Bazı  kitapları hemen okumak mümkün olmaz. Biraz masada durması, şöyle bir  demlenmesi gereklidir. Arada ele almalı. Sayfaları şöyle bir  dalgalandırılmalı. Tekrar yerine bırakılmalı. Gelip geçerken göz ucuyla  bakılmalı. Bir sonraki ele almada, belki bir kaç cümlesi okunmalı.  Karşılıklı alışmalı. Her kitapla arkadaşlık kolay kurulmaz. Bir  kurulunca da, asla unutulmaz. Hele masadaki kitap Avrupa'da, biri  yazar-şair Ingeborg Bachmann ile diğeri şair Paul Celan'ın birbirlerine  yazdıkları mektuplarla, aralarındaki sevgiyi, dostluğu, med cezirli bir  ilişkiyi anlatıyorsa... Evet, İnsan çok hüzünlenir hüzünlenmesine ama  okumadan durabilir mi? Kitap... Kalp Zamanı... Özel mektuplar...  Bilmiyorum ki!
Paul  Celan 1920 de Romanya'da doğmuş. Almanca konuşan Yahudi bir ailenin  çocuğuymuş. Tıp eğitimi için Paris'e gitmiş. 2. Dünya Savaşı çıkınca  ailesini bulmak için Romanya'ya dönmüş. Ailesini bulamamış. Çünkü babası  nazi toplama kampında ölmüş. Annesi kurşuna dizilmiş. Kendisi de, Alman  askerler tarafından tutuklanmış ve krematoryumda çalıştırılmış.  Kurtulduktan sonra bulduğu her işde çalışmış. Çevirmenlik yapmaya  başlamış. Savaş sonrası şiirleri ile ünlenmiş. Ama geçmişinden bir türlü  kurtulamamış. Yahudi olduğu için kendini dışlanmış hissetmiş. İntihal  iftiraları ile suçlanmış. Kendini yanlız ve desteksiz hissetmiş.
Ingeborg  Bachmann, 1926 yılında doğmuş. Felsefe, Psikoloji ve Alman Flolojisi  okumuş. Eğitimini bitirmiş. Artık ayakları üzerinde duran yazar, şair,  akademisyen, dünya Edebiyatı'nın en ünlü Avusturyalı yazarlarlarından  biri olmuş. Ben yazarın tek kitabını okumuştum. Malina. Malina'yı da,  uzun zamandan sonra, geçen hafta kır evinin en ücra köşesinde buldum.  Yapayalnız. Açtım sayfalarını. O kadar çok çizmişim ki cümlelerinin  altını. Paul Celan ile olan aşkını daha yeni öğrendim. Mektuplaştığını.  İkilinin Turkuvaz Yayıncılıktan çıkan bu kitapta su ve ateş olarak  buluştuğunu...
1948'in  baharında, savaş sonrası Viyana'sında, öğrenci Ingeborg Bachmann ile  şair Paul Celan tanışmışlar. Paul Celan'ın Paris'e dönmesiyle  mektuplaşmaya başlamışlar. İlişkileri boyunca birkaç haftayla sınırlı  olan görüşmeleri, telefon görüşmeleri ile gelişmiş. Arada suskunlar,  sessizlikler olmuş. Sevgi, dostlukla örülü med cezirli ilişkileri; asıl  oya gibi işlenen mektuplarıyla 1967'e kadar sürmüş. İşte yıllar sonra  kitap haline getirilen bu mektuplar, Kalp Zamanı olarak adlandırılarak,  İlknur Özdemir tarafından Türkçeye çevrilmiş. "Hüzün ki en çok yakışan  bize." der ya Hilmi Yavuz... Şair affetsin beni. Nerden duyduysam duydum  işte... Bu dizesini "Hüzün ve merak ki en çok yakışandır bize,"  şeklinde söylemek bana daima iyi gelir. Hem özel yazışmaları okumak  suçluluk hissettiriyor hem de merak duygusu içimi kemiriyor.  Anlaşılacağı gibi, kitapla benim aramda da med cezirli bir ilişki var.  Asıl vurucu olan ne biliyor musun? Önce aşkla başlayan, yıllar içinde  mektuplaşarak hüzünlü bir dostluğa dönüşen bu ikilinin sonları inanılmaz  trajik. Paul Celan 1970 baharında Senn Nehrine atlayıp intihar etmiş.  İngeborg Bahmann ise bu olaydan üç yıl sonra 1973 de Roma'daki evinde  çıkan bir yangın sonucunda yanarak hayata veda etmiş. Ölümlerinin  sebebi, birinde su diğerinde ise ateş. Trajik ve bir o kadar da ironik.  Film değil bu anlatılanlar. Gerçek hayatlar! Söyler misin bu iki  yazarın, kendi hayatları da başlıbaşına birer roman ya da film konusu  değil mi? Hayrete düşürücü.... Ölene kadar birbirlerine yazdıkları aşk,  dostluk ve özlem dolu mektuplar, fotoğraflar, şiirler de onlardan kalan  edebi eser işte. Mektuplar... Ki en özel yazışmalar... Aynı zamanda  savaş sonrası Avrupası'nın kelimelerle çizilen resmi... Mektup...  Kitap... Merak... Evet, merak ediyorum işte. Madem bu mektuplar kitap  haline getirilmiş, ne yapabilirim ki başka? İlla okuyacağım ben de. 




 
 
Çok severek okudum, teşekkür ederim.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim yorumunuz için:)
YanıtlaSil