Az sonra uyuyacağım. Yan tarafımdaki dolabın üzerine baktım. Dizim dizim kitap ve dergilerim. Kitaplardan birini çektim. Küçük İskender'in kitabı elime geldi. Rastgele bir sayfa açtım. Altlarını çizdiğim bazı cümleleri okumaya başladım. "Yüzyıl sonra dünyada şu an dolaşan insanlardan belki de hiçbiri hayatta olmayacak; başkaları yönetiyor, başkaları acı çekiyor, başkaları seviniyor olacak hep. "Zaman geçmiyor, çok sıkılıyorum" diyenlere bu yüzden kızmışımdır; oysa ne büyük bir şans o. Zamanı hakettiği hatıralarla yeniden tanımlayabilme eziyeti ve memnuniyeti." Arkama yaslandım. Camdan dışarıya baktım. Yağmur yağıyor. Acaba yarın hava nasıl olacak, diye aklımdan geçirdim. Şair olsaydım... Cahit Sıtkı gibi.. "Ben şairim.. Elbette bilirim.. Ne zaman açacağını havanın" diyebilirdim. Şair değilim. O nedenle havanın ne zaman açacağını bilemedim. Kalktım yerimden. Büyük salona geçtim. Bir süre denizi seyrettim. İlhan Berk olaydım... "İndim sonra denize, okşadım durdum derisini suyun.. Okudum suyu, susan suyu.. "derdim. Şair değilim. O nedenle denize inip suyun derisini okşayamadım. Suyu, susan suyu okuyamadım. Deniz aniden çırpındı durdu. Alışığım bu manzaraya. Az sonra bir denizaltı gemisi denizin ortasına kuruldu. Bilim kurgunun babası Jules Verne acaba kaç yılında yazmıştı Denizler Altında Yirmibin Fersah adlı romanını, diye düşündüm. Merak ettim. Odama döndüm. Hazreti gogıla sordum. 140 yıl önce yazmış. Hemigway, Yaşlı Adam ve Deniz'i hangi tarihte yazmış? 1952'de... Tam 59 yıl önce... Necati Cumalı, Susuz Yaz adlı romanını kaç yıl önce yazmış olabilir peki? 1962 de... 50 yıl önce... Bu kitapları yazan insanlar yaşamıyorlar artık. Küçük İskender'in dediği gibi şu an dolaşan insanlardan hiçbiri yüz yıl sonra hayatta olmayacak. Hiç birimiz olamayacağız. "Zaman geçmiyor, çok sıkılıyorum." diyenlere sahiden hem şaşmak hem de kızmak lazım. Zaman hızla geçiyor...Uykum geldi. Şimdi uyuyacağım. Sabah ola hayrola... Yarın yeni hayallere yelken açacağım. Şair ne diyor? Zamanı hakettiği hatıralarla yeniden tanımlayabilme "eziyeti" ve "memnuniyeti"... Ne büyük şans... Öyle değil mi?
Şimdi sen uyumuşsundur. Zaman çok çabuk geçiyor, sabah olsun ben de uyuyacağım. İznim başlayacak, hemen geçecek ve yeniden burada, bu sevmediğim, "gerçekten sevmediğim" yerde olacağım. Zaman çok hızlı geçiyor, yüz yıllardır buradayım ben, tüm izinler ve nöbetler geçiyor. Bu nöbet bitmiyor ama. Bu nöbet neden bitmiyor, peki? Zaman hızla mı geçiyor, hızlı mı geçiyor? Şair olmayınca cevap vermek zor.
YanıtlaSilİyi uykular Hayalkahvem, zamana katlanmak için yazılarını okuyorum, çok sağol.
Selam Justine,
YanıtlaSilBilin bakalım ne oldu? Bir ses "uyan" dedi. Uyandım. Baktım Justine'den mektup var:) Günaydın!
Justine, doktorsun ve nöbettesin. İşin çok zor biliyorum. Hem dert dinleyip yara sarıyorsun hem memleketin mmemnun olmadığın bir yerinde yaşıyorsun. Sen ne mühim birisin Justine. Çok değerlisin.
Şair değilim. Keşke senin de çok sevdiğin şairlerden biri olsam. Sana etki edecek bir yazı yazsam.
Du bi az sonra geleceğim.
Justine, şimdi ben var ya seni nasıl eğlendiririmin, avuturumun peşine düştüm. Sait Faik'in bir öyküsünü hatırladım. MFÖ de şarkısını yapmış hatta.. Bak işte burada..
YanıtlaSilhttp://hayalkahvem.blogspot.com/2011/02/hayatmz-renklendiren-insanlara.html
Sanatın ne şahane bir güzellik olduğunu şimdi bir kez daha anladım. Senin için güzel sözler bulmalıyım. Sana iyi gelecek, seni mutlu edecek sözler... Ne fena... Şair ya da yazar değilim Justine bulamıyorum.
Justine, nasıl durumdayım şimdi biliyor musun? Fuzuli der ya hani..
"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil."
İşte şimdi bu dizeleri öyle içimde hissettim ki.
Zaman içindeyken çabuk geçmiyor sonra geriye bir bakıyorsun geçmiş gitmiş.
"Zamanı hakettiği hatıralarla yeniden tanımlayabilme eziyeti ve memnuniyeti." için "ne büyük şans" demiş şair. Bak sadece memnuniyetten bahsetmiyor. Eziyetten de söz ediyor. Zamanı hakettiği hatıralarla yeniden tanımlayabilme eziyeti... Hem de protest bir şair söylüyor bunu. Küçük İskender söylüyor.
Ah, doktor!
Biliyorum saçmalıyorum. Ama biliyorsun daha önce söyledim sana. Seni sahiden çok seviyorum.
Bak aklıma ne geldi? Yüreğimden gelerek bak sana ne söyleyeceğim..
"yol uzun,güzergah zorlu;ne demeliyim?
zarif kardeşim benim
seni aldım yanıma,ikizimi almış yürüyor gibiyim
sana yıldız,sana güneşmi demeliyim
günümde hayret gecemde hayret istedim
yer yer senin gibiyim ben,yer yer kendim
insan olan yerlerim çok ağrıyor
olsun,yine de sen kapanma,bu sıra benim
yerine bırak ben incineyim..."
Canımsın Justine. Keşke ben deseydim bu sözleri:) Bilirsin ben demedim. Bir şair dedi. Birhan Keskin'in dizeleri.
Sevgiler.. Ve iyi uykular sana.
Mutlu uyan. Şifa verensin sen. Şifa veren ve avutansın...
Ne güzel!
;) Sağol canım, şimdi şarkıyı dinliyor ve çay keyfi yapıyorum. Sokakta yapılan bir çalışma yüzünden uyanmak zorunda kaldım, bu ülke böyle, tatil günlerinde bile huzurlu olamazsın. Sorun nöbet tutmak ya da evde olmak değil kısaca.
YanıtlaSilDoktor değilim Hayalkahvem, radyoloji teknisyeniyim, laf aramızda doktorları çok da takdir etmem;)
Her şey için teşekkürler. Sarılıyorum sana, çok sevgiler.
Justine, sabah yazdıklarımı şimdi okudum. Biraz daha gayret edersem şiir yazmama ramak kalmış:)
YanıtlaSilİyi olmana sevindim.
Sen sıkıntılarını bana ihale et,
yerine bırak ben incineyim:))
Ne yapayım? Böyleyim:))
Yorumlarınız bile başlı başına bir okunak. Boş zamanlarımı buraya yüklemek için sürekli nedenler bulabiliyorum. Zamanımı hakettiği hatıralarla yeniden tanımlamıyorum ama hakettiği gibi harcıyorum ve eziyet değil memnuniyet veriyor. :)
YanıtlaSilİşte bu büyük bir şans..
Çağın ne hoş yorum yazmışsınız.
YanıtlaSilEğer söylediğiniz gibiyse, "ne mutlu canıma":)) Teşekkür ederim.
hem her yazıyı hem de tüm yorumları okuyorum.daha çok zaman istiyorum.zaman su gibi akıp geçiyor ve ben seninle çok iyi vakit geçiriyorum. :)
YanıtlaSil