Kimi zaman nesnelere, kavramlara isimlerini ilk kim vermiş acaba diye merak ederim. Kalem, defter, tabak, bardak, ruh, kalp, beyin, çiçek, böcek, ağaç, sevgi, merhamet, vicdan, acı, keder, öfke, özgürlük, demokrasi, ne bileyim işte, her şeyin bir ismi var. Bize öğretiliyor. Kabulleniyoruz. Türkçe dışında diğer dillerde de bunların elbette karşılıkları var. Ya peki o isimlendirilen koskocaman gelenekler, değerler silsilesi... Kim icat etmiş hepsini? Nasıl öğretilegelmişse, olduğu gibi kabullenmiyor muyuz peki?
Bazı cümlelerini alıntıladığım bu yazı oldukça uzundu. Etkileyiciydi.
Düşünce kışkırtan bir yazıdı. Gündüz Vassaf'ın kitaplarını tam
anlayabilmem için, kimbilir kaç fırın ekmek yemem, kimbilir kaç kitap
devirmem gerekir... Gene de seviyorum onun yazılarını ve kitaplarını
okumayı. Öğrendiğim kelimelerin, kavramların dışına çıkıp çözmeye çalışıyorum. Ben bu
yazıyı okudum ya, şimdi bu kıt aklıma bir film geldi iyi mi? Niye
peki? İnan bilmiyorum.
Aklıma gelen, 2009 model bir Yunanistan filmi. Adı, Dogtooth, bizdeki karşılığı Köpek Dişi. Du bi... Bu film neden aklıma gelmiş olabilir biliyor musun? Bu filmin başında, bir kadın sesi teypten tane tane nesnelerin adını söylüyor, ardından o nesnenin ne olduğunu açıklıyordu çünkü. Şaşırmıştım. Filmdeki nesneler benim bildiğim gibi isimlendirilmemişti. Mesela benim bardak diye bildiğim nesneyi, masa diye öğretiyordu. Bu kaset küçük çocuklar için değil, sonradan kardeş olduklarını anladığım yaşları birbirlerine yakın iki kız ve belki bir kaç yaş büyük ağabeylerinin eğitimi için anneleri tarafından seslendirilmişti. Filmin ilerleyen sahnelerinde baba ortaya çıkıyordu. Anneye göre daha baskın, daha kuvvetli bir karakter sergiliyordu. Kuralları koyan, dediklerini uygulatan otorite rolündeydi yani.
Filmi
seyrettikçe, baskıcı bir baba hikayesi seyredeceğimi düşünmüştüm. Çünkü
üç kardeş ve anne, yaşadıkları evin bahçelerinin dört bir yanını
çeviren yüksek çitlerden dışarıya asla çıkmıyorlardı. Evden dışarıya
arabasıyla çıkan tek kişi babaydı. Anlıyordum ki üç kardeş
doğduklarından beri bu evden dışarıya hiç çıkmamışlardı. Yaşamlarıyla
ilgili tüm bilgi, nesnelerin isimleri, çitlerin dışındaki dünyanın
korkunç hikayeleri, sürekli tekrarlanarak, anne ve babaları tarafından
çocuklarına öğretiliyordu. Çocukların bunları doğallıkla
kabullenmeleri ve asla tuhaf olduğunu düşünmemeleri şaşırtıcı gelmişti.
.
Üç
kardeş için evde her türlü konfor ortamı sağlanmıştı. Bahçedeki havuzda
yüzüyorlar, dans, müzik hatta tıp bilgileri öğreniyorlar, kendi
hayatlarıyla ilgili videolar seyrederek vakit geçiriyorlar ve mutlu
görünüyorlardı. Baba dışarıda çalışıp eve her türlü ihtiyaçlarını
getiriyordu. İşyerindeki arkadaşlarına karısının rahatsızlığını bahane
ederek eve gelmelerini engelliyordu. Böylece onlara göre çocuklar dış
etkenlerden korunmuş oluyorlardı. Üç genç, korkuları, oyunları,
hazları anne ve babalarının öğrettikleri isimlerle ve şekillerle
kabulleniyorlardı. Nesnelerin isimleri, öğretilen kavramlar ve değerler bizim
bildiğimiz gibi değildi. Bambaşka isimler, kavramlar, değerler dünyası
kurgulanmıştı.
Filmin devamında genç bir kadın gözleri bağlanarak,
erkek çocuğun cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için, baba tarafından eve
getirilmeye başlayınca işler değişmeye başlamıştı. İşte burada
bilmedikleri bir şey öğreniyorlardı. Üç kardeşin ismi yokken, bu genç
kadının bir ismi vardı. Christina. İsim sahibi olmanın bir ayrıcalığı
olduğunu düşündürüyordu. Çünkü demek ki bir ismi olan Christina, dış
dünyada hasar görmeden yaşayabiliyordu. İsme sahip bu kadın,
ebeveynlerinin haberi olmadan, evin sistemini bozmaya başlıyordu.
Dışarıdan getirdiği ve bilmedikleri, değişik isimleri olan bazı
nesneleri takas yöntemiyle kardeşlere veriyordu. Mesela bunlardan biri
Rocky filminin kasediydi. Evdeki gençler yeni isimler ve kavramlarla karşılaşıyorlardı.
Peki
neden filmin adı Köpek Dişi'ydi? Bu mühim. Çocuklara ancak köpek
dişleri düştüğünde dışarıya çıkabilecekleri söylenmişti. Kendileri
farkında değilllerdi ama, köpek dişleri düşene kadar bu evde resmen hapis
hayatı yaşıyorlardı.
İnsan dediğimiz canlı, demek ki fıtratı gereği özgürlük istiyor. Ne kadar şartlanmış olunsa da köpek dişinin düşeceği günü hayal etmek bir umuttu. Sürekli köpek dişleri sallanıyor mu diye kontrol ediyorlardı. Film sahiden rahatsız ederek, sarsan özellik taşıyordu. Sanki kavramların, değerlerin başkaları tarafından bize dayatılmasını kabul etmenin doğru olmadığını fısıldıyordu.
Zihin karıştırıp, silkeleyen bir film Köpek Dişi. Kendi hayatımızı kendimiz düzenlemek
için, özgür yaşamak için, öğretilen, benimsetilen, elbette dayatılan
her kavramı tartışmanın, başkalarıyla etkileşim içinde olmanın ne kadar
mühim olduğunu gösteriyordu. Filmde kız kardeşlerden biri, yeni,
bambaşka bir dünyanın varlığını diğerlerinden daha çabuk algılayacaktı.
Ve Rocky filmini seyretti ya... Köpek dişini, sert bir cisimle vura vura
düşürecekti. Sonraaa...
Neyse, aslında bu filmi anlatmak değildi benim
niyetim. Nerden buraya geldim? Ne bileyim? İyisi mi ben Gündüz
Vassaf'ın son cümleleri ile yazımı bitireyim. "Dünyayı sözcüklere tutsak ettik, bu süreçte biz de, kendi sözcüklerimizin tutsağı olduk."
Sahi mi? Kafam karıştı gene inan ki.... Gayri ihtiyari elim
ağzıma gitti. Köpek dişim acaba yerinde mi? Hımm... Ben bu gece Rocky'i yi
seyredeyim iyisi mi?!!
NOT: Başlık Rimbaud'un dizesidir.
2012
Tamam Fatma. Hemen ziyarete geliyorum:)
YanıtlaSil