14 Ocak 2012 Cumartesi

Kış Ortasında Sonbahar'ı Hatırlamak...



2009 da seyrettiğim en güzel filmlerden biriydi Sonbahar. Daha Kim Ki Duk'un İlbahar, Yaz, Sonbahar, Kış, İlkbahar filmini yeni izlemiştim. Ardından memleketim gençlerinden birinin, Özcan Alper'in yazdığı ve yönettiği bir film olan Sonbahar'ı seyrettim. Özcan Alper'in ilk uzun metrajlı filmiymiş ve yukarıdaki fotoğraf Adana Altın Koza Festivali'nde ödül aldığında çekilmiş. Özcan Alper Artvin Hopa doğumlu ve film yönetmenin kendi coğrafyasında Çamlıhemşin'de geçiyor. Filmde Hemşince ve Gürcüce konuşuluyor. Film yılın en iyi on filmi arasındaydı. Gerçekten çok güzel bir film... Film “…her daim düşleri peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına…” ithaf edilmiş. Çünkü ülkemizde 122 kişi ölüm oruçlarında, 32 kişi de hayata dönüş operasyonlarında hayatını kaybetmiş. Filmin kahramanı Yusuf da üniversitede okurken, katıldığı eylemlerden dolayı 22 yaşında mahkum edilmiş ve cezaevine girmiştir. Yani Yusuf'un ömrünün ilkbaharı hapiste geçecektir. 10 yıldır tutukluğu kaldığı hapishanede F tipi cezaevlerini protesto etmek için açlık grevi yapan gruba katılır. Ciğerleri iflas eder. 2 yıl daha cezası varken sağlık nedeniyle tahliye edilir.


Ömrünün ilkbaharını tutuklu geçirmek durumunda kalan Yusuf,  yazı hiç göremeden ömrünün sonbaharına atlayacaktır. Hani vardır ya bir türkümüz "Baharı görmeden yaz geldi geçti "diye, sanki bu türkü Yusuf gibiler için söylenir. Amansız bir hastalığa yakalandığını öğrenen Yusuf, cezaevinden çıktığında, son günlerini geçirmek üzere, köyde yaşayan yaşlı annesinin yanına gider. İşte Karadeniz'in sonbahar mevsimindeki olağanüstü güzel doğası ile ömrünün sonbaharını yaşayan Yusuf'un hüzünlü hali kesişir. Hazan'a hüzün bir kez daha acıtarak yakışmış, bu filmde yönetmen tabiat ve insan doğasının sonbaharını şahane görüntülerle beyaz perdeden yüreğime geçirmeyi başarmıştır. Bana göre çekimler, mekanlar ve sosyal ortamlar okadar doğal ki, filmde rahatsızlık verici birşey bulmak mümkün degil. Annesiyle karşılaşmasında Hemşince konuşmaları filmi çok daha samimi kılmış. Bildiğim kadarıyla Yusuf'un annesini, bizim köylü teyzelerden birisi oynamış. Yönetmenin buna cesaret etmesi insanı hayrete düşürüyor ama annemiz de rolünü hakkıyla yerine getiriyor. Kırk yıllık sanatçıymışcasına annenin hüznünü tüm doğallığıyla sergilemeyi becerebiliyor.


Filmin seyirciyle paylaştığı bir başka memleket gerçeği de Karadeniz'deki tabir i caiz ise nataşalar meselesi. Rusya'nın parçalanması sonucunda bağımsızlığını kazanan ülkelerdeki trajediler nedeniyle ülkemize gelen Gürcü kadınları konu etmiş film. Neden böyle durumlarda kadınlar ve çocuklar hep çile çekerler diye düşündürüyor film insana. Zira filmdeki kadın kahraman Elka memleketinde küçük çocuğunu bırakmış ve para kazanmak için Karadeniz'e gelmiş bir Gürcü kadındır. İdeolojik düşünceleri peşinde yılları hapiste geçmiş Yusuf ve ülkesinin ideolojik meseleleri yüzünden çocuğundan ve memleketinden ayrı düşmüş, istemediği yollardan para kazanmaya çalışan Gürcü Elka'nın yolları kesişiyor. Yönetmen büyük bir zerafetle filmin sosyal mesajını izleyiciye geçiriyor ve neler olup bittiğini tekrar tekrar düşündürüyor. 

  

Yusuf hapisteyken babası ölmüştür ve ablası evlenip gitmiştir. Annesi yaşlanmıştır. Köyde daha çok yaşlılar yaşamaktadır. Arkadaşı Mikail köyde yaşamaya devam etmekte ancak ruh sağlığı onun da çok iyi değildir. Yusuf yıllarca hapis yattığı ve birkaç aya kadar öleceğini bildiği için içine kapanık bir hali vardır. Yusuf rolündeki Onur Saylak Yusuf'un hüznünü hissettirmeyi başarmış. Ben Yusuf'da bir pişmalık durumu hiç sezmedim. Bence Yusuf'un hüznü, bukadar genç yaşta öleceğini bilmenin getirdiği doğal bir hissiyat durumu. Hiç kolay değildir ki bu durumun kabullenilmesi... Cemal Süreya'nın dediği gibi "her ölüm erken ölümdür," ama Yusuf için çok erkendir sahiden.

Mevsim sonbahardan kışa dönmüştür. Yusuf elindeki tulumla annesine şahane bir ezgi terennüm ederken, tulumun sesi bir annenin oğula yaktığı bir ağıta eşlik etmeye başlayacaktır. İnanılmaz bir ağıttır bu! Memleketimin o yürek dağlayan ağıtlarından! Sonbahar bitmiş ve bembeyaz örtüsü ve sessizliği ile artık kış gelmiştir. Doğal güzelliklerin değişimi ile yönetmen anlatmak istediği hikayenin çok güzel anlatıcısı olmuş. Film çok ağır akıyor olsa da görüntüsü, oyunculuğu, müziği ve vermek istediği sosyal mesajları ile okadar etkileyici ki, sabırla fimin sonunu bekliyorsunuz. Tavsiye ederim. Acımtrak lezzette  enfes bir film.

2009

21 yorum:

  1. Hem sonbahari hem "sonbahar"i sevmeli, sevdirmeliyiz..

    YanıtlaSil
  2. Hayran olduğum, unutamadığım filmlerden biridir...
    Suskunluğun sesinin mimiklerle çıktığı, o müthiş fotoğraf gibi, resim gibi sahneleriyle aklımdan çıkmayan başarılı bir film.
    Tekrar hatırlamak iyi geldi, bir de müziği de çok içliydi.
    Kısaca dokunaklı ve anlamlı bir film.

    YanıtlaSil
  3. Çok etkilendiğim filmlerden biriydi.Ve çok güzel anlatmışsınız.

    YanıtlaSil
  4. çok acıklı bir filme benziyor. ama görüntüler için izlemek isterim. ..

    YanıtlaSil
  5. Selam Doktor Blue Ballon, ben hem sonbaharı hem "Sonbahar"ı sevenlerdenim.

    Vazgeçemeyenlerdenim:)

    YanıtlaSil
  6. Selam Natali, Sonbahar'ı her yıl iki kez tekrar öne alıp okumak istiyorum.
    Çok hoş ve etkileyci bir film sahiden. Sonbahar'ı severim:)

    YanıtlaSil
  7. Selam Dalgaları Aşmak, yazıyı beğendiğinize sevindim. Sağolun:)

    YanıtlaSil
  8. Selam Zeynep, görüntüler, müzik, konu.. Çok güzel bir film. Yoo..
    Acıtan bir film. Acındıran değil.
    Tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  9. Şimdi baktım da, Sonbahar çekileli dört yıl olmuş, dört koca yıl. Nasıl da hızla geçiyor zaman. Daha dün gibi hatırlıyorum seyrettiğim zamanı, çok çok sevmiştim ben Sonbahar'ı. Senin de sevdiğini öğrendim, mutlu oldum, kıymeti bilinmez bu küçük filmlerin çünkü. Yeni filmini (Gelecek Uzun Sürer) merak ediyordum Alper'in, gidemedim. Vazgeçmiş değilim tabii, Desem diye bir yer var İzmir'de, sağlam filmlerin gecikmeli de olsa gösterimini yapıyorlar. Sinematek programları da var, bir zamanlar Bunuel, Bergman, Tarkovski ne çok yönetmenin filmini izlemiştim orada. Bak, Desem'e gitmeyeli de çok oldu, bir oturmuş, tam oturmuşum valla;)

    Şu cümleni çok sevdim Vildan, acıtan bir film, acındıran değil. Eline sağlık, katılıyorum sana.

    Çok sevgiler.

    YanıtlaSil
  10. Selam Justine, şimdi yorumunuzu okuyunca, anladım ki ben de Özcan Alper'in yeni filmini seyretmemişim.
    Bulup seyretmek lazım. Bakalım Sonbahar'a benzer tat alabilecek miyim?

    Böyle gecikmeli filmlerin gösterildiği bir sinema benim şehrimde de olsa ne hoş olurdu sahiden:)

    Sağolasın Justine. Hoş bir yorum.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  11. Bilmem kaç kişi fark etti kaç kişi bu fark yusuf'un sonbahardan dönen , kışın ölüm getireceğini.

    Ölümü beklerken aşık olmak.

    Eka üstünde kızıl renkli paltoyla giderken , yusuf kızıla sarı tabutla gider ölüme.

    yusuf'un yaşlılar ile birlikte beklediği ve vazgeçip binmeyip yürümeye başladığında gelen münübüs kırmızıdır.

    mikalilin de arabası kırmızıdır.Yusuf bu arabaya binmiştir ve yusufun ruhsal ölümü önceden gerçekleşmiştir.

    Filmin sonunda son bir kez kırmızıya sarılmış araca biner : tabutta. Eka kırmızı bir elbiseyle gürcistana gittiği arabanın rengi beyazdır.Yaptığı işi bıraktığktan sonra ki saflığı ve masumiyeti ifade ediyor.


    Yolumun üzerindeki kitapçıdan geçerken yusufun sabahattin alinin kuyucuklu yusuf kitabına bakarken ekanın ona dostoyvskinin romanlarından çıkma raskolnıkov bakışın gelir aklıma.

    Alper özcanla tanışmış şehrimde çekilmiş ve galasının çekildiği yerde yapılmış olması ayrıca bir vefadır.


    Gnş.

    YanıtlaSil
  12. Selam Güneş, bu yorumunuz var ya yazımın eksiklerini o kadar güzel kapatmış ki anlatamam. Anlattıklarınız, tespitleriniz ne kadar doğru.

    Filmi renkleriyle okumak ve anlatmak şahane olmuş. Niye sizin bloğunuz yok ki? Haydi size blog açalım ve bambaşka görüşlerinizi bizlerle paylaşın:)

    Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  13. Benim blogum var.

    Ve bu filmle ilgili söyleyecek çok sözüm var. Bu sadece renklerle olan bir yorum.

    Birde var ki kitapçının , otelin ve sahildeki yusufun psikoljisiyle ilgili yorumum da vardır.

    Bir yorumum da yusufun annesinin babasının mezarını temizlerken ki karga ile ilgili bildiklerim vardır.

    Bu filmi bu kadar iyi bilmemse

    yusuf gibi bir kaderim olmasıdır.


    Bu film ölmeyi beklerken aşık olan bir filmken . bir çocğumuz aşık olmak için beklerken ölüyoruz.


    Böle işte.

    He bir de kelebek ve dalgıçı izlediniz mi?

    Gnş.

    YanıtlaSil
  14. Heyy! Aşkolsun Gnş, bloğunuzun linkini neden vermiyorsunuz????

    Kelebek ve Dalgıç mı? İzlemem mi?
    Düşüncelerimi bloğunuza yorum olarak yazmamı ister misiniz:)

    YanıtlaSil
  15. Blogumda sinema ve kitap vs konuşan biri değilim :))

    Kelebek ve dalgıçla ilgili ve herhangi bir sinema filmiyle alakalı bir yorumum ve düşüncem yok.

    Sinema ile alakam.Fotografçı olmam ve çokça film arşivim ve koleksiyonum olması.

    Link falan yok.Kullanıcı adımla da buraya gelmişliğim var. :))

    YanıtlaSil
  16. Hımm. Hatırlayamadım sizi. Neyse:)

    Gizemli olmayı seven bir yorumcu olarak, katkınız için çok teşekkür ederim.

    Mümkünse bloğunuzda dolanmak isterim.

    YanıtlaSil
  17. Kullanıcı adım : failimechulyazar

    YanıtlaSil
  18. Hatırladım:)) Sevdiğim bloglar arasında:))

    Niye blog adınızla yazmıyorsunuz?
    Umarım sorun olmuyordur yorum yazmak? Bir ara bazı bloglar yorum yazamıyorlardı.

    Teşekkür ederim failimeçhulyazar.
    Sağolun.

    YanıtlaSil
  19. Benim kışta ki sonbaharımı okumaya davet ediyorum seni :)

    Merak ediyorum benim sonbaharımı nasıl bulacaksın diye..

    Güneş..

    YanıtlaSil
  20. Selam Güneş, okudum yazdıklarınızı.
    Bayıldım. En kısa zamanda Sonbahar'ı seyredip sizin anlattıklarınız üzerinden ayrıntıları yakalamaya niyetliyim:) Teşekkkür ederim.

    YanıtlaSil
  21. Merhaba..

    Teşekkür ederim. Aklıma sen girdin yaz yaz diye bilmem oldu mu :) ama yazarken çok keyif aldım.


    Not: Bloga giremedim.Ondan adsız yazdım.

    Güneş..

    YanıtlaSil