7 Ekim 2011 Cuma

Geçmişte Filmekimi Yoluyla Aya Yolculuk

 
Geçtiğimiz sonbaharda Filmekimi için İstanbul’a gittiğimde seyrettiğim bir bilimkurgu film vardı. Öyle havalı tafralı bilimkurgu filmlerinden değil ama… Nasıl naif, nasıl iddiasız ve nasıl şahane bir bilimkurgu gerilim filmiydi. Nasıl beni derinden etkiledi anlatamam. Neredeyse tek oyuncu ve tek mekanda bir bilim kurgu film çevrilir de bu kadar etkileyici olabilir mi? İnan ki oluyor işte!

 
Filmin adı Moon. 2009 yapımı bir İngiliz filmi. Rock yıldızı David Bowie'nin oğlu 1971 doğumlu Duncan Jones'un ilk uzun metrajlı film denemesiymiş. Bir endüstri şirketi yeni kullanıma başlanılan helyum-3 adlı bir yakıtı, ay üzerinden toplamaktadır. Helyum-3 temiz ve verimli bir yakıt olduğu için bütün dünyada kulanımı yaygınlaşmaktadır. Sam bu şirketle 3 yıllık bir kontrat yapmış, Ay’daki üretim tesisinde, Gerty adındaki robotuyla birlikte tek başına çalışmaktadır. Her şey otomatik makinalar tarafından yapılmakta ve toplanılan helyum-3 gazı belirlenen zamanlarda dünyaya gönderilmektedir. Sam, Ay’a gelirken henüz doğmamış kızı ve karısı ile kimi zaman robotu Gerty yardımıyla haberleşmektedir. Bu filmden sonra gökyüzündeki aya baktım. Koskoca bir beyazlıkta Sam tek başına. Sadece şirin mi şirin mimikleri olan Gerty adlı robotuyla. Üstelik filmi seyrederken hep bir kötülük gelecek diye bekledim Gerty’den biliyor musun? Neyse anlatmayayım. Seyretmediysen eğer, filmin tadı gider. 3 koca yıl. Başka kimse yok. Yapılacak fazlaca iş de yok. Sam’in arada suladığı bitkilerini ve büyükçe bir maketini hatırlıyorum o kadar. Neyse… İşin sonuna gelmiştir artık Sam ve iki hafta sonra kontratı sona erecek, dünyaya dönecektir.
 

Ama işte ne olursa olur, film birden hareketlenmeye başlar. Sam’da psikolojik bir bozukluk ortaya çıkar sanki. Arıza yapan bir makineyi kontrol etmek için tesis dışına çıktığında, sanki bir halüsinasyon görür ve ay arabasıyla kaza yapar. Sonra Sam’i tesisteki tedavi yatağında görürüz. Nasıl oraya geldiğine kendisi anlam veremediği gibi valla ben de pek anlam veremedim. Başka kimse yoktu ki Ay’da. Peki Sam nasıl geldi tesisteki yatağına? Nananom… İşte film şimdi esas başlar. Tamam kim okuyacak benim film hakkında yazdıklarımı? Belki kimse. Bu film gelir mi bizim şehre? Zannetmem. Eee! "Başladın madem bitir. Sonunu getir." Diyeceksin ama olmaz. Devamını mümkün değil anlatmam. Ya seyretmek isteyen biri denk gelirse yazıma… Olur a! Yazık olur vallaha! Ama sana bir şey söyleyeyim mi? Bayıldım ben Ay’a. Müziklerine de bittim. İyi ki Filmekimi’ne gitmişim. Bu filmi nerede seyredecektim yoksa?


5 yorum:

  1. benımde vaktım yok gıtmeye, cok merak ettım. belkı sonradan nete duser. :)

    YanıtlaSil
  2. Benim de bayıldığım, izlerken Solaris ile 2001: A Space Odyssey arası keyif aldığım ve sürekli onları anımsadığım bir film olmuştur... Fakat bunu onlara öykündüğü ya da benzediği duygusu ile değil, 40 yıl sonra da en az onlar kadar sade ama alt metni bu kadar yoğun bir film izleyebildiğim için...

    YanıtlaSil
  3. Selam Zeynep, bir gün denk gelir gidersiniz diye hep birlikte hayal edelim olmaz mı?
    Hayal ederek gitmek...
    Hımm.. Şahanedir..
    Beden burada... Ruh seferde...
    Bir ara ruhunuzu yüreğinizle Filmekimi'ne gönderin:)
    Sağolun.

    YanıtlaSil
  4. İyi bir benzetme olmuş Cüneyt.
    Çok doğru tespitiniz.
    Ben de bayıla bayıla seyretmiştim doğrusu.
    Sizin de beğenmiş olmanıza sevindim:)
    Sağolun.

    YanıtlaSil
  5. Hiç haberim olmadı bu filmden. Çok etkileyici görünüyor. Mutlaka izleyeceğim.

    YanıtlaSil