8 Temmuz 2011 Cuma

Sıcak Yaz Gecesinde Alaska'da Geçen Bir Film Seyretmek...



Ben bir sigortacıyım. İşime bayılıyorum. Kendi ofisim ve kendi işimin sahibiyim ya değmeyin keyfime. Memleketimizde tarım dahil  ancak 100 kadından 24'ü çalışıyor. Türkiye’de her 3 kadından 1’inin şiddet mağduru ve her 5 kadından 1’inin okuma yazma bilmediğini öğrenmek, seni de hem hayrete hem dehşete düşürmüyor mu? Feci bir durum! Ayrıca memleketimizde ne yazık ki  100 kadından sadece 7'si girişimci yani kendi işini yapıyor. İşte o yüze yedilik bölüme giren kadınlardan biri benim. Sigortacılık uzmanlık ister. Deneyimlerime güvenirim. Gönül rahatlığıyla işimin uzmanı olduğumu söyleyebilirim. Her işte olduğu gibi, sigortacılıkta da can sıkıcı durumlar olabiliyor maalesef. Kimi zaman sigortalılar teminata girmeyecek bir hasarın ödenmesini talep edebiliyor. Bazan da gerçek bir hasarı, sigorta şirketine kabul ettirmekte güçlük çekilebiliyor. Bu gece The Big White, Türkçeye çevirimi ile Arapsaçı adlı filmi izleyince bütün bunlar geldi aklıma. Çünkü bu film tam manasıyla sigortacılıkla ilgili bir filmdi.


Film her şeyden önce görselliği ile büyüledi beni. Alaska’da geçiyordu. Her taraf kar içinde. İnanılmaz güzel bir doğa. Ya oyunculuk? Başrollerde Robin Williams. Doyulur mu şimdi bu filmin tadına? Robin Williams’ın filmdeki adı Paul. Eşi ile Alaska’da yaşıyor. Eşi Margeret (Holy Hunter) hasta. Tured Sendromu diye bir hastalıktan muzdarip. Söylediklerini kontrol edemiyor. Ya küfürlü konuşuyor ya da aynı sözü birkaç kez arka arkaya tekrarlıyor. Alaska’da güneş yok. Daima hava soğuk ve beyaz olunca, tabiyatıyla bu durumda  insanlar ilginç tavırlar sergiliyor. Huzursuz ve komik görünüyorlar. Paul’un bir turizm şirketi vardır ve son zamanlarda işleri iyi gitmemektedir. Hem eşinin tedavisi hem de işinin devamı için yüklüce paraya ihtiyaç duymaktadır. İşte şimdi sigortacılık konusuna geliyorum. Paul’un erkek kardeşi beş yıldır kayıptır ve bir milyon dolarlık hayat sigortası vardır. Paul bu parayı almak ister. Lakin Alaska yasalarına göre, ancak kayıp olan kişinin yedi yıl bulunamaması üzerine, sigortadan para alınabilmektedir. Paul tesadüfen çöp bidonunda donmuş bir ceset bulunca, aklına şeytanca bir fikir gelir. Bu cesedi kardeşine benzetip ve kaza süsü verip, hayat sigortasından para almanın planlarını yapar.



Ama işler planladığı gibi gitmeyecektir. Resmen deli olan kardeş ortaya çıkacaktır. Ayrıca uyanık sigorta eksperi bu işin peşine düşecektir. Bir de çöp bidonundaki cesedin peşinde olan mafya da işin içine girince, haydi bakalım, ayıklayın pirincin taşını... İşler arapsaçına dönecektir. Film için tam komedi derken, polisiye bir filme, hatta kimi zaman gerilime dönüşecektir. Film şahane oyunculuk ve başarılı kurgusuyla tam manasıyla seyirliktir. Sıcak yaz gecesinde Alaska'da geçen   kara mizah bir film seyretmek, benim gibi  serinlik özleyen bünyelere eminim çok iyi gelecektir.

2 yorum: