27 Temmuz 2011 Çarşamba

Sinemada Oynadığım Farzetme Oyunum 2 - Füsun


Eski huyumdur. Çocukluğumdan beri  insanları seyretmeyi severim.  Bu huyum sayesinde can sıkıntısı diye bir şey bilmem. Aynı bir sinema perdesine bakar gibi mütemadiyen insanları seyredebilirim. Kim olduklarını, neler düşündüklerini tahmin etmeye girişmek hoşuma gider. Özellikle sinemaya gittiğimde oynadığım farzetme oyunum vardır. Film başlamadan önce, sinemanın loşluğunda kendilerini oturdukları koltuğa rahatça bırakan seyircileri belli etmeden seyrederim. İnsanların suretlerinde kitaplarda okuyup hafızamın kuytu çekmecelerine kendiliğinden yerleşmiş irili ufaklı roman kahramanlarının izlerini  sürerim. Bu benim için anlatılmaz heyecan verici bir oyundur. İnsanların görüntülerinden çok iç dünyalarını görmek, duygularına erişmek isterim. Sinemanın o efsunlu loşluğunda etrafıma bakınırım. Bu insanların kim bilir ne sırları, ne korkuları, ne huzursuzlukları vardır diye aklımdan geçiririm. 



En son Emek Sineması'na  gittiğimde sol ön tarafta  oturan kızın suretine yansıyan örselenmiş ruh hali, mağdur  ve hüzünlü duruşu, bana onun Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi adlı romanındaki kadın kahramanı "Füsun" u hatırlattı.  Yüzünün sadece sağ yanını görebiliyordum. Dikkatlice baktım. Sanki oydu. Hayal etme çarklarım birdenbire çalışmaya başladı. Bu masum görünümlü genç kadın kendisinden on iki yaş büyük zengin akrabasıyla Nişantaşı'ndaki bir butikte karşılaşmıştır diye aklımdan geçirdim. Üniversite giriş sınavına hazırlanmak niyetiyle, matematik dersi verme teklifini kabul etmiştir. Ve kimbilir hangi düşüncelerle Merhamet Apartmanı'na gitmiştir. Gidebilsem  bu dairede çocuğun annesine ait sakladığı eski eşyalarla birlikte kızın kullandığı eşyaları bulabilirdim.  Eğer Merhamet Apartmanı'nda onunla aşk ilişkisine girmeseydi, şimdi hem böyle yaşayabileceğini hem de meslek sahibi bir kadın olabileceğini hayal ettim.  Orhan Pamuk romanında, apartmanın adını haybeye Merhamet koymamış olmalı... Çünkü Masumiyet Müzesi adlı roman, bir aşk hikayesi anlatıyor gibi görünse de, bana göre "delice aşık olduğu kadının hayallerinin ne olduğunu anlamak yerine, onun hakkında hayaller kuran"(s280)türlü bahanelerle memlekette her gün üç kadın öldüren erkek egemen kültürün yarattığı  bir merhametsizlik destanı. 



Tam bunları aklımdan geçirirken genç kadın oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Etrafına ürkek gözlerle baktı. Sağ elini eteğinin cebine soktu.  İnanmayacaksın biliyorum ama usulca cebinden çıkardığı elinde, ölümünü kolaylaştıracak sürücü ehliyeti vardı. Dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi  elindekine  dikkatle  baktı. Tam o anda sinemanın  ışıkları karardı. Film başladı.  Ben "Füsun" olduğunu farzettiğim genç kadını unuttum. Beyaz perdenin  o muazzam illüzyonuyla usulca filmin mecrasına  aktım.

NOT: Yazıda Masumiyet Müzesi'nin bazı cümlelerini kullandım.




   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder