26 Haziran 2009 Cuma

Mutluluk Neydi Ki?

İnsan bazan sahip olduklarının farkında olamıyor. Varken, eksikliğini, yokluğunu hiç düşünemiyor. Gözleri var. Görebiliyor misal... Günün koşuşturmasında, yaşam telaşında, ekmek aslanın ağzında... Koştur babam koştur...İnsanda gözlerini düşünecek hal mi kalıyor? Adam sende... Aklına bile getirmiyor. Ancak kaybedince anlıyor gözlerinin kıymetini... Gözler değil midir ki dünya penceresi? Sadece görebilmek bile en büyük zenginliklerden biri. Düşünsene.. Kitap okumayı seviyorken... Ya hele seyretmen gereken o kadar filmler varken... Ya fotoğraflar, tablolar, sergiler... Ya bunların hakiki görüntüleri olan mevsimler... Gözlerimizin önünden akıp gitmiyor mu birer birer? Kapatsana gözlerini... Kapat... Kapat... Dene bak! Anla... Görememek nasıl bir dünya yaratıyor insana? Bir zifiri karanlık gözünün önüne gelecek... Ayrıca düşünsene... Özürlülerin düşünülmediği bir memlekette, kör olduğunu farzetmek bile başlı başına eziyet... Şimdi durup dururken, nerden çıktı bütün bu düşünceler? Bir arkadaşım elektronik postayla aşağıdaki yazıyı yollayınca... Okuyunca... Gözlerim görüyor ya, okuyabildim rahatça... Mutluluk neydi ki? İşte mutlu olmak için bir sebep... Görmek... Görebilmek... Bakmak... Bakabilmek... Okuyabilmek kitapları... İzleyebilmek filmleri... Görebilmek dünyayı... Bakabilmek sevdiklerine... Tek başına fiil olarak bile ne güzel kelime... "Seyredebilmek"... Tüm bunlar ne büyük servet! Mutluluk buydu işte... Sahip olduklarımızın farkına varabilmek!...

Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa;
- Buranın yabancısıyım, demiş.
Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler..

Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;
Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş.
Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..

Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk.
Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.

- İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?.

-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk... Üstelik manolyalar da katılıyor onlara..
Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..

Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan
sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..

Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini..

Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken;
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki!. Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?.

Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına
doğru yönelirken;
- Artık emin değilim demiş. Emin olduğum tek şey,benden iyi gördüğündür..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder