yalanım yok... Henüz tango öğrenemedim. Ama o gün bugündür Pınar'la muhabbetimi katmerledim. Misal, bugün Pınar'ın  Altınokta Körler Derneği yönetimdeki arkadaşlarıyla birlikte düzenledikleri, hem  görme engelli anneleri, hem de görme engelli çocukları olan anneleri Kocaeli Sivil Toplum Merkezi'nde bir araya getirdikleri etkinliğe koşa koşa gittim. Pınar'ın annesi de görme engelli. Pınar ise 16 yaşında bir hastalık sebebiyle görme hissini yitirmiş. Önce dünyası yıkılır gibi olmuş ama hemen toparlanmış. Kendisi gibi olanlara destek verme azmiyle çalışmalarına başlamış. Pınar Sosyoloji okuyor, bir devlet okulunun kütüphanesinde çalışıyor, dans ediyor, yüzme şampiyonu, dernek başkanı... Daha ne diyeyim? Marifetleri saymakla bitmiyor. Du bi... Bu kadar değil... Bugün konuşma yapan  diğer dostlarımı  da tanıştırmak istiyorum.


 Engin
( Özel bir şirkette çalışıyor. Konservatuar mezunu. 
Pek çok enstrüman çalıyor ama  bağlamasıyla beni ağlatıyor. 
Altınokta Körler Derneği Halkla İlişkiler Sorumlusu. 
Tam bir protest. Onunla konuşunca insanın cenk edesi geliyor.
Şehrimin simge isimlerinin en mühim kişisi.)

 


Mahmut
(Boğaziçi Üniversitesi'nde Psikoloji okudu. 
Devlet Hastanesi'nde çalışıyor.
Derneğin kıymetli, çılgın öğretmeni.
Beyaz baston eğitiminden tut da, bilgisayar, kişisel gelişim, hukuk, psikoloji,
yabancı dil ve akla gelecek her konuda eğitim veriyor.)




Gökmen  
(Öğretmen, Fatih Sultan Mehmet  Görme Engelliler Spor Klübü Başkanı.
Spor yapmanın önünde hiçbir şeyin engel olmadığının ayaklı kanıtı.)

 


Eren
(5. sınıfta görenlerle birlikte okuyor.
Doktor olmak istiyor.
Şu anda annesi için şahane bir şiir okuyor.)




Zeynep 
( Görme engelliler okulunda öğretmen.
Görme engelli kızların idol ablalarından bir diğeri.
Şahane gülümsemesiyle görenlere, 
sıcacık muhabbetiyle öğrencilerine umut veriyor.) 




Bengisu
(6. sınıfta görenlerle birlikte okuyor.
Avukat olmak istiyor.
Beş yıl önce bir hastalık sebebiyle görme hissini yitirmiş.
Pınar ve Zeynep ablaları gibi başarılı olacağına inanıyor.)




Sibel
(15 yaşında görme hissini yitirmiş. İki çocuk annesi.
Muhteşem şarkı söyler. Ve dinleyenlerin yüreğine değer.
Ya pişirdiği yemekler! 
Anlatmakla olmaz. İlla sesini dinlemek, pişirdiklerini yemek gerekir.
Muhabbetine var ya, tek kelimeyle biterim:)



Buyrunuz! Bugünün mimarları.... Soldan sağa...  Ferhat'ın annesi Bedriye Hanım, Gülşen, Ferhat, Engin, Engin'in annesi  Behiye Hanım, Pınar, Mahmut, Zeynep, Pınar'ın annesi Sibel Hanım, Murat, derneğin gönüllü destekçisi Gülşen Hanım. Toplantı sonrası yaşanan mutlu bir anı fotoğrafladım. 


 
Tomris Uyar'ın bir kitabında  okumuştum. "Hayatı yaşanmaya değer kabul ediyorsan, hayat yaşanmaya değerse, evet, hayat bir düellodur.  Yaşadığını, kişiliğini, var olduğunu kanıtlamak zorundasın çünkü.  Düello budur işte. İlle öldürmek ve ölmek anlamında değil. Bir şeyle yüzleşmek, bir şeyle karşılaşmak anlamında.  Şimdi Türkiye'de kaçta kaçımız yaşadığımız şeyle karşılaşmak, yüzleşmek gücüne sahibiz."  diyordu. 

Türkiye'de kaçta kaçımız yaşamla düello ediyor bilmiyorum ama... Altınokta Körler Derneği Kocaeli Şubesi'ndeki dostlarımın  çok mahir  şövalyeler olduğunu biliyorum.

Engellinin acınacak insanlar değil, üretken, faydalı, değerli vatandaşlar olduğunu ispatlayan, engelli çocuklarını günah gibi görenlere, evden dışarıya çıkarmayan ebeveynlere yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu gösteren  en güzel modellerdir bu sevdiğim insanlar. 

Yaşadığımız dünyanın  düello etmeye değer olduğunu düşünen dostlarımın, diğer mücadelelerini anlatmaya devam edeceğim.  Du bakalım... Sabah ola hayrola:)