7 Nisan 2010 Çarşamba

Hasbihal...


Bazan Hayal Kahvem'e yazı yazıyorken, senle oturmuşuz da karşılıklı muhabbet ediyormuşuz gibi hissediyorum. Mis gibi kokan kahvelerimiz ellerimizdeymiş mesela. Ben oturuyorum büyük battal koltukta... Ayaklarımı göğsüme toplayıp, kollarımla ayaklarımı kucaklamışım hatta. Bilirsin ayaklarımı toplamadan duramam, muhabbet ederken bile ayaklarımın yerden kesilmesi gerekir illa. Sen ise tekli koltukta, ayaklarını sallaya sallaya, her zamanki gibi anlattıklarıma şaşıra şaşıra beni dinliyorsun. Bu kez, eski günlerden bahsetmiyorum. Paşa çayları, pötibör bisküviler, annemin çamaşır yıkama ve kabul günleri gelmiyor aklıma. Biliyorum, muhabbet etmek istiyorsun doğum günüm ve bugün İstanbul Film Festivali’nde seyrettiğim filmler hakkında..

“Bak ne diyeceğim, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarını ne kadar çok severim. Hatta A.H.Tanpınar’a Çağdaş Türk Edebiyatı’nın en iyi romancısıdır bile derim, bilirsin” diyerek sözlerime başlıyorum. Gözlerini koca koca açıp bakıyorsun bana. Muzipçe kıkırdıyorum. “Ne umdun ne buldun değil mi?” diyorum. “Filmlerden söz edecektik. Şimdi Ahmet Hamdi Tanpınar’a nerden geldik?” diye düşünüyorsun. Üstelik A.H.Tanpınar’ın kitaplarından da hiç haz etmezsin. Şahane bir aşk romanıdır dediğim Huzur adlı romanını kaç kere hatırım için okumayı denedin. Bir türlü ilk sayfadan ileriye gidemedin. Hele o ironi, hiciv, mizah şahaseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden hiç söz etmeyeyim. Eline aldın aldın… Başlamadan bir kenara bıraktın. O kadar üzülüyorum ki keşke sen de A.H.Tanpınar’ın kitaplarını sevebilseydin!” diyorum.

Canın çok sıkılıyor anlattıklarıma.. Anlıyorum ki, biraz daha devam edersem muhabbete bu kıvamda, yanımdan hayal kırıklığı ile ayrılacaksın az sonra.. Böyle bir şey olsun istemiyorum… Hele canını sıkmayı… Aslaaa… Suratını asıyorsun. Camdan dışarıya bakıyorsun. “Bak, senin ilgilendiğin bir sanatla A.H.Tanpınar’da ilgiliymiş biliyor musun?” diyorum sana… Söylediklerimi dinlemiyor gibisin. Islık çalıp camdan dışarıya bakmaya devam ediyorsun. Biraz daha alttan almayı deniyorum. Tatlı tatlı anlatmaya devam ediyorum.. “Haklısın aslında… A.H. Tanpınar okunması zor bir yazar. Ama bir lezzetine varabilsen. İnanıyorum ki nasıl kitaplarının peşine düşeceksin.. Muazzam bir kültür, sanat adamı. Müzik, resim, heykel, felsefe… Aklına ne gelirse her şeyle ilgili biri. Ya o güzelim şiirleri… Şair yanı pek bilinmez. Oysa az ve öz müthiş şiirleri vardır. Bak dinle ona ait iki şahane dize söyleyeceğim.”diyorum. Susuyorum. Islık çalmayı kesiyorsun. Biliyorum şiirini çok merak ediyorsun. Susmaya devam ediyorum. Camın önünden çekilip yanıma geliyorsun. Tatlı tatlı tebessüm ediyorsun. Dayanamıyorum tabii.. Başlıyorum şiiri okumaya… “Ne içindeyim zamanın/ Ne de büsbütün dışında”… Duruyorum… “Haydi iki dize daha…” diyorum… Şiire devam ediyorum… “ Yekpare geniş bir anın/Parçalanmış akışında” Şaşırıyorsun. Çünkü sen de bazıları gibi A.H. Tanpınar’ı sadece romanları ile tanıyorsun. Oysa o kadar güzel öyküleri de vardır ki şiirleri gibi.. Neyse… Fazla derine dalmamalıyım. Kafanı bulandırmamalıyım. Şiirden hoşlandın ya esas vuruşumu şimdi yapmalıyım… Diyorum ki… “Biz seninle bugün filmlerden konuşacaktık değil mi? İstanbul Film Festivali’nde seyrettiğim filmleri anlatacaktım sana hani… Onları da anlatırım daha sonra tabii ki… Ama bak, şimdi A.H.Tanpınar için ne söyleyeceğim sana.. Şaşıracaksın!” Çok merak ediyorsun… İlgiyle gözlerimin içine bakıyorsun.. “Şimdi desem ki sana, Ahmet Hamdi Tanpınar kendi yazdığı Sahnenin Dışındakiler romanını, filme çekilmek üzere senaryo haline getirmiş. İki Ateş Arasında adıyla Ulvi Uraz’a teslim etmiş. Ama maalesef çekilmemiş.” Diyorum. Hımm...Umduğum tepkiyi vermiyorsun. Çok hayret etmiş görünmüyorsun.

Israrla konuşmama devam ediyorum… “ Anlatamadım galiba,” diyorum. “Demek istiyorum ki, yani A.H.Tanpınar’ın sinema ile ilgisi var aynı senin gibi.” Başını umursamazca yana çeviriyorsun. “Peki” diyorum. “Buna ne diyeceksin bakalım? Ahmet Hamdi Tanpınar Zümrüt adlı bir filmin kumar sahnesinde figüran rolünde oynamış.” İnanmaz gözlerle bakıyorsun. “İnanmıyor musun, bak ozaman şu kitaba. Prof.Dr.Orhan Okay’ın Dergah yayınlarından çıkan Bir Hülya Adamının Romanı Ahmet Hamdi Tanpınar adlı kitabının 212. sayfasına… Bak.. Bak… İşte… Filmden bir kare… Soldaki adam Ahmet Hamdi Tanpınar. Senin gibi o da sinemayı severmiş işte!” diyorum. Bakıyorsun kitabın içindeki filmin karesine... Dayanamıyorsun. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şaheseri Huzur adlı romanını eline alıp, koltuğa uzanıyorsun. Esas ben gözlerime inanamıyorum… Aaa! Sen.. Sen var ya... Huzur’u okumaya başlıyorsun! Yaşasın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder