Bak
ne diyorum? İnan bana zor tutuyorum kendimi. Gene çalış babam çalış
vaziyetindeyim sabahtan beri... Feci durumdayım feci... Kafamı kaşıyacak
halim yok... Ne fena! Aaa! Çalışmaya mı geldim ben bu yalancı dünyaya?
Bak... El sıkışalım tamam mı?.. İstersen sözleşme yapalım
afillisinden noter tastikli şööleee... Yeminle altına taak! diye en
debdebeli imzamı çakacağım. Bütün bedenimle harala gürele... İstersen
köle gibi gece yarısına kadar çalışacağım. Söz! Ama karşılığında şimdi...
Tamm şuracıkta... Az önce sonuna kadar açtığım pencere kenarından...
Ruhumu pıııııırrrr diye uçuracağım! Firar edeceğim firarrr! Nereye mi?
Nereye olacak? Tabii ki Paris'e! Şimdi sorarım sana, Paris nere ben
nere? Gidebilir miyim her aklıma estiği an, her aklımın estiği yere?
Nerdeee? Bir kere hem nakit hem vakit lazım... Haydi diyelim ki ikisi
de var. Peki vize nerede? Haydi abartayım hayalimi şööleee.. Vize de
var diyeyim. Almışım shengen vizesi zamanında da dururmuş kenarcığımda
bir yerde... Yani demem o ki... Mesela... Düşünsene... Bir mucize
oluşuverse, tüm bu şartların hepiciği yan yana gelebilse bile...
Bilet... Uçak bileti nerde? Yok... Of! Sıkıldım vallahi düşünmekten...
Ben kendi oyunumu oynayacağım.. Paris'e gidip döneceğim hemen! Of ya...
Hem de oturduğum yerde... Şşşıııt! Suuus! Suusssss! Sakın ses çıkarma.
Kimsenin ruhu duymayacak... Gizli iş çevireceğim gene!
Bugün
nasıl canım Enrico Macias'tan şarkılar dinlemek istedi anlatamam...
Sabahtan beri... Evire çevire Enrico Macias'tan Fransızca şarkılar
dinledim durdum. Fransızca biliyor muyum peki? Pes vallahi! Sorulur mu
böyle soru benim gibi köyde yaşayan birine? Sorbonne Üniversitesi vardı
bizim köyde de ben mi gitmedim? Fransızca bilmiyorum elbette... Müzik
evrensel dil değil mi arkadaşım? Fransızca şarkılar nasıl beceriyorsa
beceriyor, tam şuracığıma... Anlarsın ya... Yüreğimin tamıtamına bam
teline değiyor... Yüreğimin bam teline değen Fransızca sözlü şarkılar
nasıl içimi titretiyor anlatamam! Öyle işte... Bu saate kadar hem
çalıştım hem bu şarkıları dinledim dinledim ya... En son Enrico
Macias'tan tam bu şarkıyı yani Solenzara'ı dinliyordum ki... Kalktım
ayağa... Elimdeki kalemi fırlattım attım! Ne olduysa oldu... Biren
bire kafamın tası attı. İşte tam o anda... Evet tam o anda ben... Karar
verdim Paris'e gitmeyeee! Sonra pencereyi açtım. Ruhumu azat ettim!
Feliçitaaa... Ne hoş kelime... Tam ruhum ofisten firar ederken
şarkıdan işte bu kelimeyi kaptım... Feliçitaaa! Hımm... Ne demek ki
acaba? Neyse...
Enayi
diyeceksin belki bana ama... Ben az önce Paris'e gittim ya... Öyle
Eyfel Kulesi'ne, Şanzelize Caddesi'ne, Notre Dam Kilisesi'ne, Montmarte
Tepesi'ne ya da ne bileyim Disneyland'ına, Saraylarına filan
gitmedim. Yok vallahi vaktim yoktu. Yoksa tabii ki giderdim her
birine. Ben nereye gittim biliyor musun? Ben... Aynı Sait Faik'in Louvre'den Çaldığım Heykel
adlı öyküsünde yaptığı gibi yaptım. Nananoomm.. Ruhum firar edip
Paris'e varıncaa... Bindiğim metronun ılık ve ozon kokulu havasından
kurtuldum öncelikle... Heey! Tüm ihtişamıyla Paris karşımdaydı işte...
Nehrin üstünden bulutlar akıyordu. Hele Paris'in serseri havası oraya
vardığım saatte tam tam bir serseri değil miydi? Ruhumu ise sorma?
Of!Avere mi avare... İyi de... Ben Paris'te gide gide nereye gittim
biliyor musun? Louvre Müzesi'ne...
Evet... Ben Louvre Müzesini Galatasaray resim sergisi gezer gibi gezdim. Leonardo da Vinci'nin ünlü tablosu Jaconde yani Mona Lisa tablosunun önünde iki dakika anca durabildim... Sait Faik anlayamamış da ben mi anlayacağım Allahaşkına? Ama bakarken bakarken Mona Lisa'nın resmine... Ne tebessümündeki sırrı, ne de yüzündeki ilahiliği anlayabildiğim bu kadının önünde, adeta Zagor maceralarındaki "Ruuummmbleee!" efekti eşliğinde beynimde bir şimşek çaktı ve kapandı. "Hah" dedim... "Buldum... Sırrı keşfettim." Fakat Mona Lisa müstehzi tebessümünü bir müddet terk ile bana hain hain baktı. Yürüdüm. Mona Lisa'yı sevmiştim. Onu "zeka" denilen şeyi sever gibi sevmiştim. Ne güzel! Mona Lisa'yı yakından görmüştüm. İçimi bir sevinç kapladı. Ellerimi göğsümde birleştirdim. Gözlerimi kapatıp şükrederek... Derin derin iç çektim.
Heey! Gözümü açtım ki o ne? Bil bakalım nerdeyim? Aaa!.. Ofisteyim! Enrico Masias söylüyor... Solenzara... Ve ben yumruk yaptığım ellerimle uyku mahmuru gözlerimi oğuşturuyorum... Of, gene mi rüya gördüm? Evet! Rüya müya!.. Oh! İnan bana kendime geldim. Haydi bakalım bu moralle... Şimdi marşş marşşş eve!!! Feliçitaaaa!
Heyy!.. Taktım şimdi kafama... Feliçita ne demek ki acaba?
felicitations.
YanıtlaSil:)
güldüm valla.
:)
hey! güldürdüğüm için sevinçliyim:)
YanıtlaSilçok keyifsizim bu aralar hayal kurmayı tam sayende hatırlamaya başlamıştım ki keyfimin kaçıklığından hayal gücüm çalışmıyor. yine de seni okuyup biraz kendime geliyorum.
YanıtlaSilsevgili kara kitap, bekliyorum seni benim köye:) niye mi? elbette, hayal gücünü bileylemeye:)
YanıtlaSilhaydi, gelsene!
Hayal Kahvem süpersin, şimdi bende gitmeliyiim, çok sıkandım hooop byy...
YanıtlaSilİstanbul aşığı, becerebilirseniz var ya, bu şahane bir vaziyet:) gerçekten!
YanıtlaSil