8 Ocak 2009 Perşembe

Woody Allen - Maç Sayısı


Geçen yıl "Arta Kalan Zamanlar’da" diye, Ertuğrul Özkök’ün en sevdiği aryaları toplantığı bir cd si çıkmıştı. Aryaları iyi bilmem. Merak edip almıştım. Dinleyince okadar çok beğenmiştim ki günlerce aracımla yaptığım seyahatlerde bana yol arkadaşı olmuştu bu aryalar.

Dinlediklerim arasında en sevdiğim arya, Bizet’in "İnci Avcıları"’ydı. Hep kulağımıza çalınan bu müziğin Bizet’in 1863 yılında annesini çok erken kaybedince, girdiği depresyonla yazdığı söylenen "İnci Avcıları" olduğunu bu cd’yi dinleyince öğrenmiştim. Aryanın ne anlattığını anlamıyordum ama dinleyene okadar hüzün veriyordu ki acıklı bir hikayesi olmalıydı.

Seylan’da inci avlayarak geçinen iki arkadaş birbirlerine bağlı kalacaklarına yemin etmişler. Ama ikisi de rahibe Leyla’ya aşık olunca, dostluk, intikam, gelenekler, din gibi kavramları egzotik bir dram içinde işleyen bir hikaye çıkmış ortaya…
Okadar sevmiş ve okadar abartmıştım ki, sürekli bu aryayı dinler olmuştum. Sonra oğlumun müzik öğretmeni, okulda çocuklara farklı müzik türlerini dinletmek istediğini, ancak elinde hiç materyal olmadığını söyleyince kıyıp, cd’yi okula vermiştim. Yenisini tekrar edinemeyince de unutmuştum arya dinlemeyi ta ki “ Maç Sayısı” filmini seyredene kadar…





"Maç Sayısı" filmini de anlatırsam,Stanley Kubrick de yazdığım üç film gibi, bu kez Woody Allen'a ait üçleme film anlatmış olacağım. Hollywoodvari Bir Son, Scoop ve şimdi de Maç Sayısı... Her üçü de Woddy Allen filmi. Her üç film de Scarlett Johansson oynuyor. İlk iki filmde Woody Allen da oynuyorken, Maç Sayısı ise Woody Allen'ın yazdığı, yönettiği ama rol almadığı bir film. Film şu sözlerle başlıyor:

" "İyi olmaktansa şanslı olmayı yeğlerim"diyen hayatı iyi tanıyormuş. İnsanlar hayatın büyük ölçüde şansa bağlı olduğunu kabullenmekten korkuyor. Bir çok şeyin kontrolümüz dışında olması ürkütücü... Tenis maçında topun ağın üstüne dokunduğu anlar olur. Bir an için top ileri gidebilir yada geri düşebilir.Şansınız varsa ileri gider ve kazanırsınız...Yada geriye düşer ve kaybedersiniz."


Londra'ya gelen yoksul İrlandalı genç Chris, varlıklı ailelerin gittiği bir tenis kulübünde tenis öğretmenliğine başlar. Zengin bir ailenin oğlu olan Tom'a tenis dersleri verirken arkadaşlığını ilerletir ve ailenin içine girip, onlarla beraber yüksek sınıftan insanlarların arasına girme şansı yakalar. Tom'un kızkardeşi Chole ile flört ederken, diğer yandan da Tom'un Amerikalı nişanlısı Nora'ya aşık olur.


Chloe ile evlenerek Thames nehri manzaralı kocaman bir evde yaşamaya ve karısının babasının bir şirketinde çalışmaya başlar. Çok zengindir artık. Diğer yandan da Nora ile ilişkisine devam etmektedir. Filmin son yarım saati gerçekten ibretliktir. Chris bir yandan zengin bir hayata sahipken,diğer yandan tutkuyla -yoksa takıntıyla mı - sevdiği kadın arasında nasıl bir seçim yapacaktır?Mutlaka seyretmek ve görmek gerekir. Çok beğendim filmi. Tavsiye ederim.


Film Londra'da geçmektedir ve film seyrine aryalar eşlik etmektedir. İşte bir yıl sonra "İnci Avcıları" nın müziğini duyunca, fime kilitlendim kaldım. Şahane görüntüler, güzel evler,insanlar, mekanlar ve Londra'nın en mütena yerlerini arya eşliğinde izleyeceksiniz.

Bu kadar da değil. Bu bir Woody Allen filmidir. Ve dikkat edilirse bana göre ayrıntıda çok şey gizlidir. Mesela,filmin başında bir dakikalık bir görüntüde Chris, Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza" 'sını okumaktadır. Suç ve Ceza romanı, okuyucusuna suçun ve cezanın ne olduğunu sorgulatan bir romandır. Woody Allen'ın "Suç ve Ceza"'yı görüntülemesi ve film boyunca iki arkadaşın aynı kıza aşık olması temalı "İnci Avcıları" aryasını dinletmesi bana göre manalıdır.Filmde de başlarda aynı kıza aşık iki kişiyi seyrettirirken, sonrasında hayata dair secimler, ikilemler, hırs, tutku, aşk ve suç ve tabi şans faktörüne dair pek çok konuyu bize sorgulatmaktadır aslında Woody Allen. Gerçekten hoş bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder