24 Haziran 2018 Pazar

Ve İş Ve Türkü Ve Üç Ayak...



Haziranın ilk haftaları,  nasıl debdebeli çalışma dönemimdir anlatamam. Eh, işte...  Dünkü son toplantımdı. Eğer  sonuçlanmazsa... Eğer günlerdir emek sarf ettiğim... Şirketi için her yönüyle avantaja  çevirdiğime inandığım teklifimi onaylamayıp,  muhabbeti yokuşa sürseydi var ya... Kararım karardı. En büyük müşterim demeyecek, pılımı pırtımı toplayacak, "Haydi  bana eyvallah" edasıyla,  arkama bakmadan vınlayacaktım.  

Tüm hevesimle anlattığım sunumum bittiğinde, müşterim  beklemedi, gözlerimin taa içine bakarak; "Rakiplerinden pahalısın" dedi. 

Sesimi çıkarmadım. Masanın üstündeki cihazlarımı çantama koymaya başadım.  Yanıma geldi. Elini uzattığını görünce  otomatikman uzattığım elimi avuçlarının arasına aldı.. "Lakin hiç akıl etmediğim klozlar eklemişsin, muafiyetleri güzelleştirmişsin, en önemlisi işini aşkla yapan birisin. İş senin." dedi.  Heyy! Ağız dolusu gülümsediğimi hissettim... Teşekkür ettim. Gerisin geri döndüm.  Asansöre binmedim.  Merdivenleri hoplaya zıplaya indim.  Göz açıp kapayana kadar, binanın önündeydim. 

Hangi ara arabama  bindim,  hangi ara kontağı çevirip o ormanlık yola girdim, inanın hatırlamıyorum. Burası neresiydi? Gelirken de bu yoldan mı geçmiştim? Garip bir yadırgama hissettim. Camdan yumuşak bir aydınlık giriyordu. Devasa ağaçlar  ortama esrarengiz bir hava veriyordu.  Daracık yol,  bir yılan bedeni gibi eğrile kıvrıla önümde akmaya  devam ediyordu.  Pencerenin camını açtım.   Dirseğimi pervazına  dayadım. Rüzgar tatlı tatlı esiyordu.  Saçlarım rüzgarın ritmiyle uçuşuyordu. Ağır ağır, keyfini çıkara çıkara   arabamı sürmeye devam ettim.

Ansızın o türküyü  işittim.  "Denizun dalgasini dereler savuşturur oy, dereler savuşturur... Ayrı düştüm yarumden, kim bizi kavuşturur oy, kim bizi kavuşturur?" Allahım yarabbim! Size bişi söyleyeyim mi, Karadeniz türküsü duydum mu var ya...  Hele kemençe sesi duysam mesela... Of... Asla dayanamam... Dünyanın gelmişini geçmişini  şıp diye unuturum. 

Hemen arabamı kenara çektim, hemennn...  Hızla arabamdan indim. Müziğin sesine doğru, ağaçların arasından koşar adım yürümeye başladım. O ne?  İncecik suyu akan  derenin kenarında, iki köylü kızı oturuyordu. Yanlarına koydukları telefondan, işittiğim türkünün sesi geliyordu. Kızlar  kıkırdayarak hem  türküye eşlik ediyorlar, hem de  oturdukları yerde öne arkaya sallanıyorlardı. "Döndüm dere yukari, Aklum kaldi denizda oy, aklum kaldi denizda.  Sevduğum arkamuzdan, neler dediler biza oy, neler dediler biza." Hahha! Bayıldım.  Ağzımdan türkü tadında sözler döküldü.   "Hey! Olur mu böyle oturmak! Fırlayın kizlar! Oynayalım üç ayak!"  Söylediğime kendim güldüm:)


Ne yaptılar dersiniz? Yeminle, fırladılar! Ömrümde görmedim bu kızları. Tanımam etmem.  Ne gam! Memleketimin güzellikleri onlar... Keşke sizler de yanımızda olaydınız... Halimizi bi görseydiniz var ya... Yeminle şaşar kalırdınız. Bakın şimdi... Ne yaptık biliyor musunuz? Önce beklemeden elele tutuştuk. Sanki kırk yıldır birlikte oynuyormuşuz da  birbirimize alışıkmışız gibi, aynı anda kollarımızı yukarıya kaldırdık. Sert ritmik tempoyla, kimi pat pat  pat  toprağa  ayaklarımızla vura vura,  kimi  omuzlarımızı  titretip sallaya sallaya, bazan  kollarımızı aşağıya indirip yukarıya kaldıra kaldıra, türküye eşlik ederken bağıra bağıra... Üç ayak oynamaya bi başladık  ki... Ohhooo hooo hooo... Kendimi kaybetmişim.  

"Gemim geliyor gemim, duduguni çalmadan oy, dudugunu çalmadan. Azraile can vermem oy, azraile can vermem. Sevdiğimi almadan  oy, sevdiğimi almadan... Oy gemim budanasun oy, yaktun beni yanasun. Bu köyün inadina oy, alup beni gidesun oy, alup beni gidesun":)



Fotoğraf- Google'dan

2 yorum:

  1. :) tebrikler hayal kahvem! işini aşkla yaparsın da kıymeti de bilinir ya, işte o an dünyaya bedeldir.
    sevgiler.

    YanıtlaSil

  2. :)) -bitanesin Esse diyrum daa.

    YanıtlaSil