Önce şunu söylemeliyim. Bloğumda yazdığım "İntihar Bulaşıcı mı?" yazım, çok eleştiri alınca, yazıyı kaldırmak zorunda kaldım. Dediler ki " Yazın okadar etkili ki, okuyunca insanda artıyor itihar eğilimi!" Haydi bakalım, lütfen gelin burdan yakın! Şaşakaldım. İnanamadım. Yazılar bu kadar etki eder mi insana? Girdim bir yaşıma daha. Neyse, dedim ki kendi kendime, madem bir blog yazıyorum,yazılarım olumlu duygular yaratsın insanlarda. Allah saklasın, ya intihar eden biri, geriye bıraktığı mektubunda " Bir yazı okudum Hayal Kahvesinde ve bir intihar virüsü oradan bulaştı bana. Eminim! Kendimi tutamıyorum, intihar edeceğim!" dese ve üstüne vazife edinip bir de bunu gerçekleştirirse, ben ömür boyu vicdan azabı çekmez miyim? Çekerim. Bunu düşününce kaldırdım yazımı bloğumdan ne yapayım bende? Ne insanlar var şu dünyada,yazılar etkiliyebilir belki. Kimseye sebep olmak istemem ben. Hem de şimdi durup dururken! Sylvia Plath ile başlamış olduğum, "edebiyat dünyasında intihar eden yazarlar"ı, tabi ki yazmamaya karar verdim. Hatta intihar konusunu tamamen aklımdan sildim.
Ta ki bu hafta üyesi olduğum İl Kadın Kurulu Komitesi'nin proje tanıtımı yapılan toplantısında, bir yekili kriz nedeniyle dünyada intihar oranları arttığı halde, memleketim insanlarındaki intihar durumlarında bir artış olmadığını söyleyince, aklıma ilginç konular geldi. Elimi koydum gene çeneme. Dalmışım. Bakın şöyle... Finlandiya ile ilgili bir yazı okumuştum. Finlandiya'da iki resmi dil var. Fince ve İsveçce. Tüm sokak adları ve resmi yazılar, ilanlar falan iki dilde yazılıyor. Büyüklüğü Türkiye'nin yarısı kadar, nüfusu Türkiye nin onda biri. Ülkede yaklaşık 70.000 göl var. Bu nedenle kuzey bölümüne göller bölgesi deniyor. Tüm arazinin %70 i ormanla kaplı. Helsinki de güneş sabah 10 da doğuyor ve öğleden sonra 15.30 da batıyor. Kuzeyde kışın 50 gün güneşin doğmadığı ve yazın da aynı süre içinde batmadığı yerler var.
Finlandiya'da hemen hemen tüm sorunlar çözülmüş. Trafik sorunu yok. Yılda 1.5 kişi trafik kazasından ölüyor. Ulaşım sorunu diye bir şey bilinmiyor. Tramvay ve otobüsler vızır vızır işliyor. Bir telefonla taksi kapınızda bitiyor. Hava deseniz temiz. Temiz havaları turistik sebeplerle kavonozlarda satılıyor. Saunaları insanları rahatlatıyor. Gazetelerine baktığınızda ne terör, ne hırsızlık, ne cinayet haberleri var. Turistik broşürlerinde yazan slogan şöyle: "Helsinki'ye gel ve rahatla!" Şehirlerde yapılması gereken bir düzeltme kalmadığı gibi, 15 yıllık bir nazım planı bile yapılmış. Gelecekte nüfus artarsa diye, henüz üzerinde hiç bir yapı bulunmayan arazilerin bile, su merkezi ısıtma,elektrik vs. gibi alt yapısı tamamlanmış. 15 yaşın üstünde okuma yazma oranı %100. 15 yaşın altında %70'i okur yazar. Din konusunda tutucu değiller. Ülkede 60 gazete okunuyor. İki kişiye 1 gazete düşüyor.
Şimdi geleceğim sadede. Trafik kazası, terör,soygun,cinayet, kan davası, belediye çukuruna düşme gibi sebepler olmadığından çok uzun yaşayan Finlilerin, intihar açısından İsveç'ten sonra ikinci sırayı aldığı söyleniyor. Misal, kadınlar kocaları bilgisayara çok düşkün diye, ihmal edildiklerini düşünüyor ve kendilerini balkondan atabiliyor. Dünyanın en çok içki içilen 5. ülkesi olması sebebiyle, fazla içki içmenin ruhsal dengeyi bozmasının bu eğilimi artırması mümkün olduğu düşünülünce, her türlü zenginlik, refah,imkan olmasına rağmen, dünyadaki en fazla intihara meyilli insanlar bu bölgelerden çıkabiliyor. Şaşkınım bunları düşündükçe."Bu insanlar belelalarını mı arıyorlar durup dururken? Neden intihar ediyorlar ki basit sebeplerle?" diye düşünürken, arkadaşımın kolumu dürtmesiyle kendime geldim. Silkelendim....Yetkili şöyle diyordu: "Kriz mi var memleketimizde? Nerde arkadaşlar nerde? Kriz yaşayan memleketlerde intihar oranlarında feci artış var. Bizde ise bu oranlar düşmekte. Kriz bizi teğet geçmekte!" Kalakaldım! Yaa, demek ki böyle!...
NOT: Diyeceksiniz ki,Finlandiya ile ilgili fotoğraflar koymuşsun bloğuna anladık. Peki o en üstteki papatya niye? Valla hani gene yazımda intihar geçiyor diye, insanlar meyletmesin kendilerini öldürmeye, bu fotoğraflar iyi hisler uyandırsın okura dedim de! Böyle işte!...
Vildan Hanım onu bunu bilmem de patates baskısı süper...
YanıtlaSilLakin ben gene de oralarda doğup bu rahatlığı yaşamak isterdim. Neden mi? Doğduğum bu ülkede hak ettiklerimizin fazlasını o ülke insanları hak ediyorlar, üstelik sadece o ülkede doğmuş olmakla...Ben de istiyorum doğar doğmaz sağlık sigortasına sahip olmak (üstelik prim ödemeden), ben de istiyorum yüksek mühendislik eseri otobanlarda araba kullanmak, ben de istiyorum çocuğuma parasız ve yüksek standartta eşit eğitim, ben de istiyorum haklı-hukuklu adalet...İsyankarım arkadaşım. Şu memlekette eşimle ve kendi çabamla gelebildiğim yerin hiç bir garantisi yok. İsyanım sürekli olup çaresi bulunmamaktadır.:))Bu açıdan umutsuzum ve illa ki mutsuzum. Yalnız oralarda intihar oranının yüksekliği entelektüel düzeyin yüksekliğinden. Bizdeki gibi sevdim vermediler türü bir intihar eğilimi değil. Yani...
Neslin yorumunuzu okuyunca, iyiki "İntihar bulaşıcı mı?" yazısını kaldırmışım dedim.Umarım okumamışsınızdır:)Baksanıza sizin gibi tatlı bir misafirimi sinirlendirdim. Zaten sinirlenecek okuyucular için o şahane karikatürü koydum:) Her baktığımda tekrar tekrar gülüyorum. Çok güzel gerçekten!
YanıtlaSilYok Vildan Hanımcığım size sinirlenmem mümkün değil...Ben bu bozuk düzene sinirliyim. Keşke bu kadar işe güce bulaşmadan kaçıp gidebilseydim Avustrulya ya olmadı kanada ya olmadı Norveç e falan.Yalnız ve güzel ülkemi çok seviyorum (N.Bilge CEYLAN'ın aklıma kazınan sözü) ama ama ama arkadaşım biz de hakediyoruz o refahı lakin yanından bile geçemiyoruz daha. Çocuklarımız değil torunlarımız belki görecekler.
YanıtlaSilNacizane tavsiyem:Blog sizin. Ben sizin olduğunuz gibi yazdığınız yazılarınızı görmek ve okumaktan hoşnutum. Elbette herkesi memnun edemezsiniz. Bence yorumlara çok takılmayın. Rota şaşmasın:)))Beğenmeyen kendi blogunu açsın kolaysa döktürsün düzenli bu yazıları bakalım. Kendi adıma sizi keşfetmiş olmaktan çok hoşnutum. Çok değerli bir hanımsınız. Sizin gibi fikri hür vicdanı hür hanımlara ihtiyacımız var. Çok sıkı bir takipçiniz (elimden geldiğinice) ve hayranınızım .Sevgiler...
Neslin, bu sanal alem sahiden büyüleyici. İnsanlar ne dostlar buluyorlar. Öyle ki bazıları için "ruh ikizim" bile diyebiliyor insan:)
YanıtlaSilTeşekkürler nazik sözleriniz için! Hiç becerim olmadığı halde ben de sizin bloğun takipcisiyim!
Vildan Hanım Neslin Hanım gibi bende sizin yazılarınızın müptelası oldum. Her ne kadar 90'lı yılların çocuğu olsamda benim aklım o masalsı 70 li yıllarda ters ninja sayesinde kesfettim blogunuzu ve işte tam aradığım yer dedim. O günden beri takip ediyorum ama ''intihar bulaşıcı mı'' başlıklı yazınızı sanırım kacırdım. En azından mail olarak atsanız :) veyselcinar@gmail.com
YanıtlaSilBende sizi bilgi üniversitesindeki faaliyetlerden haberdar ederim.
Kuzeyde kar, blogunuza merakla girdim ama niye yazı yok anlamadım. Yeni mi başladınız? Okumak isterim.
YanıtlaSilBilgi Üniversite'sine bayıldım. Tamirhane'de bir kahve içtim. Çekiç ve çatal amblemi:)Hoş bir mekan! Ne şanslısınız... Haberdar edin gerçekten okulunuzdaki faaliyetlerden. Çok memnun olurum.
Sağolun!