"İzini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı "
Birhan Keskin/İz
Beşinci sınıfa geçmiştim. On yaşında olmalıyım. Kardeşim Cemal o yıl ilkokula başlayacaktı. Amcamlar, çocukları, annem, babam, kardeşimle, yakınımızdaki sahil köyüne yüzmeye gidiyorduk. Kalabalıktık. Kıkırdamalar, gülüşmeler, kahkahalar, her ağızdan mutluya akortlu sesler işitiliyordu. Büyüklerin ellerindeki yemek ve plaj çantalarıyla, çoluk çocuk cümbür cemaat minibüsten inmiştik. Sonradan öğrenmiştim. Babam ve amcamlar önce eşyaları yolun karşısına geçirmiş. Kardeşim babamı karşıda görünce yola fırlamış. 06 plakalı bir otomobil Cemal'e çarpmış. Kardeşimi yolun kenarında yerde yatarken hatırlıyorum. Hareketsizdi. Uyuyor gibiydi. Başı yana dönmüştü. Kulağının üstündeki saç derisi küçük bir üçgen şeklinde yüzülmüştü.
Acaba büyümek, ölümün varlığını ilk fark ettiğimizde mi, yoksa ölümlü olduğumuzu, bir gün öleceğimizi ilk anladığımız anda mı başlar?
Sanırım hiçbir zaman büyümüyoruz. Büyüyen zaman oluyor, biz hala ne isek o şekilde kalıyoruz. Sadece algılar açılıyor bana göre
YanıtlaSilHer acı ile minik minik büyüyoruz.
YanıtlaSilSevgili Hayal Kahvem, uzun süredir bloglara bakmadığım için yazıyı şimdi okudum. Daha önce anlatmıştın kardeşin Cemal'in Melek oluşunu. Okurken yine nefesim daraldı.
YanıtlaSilAcılar, hastalıklar ve ölüm insanı yaşlandırıyor.....
ikisi de değil yaşı ilerleyipte hatta dede olupta ölüme inanamayanlar olduğu gibi. büyümekse bence çocuk sahibi olduğun ilk gündür bence.
YanıtlaSilKazık yediğinde, yaşadığın üzüntüde, mutsuzluğunda, kırgınlıklarında, kayıplarında ya da mutluluklarında, paylaşımlarında, duygu coşmalarında da kendini biraz daha büyümüş hissediyorsun.
YanıtlaSilYüreğimden bir şeyler koptu.