"İnsan kendini yalnızca insanda tanır." Keşke benim sözüm olsaydı. Değil! Goethe'nin sözü. K Dergisi okuruyum. Bu cümle K Dergisi'nin kapağının üstünde yer alır. Bir vakitler K Dergisi, Yaz özel sayısında "Limonata tadında, hafif ama lezzetli okumalar dileğiyle...", seçtikleri bazı yazarların hayatlarını, aşklarını, tutkularını; okumamız için dergilerine konu ettiklerini yazıyordu. Gerçekten de müthiş bir özel sayıydı. Dostoyevski'den, Tolkien' e, Mehmet Akif Ersoy'dan, Albert Camus'ya kadar pek çok edebiyatçının hayatını bu sayıda tüm merakımla okumuştum..
"Derbeder Kahin" başlıklı, Cansu Yılmazçelik'in kaleme aldığı, Dostoyevski'nin hayatını okuyunca yazılanlara inanamamıştım. Fyodor Dostoyevski, o müthiş Suç ve Ceza'nın, Ecinniler'in yazarı, nefret edilecek kadar zalim bir babanın çocuğu olarak doğmuş. Bir albaymış babası, çocuklarına Latince öğretirken, ders boyunca oturmalarına izin vermeyen, topraklarını işleyen işçiler kendisine selam vermezse selam vermedikleri için, selam verirlerse işlerini astıkları için kırbaçlatan, kız kardeşlerinin odalarına erkek var mı diye gece baskınlar yapan acımasız biriymiş. Annesi altı çocuktan sonra veremden ölmüş. Babasının köylülerce hunharca öldürüldüğü haberini Dostoyevski askeri okulda alınca, belki de babasının öldürüldüğüne sevindiğindinden ilk sara nöbetini geçirmiş. Hayatı yazılmaya kalksa, resmen ibretlik roman gibi...
Babasının cimriliği nedeniyle okul hayatında hep fakirlik çeken Dostoyevski, okuldan sonra müthiş bir para savurganlığına başlar. Kumara ilgisi sebebiyle epeyce borçlanır. Ayrıca elindeki paralarla fakir insanlara yemek ısmarlayıp, hayat hikayelerini en küçük detaylarına kadar anlatmalarını ister. Bütün bu birikimlerden "İnsancıklar" adlı kitabını yazar. Yazdıkları Gogol'ün fazlasıyla etkisi altında diye nitelendirilince, neredeyse edebiyat dünyasından afaroz ediliyorken, borçları hat safhada artar ve sara nöbetleri de sıklaşmaya başlar. Bu arada belki meraktan yasa dışı bir örgüte üye olur. Tutuklanır ve idamlarına karar verilir. Tam idam mangasının karşısına dizilmiş altıncı kişiyken, Çar'dan Dostoyevski ve arkadaşlarını affettiğine ve cezalarını kürek mahkümiyetine çevirdiğine dair bir haber gelir. Kararda sadece Dostoyevski için, ilk dört yıllık kürek makümiyetinden sonra, ikinci dört yıl ordunun hizmetinde olacak diye not düşülür.
Dostoyevski dört yıllık kürek mahkümiyeti sırasında gerçek sefaletin ne olduğunu öğrenir. Ağzını çalkaladığı suyla, yüzünü yıkar, iğrenç lekeli giysilerle dolaşır. Dört yıldan sonra geri kalan dört yıllık mahkumiyeti için bir başka yere gönderilir. Etrafında cahil, görgüden yoksun insanlar olmasına rağmen, iyi geçinmeye bir yandan da ordu hizmetinde çalışmaya başlar. Bu arada bir alkolik bir öğretmenin karısına aşık olur. Her akşam yazı yazmaya başlar. Ölüler Evinden Anılar adlı kitabını yazıyorken, öğretmenin tayin olmasıyla, kadından uzaklaşınca, yazı yazamaz olur. Kadınla mektuplaşmaya başlar. Öğretmen iki yıl içinde ölünce, Dostoyevski adamın ölmesini istediği için suçluluk duyar ve sara nöbetleri tekrar başlar. Dostoyevski teğmen olur ve kadınla evlenir. Karısı, kadının oğlu ve Dostoyevski Sibirya dan Rusya'ya geçerler. Gene para sıkıntısı, gene içki, gene kumar, gene sara nöbetleri... Ve sürekli yeni birilerine aşık olmalar...
İyice sara nöbetleri artınca bir genç kızı steno yazmaktan kurtulmak için tutar. Bu kızla evlenir ve kız yazarın maddi anlamda çöküşünün tanığı olacaktır. Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Kumarbaz, Budala, Ecinniler işte yazarın sürekli sıkıntılar içinde geçirdiği bu hayatının ürünleri demek ki."Dünya ve Rus Edebiyatı'nın gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından biri olan Fedor Mihailoviç Dostoyevski, kendimize bakıp unutmaya çalıştıklarımızı, hastalıklı yanlarımızı, yazmaya kalkarsak saklayacaklarımızı anlatan derbeder bir kahin gibiydi... Ve başkalarının içine bakar gibi bakıp buldukları ve anlattıklarıyla, bize, kendimizi, yeniden öğrettti" diye bitirmiş özetlemeye çalıştığım bu güzel yazısını Cansu Yılmazçelik. Bir babalar gününde anlattığım, zalim bir babanın elinde büyüyen Dostoyevski... Ve... Nereden... Nereye... Gerçek bir hayat hikayesi... Böyleyken böyle.
suc ve ceza gercekden okumumam lazim ama türkcem pek iyi degil insallah almancadan bulurum :))
YanıtlaSilEsra My Beautyworld
Selam Esra, keşke kitapları ana dillerinde okuyup anlayabilsek değil mi? Çeviriyi yapan kim olursa olsun aslı gibi olamayacağı kanaatindeyim.
YanıtlaSilSuç ve Ceza ile yolunuz kesişmemiş besbelli. Acele etmeyin. Kitap hangi dilde ve ne zaman karşınıza çıkacağını bilir:) Belki Türkçesini okursunuz kimbilir:)) Umarım denk düşersiniz. Muazzam bir eserdir.
K dergisini buldukça alıyorum ve okumayı da çok seviyorum. ilginçtir , dergi zaman zaman karşıma çıkıyor. birgün bizim burada da gördüm hemen aldım. bir daha da rastlamadım.
YanıtlaSilDostoyevski'nin kısa romanlarını bir çırpıda okumuştum. (Tatsız Bir Olay adlı eserinin yeri bir başkadır bende.) Artık uzun soluklu bir yapıtını okumanın vaktidir diye düşündüm ve Karamazov Kardeşler'e başladım. Şu an tam 700'üncü sayfadayım. Her gün 100 sayfa okuyor ve daha fazlasını okumamak için kendimi zor da olsa tutmayı başarıyorum. Karamazov Kardeşler'i mutlaka okumalı herkes. Orhan Pamuk bu eser için bin yılın romanı derken ne kadar da haklıymış.
YanıtlaSilBuket, migrosta bazen denk geliyorum.
YanıtlaSilK Dergisi ağır geliyor aslında bana:)
Her yazısını okumasam da almaktan kendimi alıkoyamıyorum. Seviyorum.
Kadri Kerem, ben tuhaf huyları olan biriyim. Kitapların beni seçtiğine inanırım. İlla okumalıyım diye klasikleri okumam mesela biliyor musunuz? Hangi kitap denk gelirse onu okuyan bir bünyem var. Benim seçtiğim bazı kitaplar sanki okumamı istemezler. İşte o zaman o kitabın okunmak isteyeceği zamanı beklerim:)
YanıtlaSilDostoyevski bazı kitaplarını okumama izin vermiştir. Ve sanırım ben Rus Edebiyatına yatkın biriyim. En fazla Rus klasikleri okutur bana kendilerini. Sevinirim:)
Buna ben de inanıyorum. Okuyucu kitabı değil, kitap okuyucuyu seçer. Hatta bununla ilgili minik bir öykü de yazmıştım "Frida" yazımın başında hatırlarsanız. =)
YanıtlaSilHatırladım:)
YanıtlaSilbeni de çok etkilemiştir dostoyevski'nin hayatı. işin garibi hayatını okuduktan sonra kitaplarını okuyamaz oluşum. nedendir bilmem. küçümsedim mi acaba hadsizce? bi soriym dur. ;)
YanıtlaSilHich, küçümsemek mi? Bu denli hazin hayat süren birini mi? Bilmiyorum ki Hich... Bi sorun bakiyim;)
YanıtlaSil