10 Kasım 2010 Çarşamba

Aylardan Şubat Bloğundan Gizlice Bir Yazı Aşırdım..


Anaokulunun kapısından girince beni gören görevli içeri doğru seslendi. Biraz sonra beş yaşındaki oğlum elinde çantası ile göründü. İlk önce her zaman olduğu gibi bana kocaman bir gülümseyişle baktı. Sonra adımları hızlandı. O da bir an önce çıkmak için acele ediyordu. Ne de olsa diğer arkadaşları gitmişti. Ben çalışan anne olduğum için onu diğer annelerin aldığından daha sonra alabiliyordum. Beraber küçük arabamıza doğru ilerledik.

Günün tam ortasındaydık. Düşününce pek çok insanın yeni kahvaltıdan kalktığı, hatta pek çoklarının güne yeni merhaba dediği bir saatte bizim okuldan dönüyor olmamız, işin en keyifli yanıydı. Mesleğimi zor olmasına rağmen çok seviyorum. İlk zamanlar gün yeni ağarırken kalkmak  zor gelirdi. Zamanla buna alıştım sanırım. İnsan yaşı ilerledikçe daha az uyumak istiyor galiba. Mesela çok erken olduğu için kalhvaltı yapamazdım önceleri. Gerçi hala sabahları bir bardak çay ve bir  dilim kek yesem öğle yemeğine kadar açlık hissetmiyorum. Bir de makyaj meselesi vardı. Çok gençken sabah yedide gözüme kalem bile süremezdim. Zamanla buna da alıştım sanırım. Ya  da ben herşeye yetişmeye başladım galiba. Artık her konuda hız kazandım.
        
Öğretmenliğin en iyi tarafı mahmur mahmur bile olsalar, sabahın köründe sıcacık yataklarından kalkıp gelmiş olan miniklerin o içten "Günaydın öğretmenim " deyişleri. İşte diyorsunuz ki "Yaşam ne güzel şeysin sen" Ölürüm sizin için..."

 Evde öğlen toplantısı bir diğer oğlumun okuldan gelmesi ile hız kazanır. Üçümüz birlikte geçte olsa yapamadığımız kahvaltını acısını çıkarırcasına bir güzel karnımızı doyururuz. Sonra büyük oğlum dershanenin yolunu tutarken biz küçük kardeşi ile başbaşa kalırız. Önce o, kocaman legolar ile inşaat yaparken ben gazeteye bir göz atarım. "Anne sen de oynasana benle" der sonra beraber kuleler ve köprüler inşa ederiz. Sonra sıra Hotwheels arabalarını ve Sharky Park' ı oynamaya gelir.  Dakikalarca onun arabayı pizzacıya götürmesini, ikimiz için bir pizza sipariş etmesini, Total' den  benzin almasını seyrederim. Bir ok gibi fırlayarak bilgisayarın başına geçer ve ustalıkla "e" harfini tıklar ve oyunlar1 yazar. "Anneee, bak tahtaları hiç düşürmeden kamyonu nasıl sürüyorummmm. " diye seslenir.

Sonra ya parka gitmek için ya da bisiklete binmek için dışarı çıkarız. Parkta tırmanma merdivenlerinden düşücek diye korksam bile, en duygudan arınmış sesimle, sanki "Hadi çorbanı kaşıkla bakalım" der gibi sıradan bir ses ile " Ben şurada seni bekliyorum" derim bankı göstererek.

Büyük taşları kaldırıp altındaki karınca ve solucanlara bakılması ve en sonra da  yaprakları dökülen ağaçların yapraklarını ayaklarımızla savrulması gibi ritüelleri tamamlayarak, bizim sokağa geliriz. Apartmanın girişinde birinci katta oturan ve benim oğlum yaşındaki kızını, bale kursundan getiren komşum ile karşılaştığımda gülümseyerek bakışırız. Benim tarzan oğlum ile onun leydi kızı da bakışırlar kısa bir süre. Hep birlikte bize gidip bir fincan sıcak çikolata içmeyi öneririm. Asansörde çocuklar tepişirken tüm katlarda birer kez durarak  nihayet eve ulaşırız. İki erkek çocuğum olduğu için mutluyum. Hayat erkeklerle daha güzel bundan eminim.

YAZAN- Aylardan Şubat  - http://aylardansubat.blogspot.com/

4 yorum:

  1. Bir de burda okudum... :)

    YanıtlaSil
  2. Selam Nessuno, ne hoş yazı değil mi? Dayanamadım, Hayal Kahvem'e gizlice taşıdım:) Daha haberi yok.
    Bakalım ne zaman farkedecek:))

    YanıtlaSil
  3. Sıcacık mütevazi bir anlatım olmuş. Tebrikler.

    YanıtlaSil
  4. Teşekkürler ablacığım. Kucak dolusu sevgiler...

    YanıtlaSil