Müşterilerimin üst üste gelen hasarları,
verdiğim teklifler üzerine debdebeli görüşmelerim sebebiyle, gün boyu arazideydim. Kasım ayındayız ya... Dışarısı nasıldı biliyor musunuz? Buz...
buz... Arabaya bin... Arabadan in... Bütün gün kurtlar sofrasında koştur babam
koştur. İşten güçten farkına varmamışım. Of!.. Fena üşümüşüm... Çok
fena... Eve geldiğimde, üzerinize afiyet, nasıl bir sıtma nöbetine tutuldum
anlatamam. Tir tir titriyordum. Hemen su ısıttığım gibi koca bir bardağa
karışık bitki çayı doldurdum. Canım yemek falan hiiççç istemiyor.
Yooo... Canım ne istiyor biliyor musunuz? Sadece yorgan altına
girmek. O kadar... Elime çayımı, sırtıma yorganımı aldığım gibi kendimi çalışma
odamdaki yatağa attım. Kararlıyım. Elimdeki sıcak sıvıyı bitirir bitirmez
uyuyacağım.
Yorganı kafama çektiğim anda aklıma ne geldi bilin bakalım? "Yoruldum ben ağalar, karar verdim, yorgancı olacam"
cümlesi... Hoppala... Yok, yorganın altına girince, yorgancı olmak dururken
nerden seçmişim sigortacılığı diye düşünmedim değil... Yorgancı olaydım fakir
mi kalacaktım yani? Düşünmüştüm vallahi... Ben doğduğu andan itibaren cin
çarpmış gibi dolanan biri olacağıma, sobasıynan, kedisi olan ve tüm gün
dükkanındaki diktiği yorganın altında oturan bir yorgancı olsaydım mesela diye
aklımdan geçirmiştim... Düşünsenize... Sobamın üzerindeki çay demlenirken, pilli
radyomda bir türkü çalıyor olaydı... Sıcacık dükkanımda kırkyama, saten,
mermerşahi gibi kumaşlara, topdikiş, beşorta, kırlangıç, baklava, trenyolu gibi
desenler işleyeydim mesela...
İyi de ben nereden bildim bu yorgancılık
vaziyetlerini şimdi... Yooo... Ben yorgancılık üstüne tek bir kitap ömrümde
okumadım vallahi... Yorgan, kitap ve trenyolu derkene... Peki eğer
yorgancı olaydım, bu kadar kitap okur muydum acaba, diye düşünürkene ben... İşte
o anda, aklıma gelen cümleyle, küllüm yorgancılık terimlerini nerede okuduğumu
hatırladım. Tabii ya... Kitapla yorganın birbirine yakın olduğunu anlatan
Atilla Atalay'ın bir öyküsünde...
Atilla Atalay'ın yazdığı gibi, acaba yorgan altında okuduğumuz
kitaplar, kimsenin bilmediği efsunlu ninnilerden mi söz ederdi? Uykudayken biz, onlar usulca kalbimizi onarırlar mıydı sahi? Allahım nasıl bir
öyküydü ki? Aklım fena halde öyküye takıldı. Yok ama... O an... İnanın yataktan
kalkmaya, Atilla Atalay'ın kitapları arasında o öyküyü bulmaya hiç mecalim
yoktu. Yatakta bir süre yuvarlandım. Sonunda yorgana iyice sarılarak,
karşımdaki kitaplığa baktım. İşte oradaydı. Kişi Başına Bir Yalnız... Bana
olduğu yerden göz kırpıyordu sanki... Sürüne sürüne kalktım. Kitabı elime
aldım. En son sayfalarından birini açtım. Altını çizdiğim cümlelerde aynen şöyle
yazıyordu:
"Adam olmamakla, kurtlar sofrasında yerini başkasına
kaptırmakla, çaldırmakla, fakir kalmakla, yalnız ölmekle korkutmasınlar.
Lazımsa yani, uyu sen şimdi... Unutma ama uyu... Ondan anlattım ben
bunları..."
Akabinde "Yoruldum ben ağalar, karar verdim, yorgancı
olacam," diye aklımdan geçirdim. Du bi... Sabah ola hayrola... Unutmadan uyumam
lazım şimdi.
Nasıl güzel bir akış* olmuş! (*Stream of consciousness)
YanıtlaSilhey! teşekkür ederim:)
SilEvet, niye yorgancı olmadık ki biz?
YanıtlaSilOlaydık yorgancı di mi?:)
Sil