15 Kasım 2021 Pazartesi

Kitap ve Yorgan


Müşterilerimin üst üste gelen  hasarları, verdiğim teklifler üzerine debdebeli görüşmelerim sebebiyle, gün boyu arazideydim. Kasım ayındayız ya... Dışarısı nasıldı biliyor musunuz? Buz... buz... Arabaya bin... Arabadan in... Bütün gün kurtlar sofrasında koştur babam koştur. İşten güçten farkına varmamışım. Of!.. Fena üşümüşüm... Çok fena...  Eve geldiğimde, üzerinize afiyet, nasıl bir sıtma nöbetine tutuldum anlatamam. Tir tir titriyordum. Hemen su ısıttığım gibi koca bir bardağa karışık bitki çayı doldurdum. Canım yemek falan hiiççç istemiyor. Yooo...  Canım ne istiyor biliyor musunuz?  Sadece yorgan altına girmek. O kadar... Elime çayımı, sırtıma yorganımı aldığım gibi kendimi çalışma odamdaki  yatağa attım. Kararlıyım. Elimdeki sıcak sıvıyı bitirir bitirmez uyuyacağım.

Yorganı kafama çektiğim anda aklıma ne geldi bilin bakalım? "Yoruldum ben ağalar, karar verdim, yorgancı olacam" cümlesi... Hoppala... Yok, yorganın altına girince, yorgancı olmak dururken nerden seçmişim sigortacılığı diye düşünmedim değil... Yorgancı olaydım fakir mi kalacaktım yani? Düşünmüştüm vallahi... Ben doğduğu andan itibaren cin çarpmış gibi dolanan biri olacağıma, sobasıynan, kedisi olan ve tüm gün dükkanındaki diktiği yorganın altında oturan bir yorgancı olsaydım mesela diye aklımdan geçirmiştim... Düşünsenize... Sobamın üzerindeki çay demlenirken, pilli radyomda bir türkü çalıyor olaydı...  Sıcacık dükkanımda kırkyama, saten, mermerşahi gibi kumaşlara, topdikiş, beşorta, kırlangıç, baklava, trenyolu gibi desenler işleyeydim mesela... 

İyi de ben nereden bildim bu yorgancılık vaziyetlerini şimdi... Yooo... Ben yorgancılık üstüne tek bir kitap ömrümde okumadım vallahi... Yorgan, kitap ve trenyolu derkene...  Peki eğer yorgancı olaydım, bu kadar kitap okur muydum acaba, diye düşünürkene ben... İşte o anda, aklıma gelen cümleyle, küllüm yorgancılık terimlerini nerede okuduğumu hatırladım. Tabii ya...  Kitapla yorganın birbirine yakın olduğunu anlatan Atilla Atalay'ın bir öyküsünde...  

Atilla Atalay'ın yazdığı gibi, acaba yorgan altında okuduğumuz kitaplar, kimsenin bilmediği efsunlu ninnilerden mi söz ederdi?  Uykudayken biz, onlar usulca kalbimizi onarırlar mıydı sahi? Allahım nasıl bir öyküydü ki? Aklım fena halde öyküye takıldı. Yok ama... O an... İnanın yataktan kalkmaya, Atilla Atalay'ın kitapları arasında o öyküyü bulmaya hiç mecalim yoktu. Yatakta bir süre yuvarlandım. Sonunda yorgana iyice sarılarak, karşımdaki kitaplığa baktım. İşte oradaydı. Kişi Başına Bir Yalnız... Bana olduğu yerden göz kırpıyordu sanki... Sürüne sürüne kalktım. Kitabı elime aldım. En son sayfalarından birini açtım. Altını çizdiğim cümlelerde aynen şöyle yazıyordu: 

"Adam olmamakla, kurtlar sofrasında yerini başkasına kaptırmakla, çaldırmakla, fakir kalmakla, yalnız ölmekle korkutmasınlar. Lazımsa yani, uyu sen şimdi... Unutma ama uyu... Ondan anlattım ben bunları..." 

Akabinde "Yoruldum ben ağalar, karar verdim, yorgancı olacam," diye aklımdan geçirdim. Du bi... Sabah ola hayrola... Unutmadan uyumam lazım şimdi.


4 yorum: