Geçen hafta John Steinbeck'in Kasımpatları adlı öyküsünü tatlı tatlı okuyordum. Bir yandan, o kadar çiçek arasında yazar acaba neden kasımpatıyı seçti diye düşünüyordum.
Kitapta yazarın bir çok öyküsü vardı. Ne yalan söyleyeyim, okuduğum ilk öykünün sonuna sinir oldum. Ah bu erkek yazarlar, dedim. Kapağını küt diye kapattım. Kitabı okumayı bıraktım.
Bu hafta bir kadın yazar tarafından ana dilimde yazılmış şahane bir polisiye roman okudum. Elçin Poyrazlar'ın Ecel Çiçekleri.
Memleketimde her gün duyduğum kadına yönelik şiddette inat, kadınlar kurban değil bu kez.
Ne bu abicim, kadın hep akıl çelen, hep fettan, hep kötüye teşvik eden, hep yasak elmayı yediren, hep zavallı, hep dövülen, hep aciz, hep cinayet nesnesi, hep kurban. Acaba kimler yazıyor, kimler doğruymuş gibi inandırıyor, kimler akıllara işliyor bunları?
Elçin Poyraz da tamam, buraya kadar, demiş olmalı.
Ecel Çiçekleri'nde başkahramanı Suat Zamir'i kadın polis yapmış.
İstanbul'da seri işlenen cinayetler var. Gerçek hayatta olduğu gibi kadın cinayetleri devam ediyor. Aynı süreçte erkekler, hadım edilerek ardı ardına öldürülmeye başlıyor. Öldürülmüş adamların yanına hep kasımpatı bırakılıyor. Niye kasımpatı peki?
Yoo... Benden de bu kadar... Nasıl denir? Merak eden, kitabı alıp okur:)
Yeminle film gibi roman... Sürekliyici. Bence filmi yapılmalı. Ve illa bu romanın devamı olmalı.
Bayıldım. Kalemine kuvvet sevgili yazar.
Bu tarz kitapları okumak istemiyorum ben. çünkü film gibi ha ne oldu
YanıtlaSilne olacak , hızlıca akan olaylar kurgusu sinema tadı veriyor. kitabını
okuyacağıma iki saat filmini seyrederim daha iyi diyorum.
2 kitaba da önceden denk gelmemiştim. Teşekkürler paylaşım için :)
YanıtlaSil