9 Aralık 2009 Çarşamba

Dertler Benim, Çile Benim, Mutluluk Senin Olsun!

Gazete son dönemin en hararetli tartışmasını açmış ve “Türk olmak size göre nedir?” sorusunu bazı gazeteci, çizer, bilim kadını ve bilim adamlarına sormuş. Kimi ana babası Türkçe konuşan Türk’tür demiş. Kimi Türk olmak halaya ters basmaktır, kimi de dünyanın lazı olmaktır demiş.

Düşünün şimdi. Bir taksiye binmişsiniz. Ya da bir minibüstesiniz. Hoplaya zıplaya giderken, radyodan Orhan Gencebay’ın sesini işitiyorsunuz. Unuttuğunuz bir şarkıyı söylüyor: “Dertler benim çile benim Hayat senin senin olsun“ Birden efkarlanıveriyorsunuz. Düşünüyorsunuz… Acaba durduk yerde, bir şarkı sebebiyle efkarlanmak sadece bize özgü bir şey mi? Mahalle pazarındasınız. Limoncunun alnının kırışıklıklarından ter damlıyor. Sesini yumuşatarak size sesleniyor:“Ablacım, enişte yok mu bu hafta?” ya da “Abim, yengeye hörmetler!” Acaba enişte ve yenge kelimelerini bizler mi kullanıyoruz sadece? Ve hangi ülkede pazardaki limoncu seslenir size böyle? Arkadaşlarınızla konserdesiniz. Şarkılardan fal tutuyorsunuz. “İlk şarkı benim. İkinci senin. Üçüncüyü de senin ki sana söylesin. Bahtımıza ne çıkarsa!” deyip kıkırdıyorsunuz hep birlikte. Şarkılardan fal tutmak Türk olmanızla ilgili mi? Başka milletten bir arkadaşınız yanınızda olsa, şarkılardan fal tutmanın ne demek olduğunu anlıyabilir mi ki? Mahalledeki çocukların oyun alanları yok. Çocuklar yolda futbol oynuyorlar. Arabalar geçtikçe oyunlarını yarıda kesip kenara çekiliyorlar. Fark ettirmeden onları seyrediyorsunuz. Çocukların terli, mutlu, ahpapçavuş hallerinden tuhaf bir mutluluk duyuyorsunuz. Acaba Türk olmak bardağın dolu tarafını görmek mi? O anda başınızın üstünden bir kuş geçiyor... Kanat takıp uçan ilk insan bir Türk müydü ki? Gölcük İzmit arasında İbo’nun Yeri diye kamyon ve tır şöförlerinin yemek yediği bir lokanta var. Yemekleri olağanüstü lezzetli. Arada dayanamayıp içeriye giriyor, kamyon şoförleriyle aynı ortamda yemek yiyiyorsunuz. Tek kadın sizsiniz. Biri arkadaşına “ Yavaş yesene hayvan!” diye sesleniyor. Sonra sizi fark ettiğinde, ağzından çıkana duyduğu pişmanlığı yüzünün ifadesinden anlıyorsunuz. Gülümsüyorsunuz. Garsona sesleniyorsunuz. “ Çeeekkk birr kuurrruu!”

Ne bileyim? Tüm bunlar bize özgü şeyler mi? Yazının başında aklınıza gelen şarkıya devam ediyorsunuz... "Dilerim her arzun gerçek olsun Hayat bu şansın hep açık olsun Hatıralar, hasret benim Ömrüm senin senin olsun Dertler benim çile benim Mutluluk senin senin olsun!" Durduk yerde, sadece bu şarkı sözleri yüzünden, birden gene efkarlanıveriyorsunuz!... Aman Allahım! Şimdi aklıma geldi!... Yoksa bu anlattıklarım bize özgü değil de sadece bana özgü şeyler mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder