24 Aralık 2009 Perşembe

Gene İnce Ayarlı Yemek Mevzuları...

Refik Halit Karay’ın yemekler üzerine bir yazısını okumuştum. Önce Fransız yemeklerindeki münasebetsiz yemek adlarını sıralıyordu. Mesela “rop döşarmbr giymiş patates”i örnek veriyordu. Galiba bir de “kanepe üzerinde öküz kuyruğu” diye bir yemek ismi söylüyordu. Daha pek çok örnek veriyordu vermesine ama benim şimdi yazabildiklerim maalesef sadece bunlar.

Sonra bizimkilere geçiyordu. Mesela “dünyada “imam bayıldı” dan daha tuhaf bir yemek adı bulunabilir mi?” diye soruyordu. “Karnıyarık” ameliyat masasını veya Abanoz Sokağı’nda işlenmiş bir cinayeti hatırlatarak tiksindirmiyor muydu? Yazar, “dolma” yı da beğenmiyor, lüzumundan fazla tıkız ve kaba buluyordu. Birtakım tatlı ve tuzlu yemek isimlerinin çirkin yaratılmış uzuvlara benzetmeyi berbat buluyordu. Mesela iri, fırlak gözler “lokma”, ninenin beyaz fakat bumburuşuk teni “sütlü muhallebi” dendiği gibi, “ilik gibi kız”, “pelte gibi oldum” denmiyor muydu?


Söylerken hazetmediği birkaç isim daha vardı: Tarator, plaki, silkme, turşu… Turşu sözünden hoşlanmamasının sebebi, terlemiş, yorgun birinin “turşuya döndüm” demesinden ileri geliyordu. Mesla “keşkül” adı ise büyük yazara, sadece tatlıyı değil haklı olarak dilenci yada dervişin elinde tuttuğu kaseyi hatırlatıyordu. Tamam… Benim abone olduğum bir tasavvuf dergisi var. Keşkül’dür adı. Üç ayda bir çıkar. İçinde tasavvufla ilgili şahane yazılar yazar.


Fransızlar’da isim karışıklığı ya da acayipliğinden daha kötüsü yokmuş. O lisanda yemek ve yiyecek adlarından bir kısmı ağır tahkir kelimeleri ve şiddetli küfür sayılırmış. Birine “midye, istiridye, kavun, sucuk” diyemezmişiz. Bizde de “balkabağı” nın başındaki “bal” a rağmen haksızcasına hakaret anlamına gelmiyor muydu? Sahiden… "Şu ahmağın söylediği lafa bak!" yerine, bizde de “Laf söyledi balkabağı!” denmiyor muydu?

Yazar, açgözlü ve obur adamdan tiksiniyor, benim de sinir olduğum gibi, iştahsız yahut yemek zevkinden mahrum olanından hiç hazzetmiyordu. Böyleleriyle aynı sofraya rastlayınca keyfinin kaçtığından söz ediyordu. Obura gözü ilişince az yemeğe, iştahsıza bakınca da çok atıştırmaya başladığından bahsediyordu. Asıl kötüsü, özene bezene, mükemmel surette yapılmış bir yemek konusunda ev sahibine bir şey söylemeyenlerdi tabi... İnsan " pilav da cidden nefis olmuş!" gibi bir şey nasıl söylemez? Hafif bir tenkit bile susmaktan daha iyi değil midir? "Azıcık yağlı olmuş ama pek lezzetli!" kabilinden bir söz söylense mesela... Böylece evsahibi "inşaallah, bir dahaki sefere" der. Misafir o suretle ikinci bir daveti temin eder.

- İyi yemek her bakımdan, bütün hisleri memnun bırakıcı bir şenlik olmalıdır. Yiyene neşe, huzur, saadet vermelidir. Şimdi o inceliklerden anlayan kim? Haklı vallahi.. Kim? Kim?

9 yorum:

  1. Sabahın ilk saatlerinde okuduğum bu yazı insanın iştahını açıyor. Annemle kardeşime güzel bir kahvaltı hazırlasam mı acaba:)
    R.H. Karay'ın yemeklerle ilgili bu kadar enfes açıklamalarını bilmiyordum ancak Gurbet Hikayelerinden ESKİCİ adlı hikayesi beni öyle çok etkilemiştir ki zaten bloğumda da yazmışımdır. Gönülden anlayan yemekten de anlıyor bence. Ne hassas adammış Sayın Karay...

    Tam anlamıyla yemekleri anlatan bir kitap bilmiyorum ama E.Şafak'ın Araf adlı romanında-En sevdiğim romanlarından- çikolata yapan bir karakter vardı. İnsanın ciddi ciddi kilo kilo çikolata yiyesi geliyor:) Zaten kitabın kapağında çikolatalar var. Benden söylemesi:)

    YanıtlaSil
  2. ben,ben.yemek ve ben :))) mükemmel ikili

    YanıtlaSil
  3. Yemeğin en güzel anı yemeğe ilk başlanılan anmış.
    Sonrası; isteyen begenip , istemeyen beğenemeyebilirmiş yani.
    Eski paderşahi ailelerde sohbet sırasında insan uzuvlarını söylemek ayıpmış.
    Ulu orta "bacagım ağrıyor yada kalçam tutuk" denmezmiş. Hele hele barsaklarım bozuldu filan odadan kovulma sebebi yani.
    E durum böyle iken gelde sofrada "mumbar dolması yaptım afiyet olsun" de bakalım bizde.
    Üstüne tatlı " hanım göbeği yiyegeğiz" de bakalım yani..
    EE nasıl konuşulur bizde?
    Zaten patlıcana şekil itibariyle bir sevimsizlik atfedilmişken..
    - Kızım öhö.. öhö..ne yiyeceğiz yemekte???( diyen eski bir kayınpader davudi sesi).
    Gelin son derece idareci bir şekide her gün olayı yumşatır
    - Babacığım yemekler cok güzel, sağlıklı ve lezzetli.
    "Kuşbaşı sebze yemeği" (patlıcan oturtma)
    -Kızım bu nasıl yemek içinde ne var.
    -Valla babacığım bunun daha değişik pişirilenine "hünkar beğendi" diyorlar..okadar sağlıklı yani.
    Yanında da yuvarlak pilav var (kuskus pilavı)
    Tatlı olarak da vezir kıtırı(vezir parmagı)
    yada hanibüveyi (hanım göbeği)
    Ahh..ah. eski terbiyeler nerde..
    Terbiye deyince acıktım.. Kalkıp bir terbiyeli köfte yapiyim.
    Afiyetli günler olsun :)

    YanıtlaSil
  4. adımbendekalsın25 Aralık 2009 17:14

    Vildan hanımcığım..çok haklısınız.
    Mutlaka güzel sözler söylenmeli..ne de olsa misafir umduğunu değil bulduğunu yer.
    Ev sahibi o kadar uğraşmış yapmış bir emektir netice de.. Evini açmştir. Yemekler kötü bile olsa söylenmez..güler yüzü tatlı dili yeter.
    Mesela herkez ellerinize sağlık der ya evin hanımı tüm yorgunluğunun mükafatını o anda alır.
    Dirilir.. güzelleşip gençleşir. Tatlı ve kahve faslına yeni bir enerji ile devam eder.
    Benim kayınvaliden hiç öyle yapmaz ama :(
    Ben o kada uğraşır çırpınırım :(
    -Fasulye iyi pişmiş.. nerden alıyorsanız hep ordan alın. der
    Yemekten kalkarken de
    -Oğlumun kesesine bereket der :(
    Yazınız beni nerelere götürdü gördünüzmü?
    Ama bunları yazmak rahatlattı beni. İçim açıldı döğrusu. Bu vesile ile teşekkürler size.

    YanıtlaSil
  5. Selam vildan
    Bir hikayemi anlatabilirmiyim ben de.
    Oğlum 8 yaşında falan. Komşuya gittik. O da hazırlanmış bizi bekliyor. Kek aceleye gelmiş, iyi olmamış. Ama ev sahibi keki övüyor yerken.
    -Kekim cok güzel olmuş. İçinde tarçın var aldınızmı tadını? Ceviz de var. Tarçınlı cevizli.nasıl olmuş ama..oğlum cok sever..
    Begendin diymi oğlum? (benim küçüğe soruyor)
    -Teyzeciğim cevizi biraz fazla olsa daha güzel olurdu. Şekeri de az gelmiş. Bide.. bide dibi yanık.
    - :(((( ee..çocuktan duy doğruyu :(
    **
    İş arası öğlen yemeğine gideriz toplu halde.
    Tabldot alır otururuz.
    Ne de güzel yaparlar..Şekerim düşmüş açıkmışım.
    Vakit dar yiyip hemen dönmemiz lazım.
    Bir arkadaştan çatlak ses çıkar;
    - Ayyy.. iyyğğrençç!.. nasıl yiyeceğizzz?
    Keşke yanımda peynir ekmek getirseydim..
    Aldığım lokma bogazımda kalır. Yemelimiyim yememeliyim.. yemek iğrençmiş..ama ben yiyorum .. ben de mi lğrençim..yersem onun gözünde zelil rezil iğrenç bir mahluk mu olacagım.
    Ne güzel kuru fasulye pilav cacık turşu işte.. üstelik bedava yiyoruz..hey allahım sen bu kıza
    gereken neyse ondan ver.
    Ya arkadaşım bir dokundun iki ah işittin.
    ahlar bin olmadan susiyim ben ..
    SUsTum.
    İşlerin rasgele vildncığım. Sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Fakir insan midesinin ne ile doyduğuna bakar mı.
    Kolaydır uzaktan maval okumak.
    Aç insanın masada hapur küpür yemesi aslında bir insanlık ayıbıdır.
    O insanı bu hale sokan sosyoekonomik ve bir sosyokültürel ayıptır.
    Hal böyle iken o insanı aynı masada ayıplamak ise ayıplayanın ayıbıdır.
    Yine de ayıplanan kişi 1-0 galiptir.
    Çünkü o masada oturmak onun suçu değildir ve ayıplayan kişi soğan ekmeğin lezzetine belki de hiçbir zaman ayıplanan gibi varamayacaktır.
    İnsan yiyemediği kadar yoksul..
    Yediği kadar varlıklı..
    Bilmediği kadar cahil
    Bildiği kadar kültürlü..
    Gördüğünü anladığı kadar görgülüdür.
    Ama sırf bunlar için tiksinç ve değersiz değildir.
    Bu da benim faraziyem.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
  7. Çok haklısınız Sayın Muhalif.
    Herşey kapital görgü ve zevk meselesi. Ben de isterdim biraz gurme olmayı.
    Şarabı kadehten içip, yılını, üzümünün cinsini söylemeyi. Havyardan anlamayı, dünya mutfaklarını bilmeyi. Beş çayını bir tören havasında keyifle içmeyi.
    Ama biliyormusunuz bunları yapamadığım için üzgün değilim.
    İnsan hiçbir fikri olmadığı bir hayat tarzına sahip değilim diye üzülürmü.
    -Biliyorsun ki bahsediyorsun diyorsun şimdi sen bana.
    Yazın babam görmüş. Güneşte binamızın dış cephesini boyayan usta terden turşuya dönmüş, verdiği molada kavun yiyormuş. O kadar istahla yiyormuş ki babamın bile canı istemiş o sıcakta.
    Ama bir de ne farketsin..
    Adam kavunu çekirdekleri ile yemiyormu.
    seslenmiş dehşeyle adama;
    - Usta ne yapıyorsun çekirdeklerini de yiyorsun
    Usta koluyla ağzını silip
    -Ee! nasıl doyacak bu karın sanıyorsun? demiş
    Gelelim bana;
    Ben hayatımda kavunu çekirdekleri ile yemek zorunda kalmadığım için
    Seviniyormuyum? Hayır.
    Üzülüyormuyum? Hayır
    Adamı ayıplıyormuyum? Hayır.
    Onunla orada ben de kavun yese idim.
    kavunu yer çekirdeklerini çıkarmıydım
    kavunu çekirdekleri ile mi yerdim
    yoksa çekirdeklerini yemez adama mı ikram ederdim
    yada çekirdeklerini ben yer etki kısmı adamamı bırakırdım ???
    ???
    Ben bilemedim ???
    hayat nerden baksan dönen bir çarkıfelek.

    YanıtlaSil
  8. Vildan Hanım, haddim değil sizin bloğunuza yazılanlara dair bir ithafta bulunmak ama sayın yorum yazanlar MÜTHİŞSİNİZ:) Gerçekten bu yorumlar samimiyet ve hayat kokuyor.

    YanıtlaSil
  9. Ben bu yorumları görünce anladım neden en fazla ilgi gören bloğların yemek blogları olduğunu:) Artık mütemadiyen yemek konulu yazı yazsam... Dilek var ya o benim öykücüler kraliçesi arkadaşım, o da yorumlarını dizse mesela sıra sıra... Ala ve Kara Kitap sıraya girse yorumlarıyla.. Of! Hayal etmesi bile güzel.. Hayal Kahvem'e sadece "Yemek" diye başlık atacağım... Sonra yorumları keyifle okuyacağım:)
    Ellerinize sağlık hepinizin! Sevgiler.

    YanıtlaSil