"Yaşamak nedir?" diye sorsam ne cevap verirsin? Şimdi durup dururken bu soru nerden aklıma geldi değil mi? Bak şimdi... İlhan Selçuk bir yazısında "yaşamak nedir?" diye soruyordu. Ve çok ilginç bir cevap veriyordu. "Balık için yüzmektir, yılan için sürünmektir, kuş için uçmaktır." diyordu. Hiç birimizin aklına "kuş neden uçuyor, balık neden yüzüyor, yılan neden sürünüyor?" diye bir soru geliyor mu? Yoo.. Gelmiyor. Bu tip sorular aklımızı hiç kurcalamıyor. Mesela aslanın bir geğik yavrusunu parçalaması hiçbirimizi şaşırtmıyor. "Peki, insanın insan gibi yaşamak istemesi neden pek çok kişiyi şaşırtıyor?" İlhan Selçuk bu yazısında insanın birdenbire insan olmadığını, yerleşik düzene geçtikten, eker, biçer, üretir yaratık olduktan sonra doğası gereği insanlaşma adına geçirdiği aşamaları anlatıyordu.
Çıkardığı sesleri konuşmaya dönüştürüp dil ile iletişim kurduğunu, yazıyı bulmasıyla da havada savrulup giden konuşmaları ölümsüzleştirmeye başladığını söylüyordu. Yani balık için yüzmek, yılan için sürünmek neyse, insanın da insanlaşma çabası o kadar doğaldı. Savaşlar, talanlar, yıkımlara karşı direnmeler, başkaldırmalar, devrimler her daim vardı. Her dönemde insanın insan olma çabasına karşı çıkanlar oluyordu. İlhan Selçuk diyor ki: "Bu da doğaldır, evren diyalektiğinin gereğidir; kertenkelenin ya da yılanın niçin süründüğüne şaşırıyor muyuz?" Şaşırmıyoruz. O halde biliyoruz ki insanın insanlaşma yolundaki çabası asla durmayacak. Kimileri insanı insanlığından çıkarmaya çabalasa da insan doğası gereği insanlaşmaktan vazgeçmeyecek.
Çıkardığı sesleri konuşmaya dönüştürüp dil ile iletişim kurduğunu, yazıyı bulmasıyla da havada savrulup giden konuşmaları ölümsüzleştirmeye başladığını söylüyordu. Yani balık için yüzmek, yılan için sürünmek neyse, insanın da insanlaşma çabası o kadar doğaldı. Savaşlar, talanlar, yıkımlara karşı direnmeler, başkaldırmalar, devrimler her daim vardı. Her dönemde insanın insan olma çabasına karşı çıkanlar oluyordu. İlhan Selçuk diyor ki: "Bu da doğaldır, evren diyalektiğinin gereğidir; kertenkelenin ya da yılanın niçin süründüğüne şaşırıyor muyuz?" Şaşırmıyoruz. O halde biliyoruz ki insanın insanlaşma yolundaki çabası asla durmayacak. Kimileri insanı insanlığından çıkarmaya çabalasa da insan doğası gereği insanlaşmaktan vazgeçmeyecek.
Şimdi diyeceksin ki "Nerden geldi bunlar aklına?" Hımm.. Ben hani Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg'in hayatını anlatan film var ya Sosyal Ağ.. İşte o filmi yeni seyrettim de... Aslında bildiğim bir konuydu ve konusu ne yalan söyleyeyim hiç mi hiç ilgimi çekmiyordu. Ama yönetmeni kimdi? David Fincher! Hani Panik Odası, Oyun, Yedi'nin yönetmeni... Her biri müthiş filmlerdi. Ama.. Aynı zamanda benim kişisel tarihimde miladi bir film olan Dövüş Kulübü'nün yönetmenidir David Fincher... Kendisine sevgim de saygım da sonsuzdur. O nedenle "Konusunu biliyorum, hiç de Facebook'u kurmuş ve dünyanın en zengin gençlerinden biri olmuş diye Mark Zuckerberg'in hayatı ilgimi çekmiyor," diyemedim. Film bizim şehre gelir gelmez anne sözü dinler gibi masum tıpış tıpış sinemaya gittim. Filmi seyrettim. Ve gene David Fincher'in öykü anlatıcığından etkilendim.
Hani insan doğası gereği insanlaşacaktır deniyor ya... Buna gönülden inanıyorum. Çevresindeki her şeyin etkisiyle yaşamanın asıl amacının nasıl olursa ve neye malolusa olsun zengin olmak, çok para kazanmak olduğunu düşünen, gerekirse iş ve okul arkadaşına kazık atmayı doğal gören gençler ve hatta yetişkinler için ibret alınası bir film yapmış. Ben sade bir sinema seyircisiyim. David Fincher'ın diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de insan duygu ve zaaflarıyla ilgili konularda seyircinin insanlaşması yönünde kendi tarzıyla kışkırtmayı gene becermiş olduğunu düşünüyorum. Bu filmi asla diğer filmlerinden aşağı kalır değil. Bilakis bu kadar bilindik ve basit bir konu bu kadar etkili ancak David Fincher tarafından anlatılabilir. David Fincher'a hayranlığım devam ediyor.
Hani insan doğası gereği insanlaşacaktır deniyor ya... Buna gönülden inanıyorum. Çevresindeki her şeyin etkisiyle yaşamanın asıl amacının nasıl olursa ve neye malolusa olsun zengin olmak, çok para kazanmak olduğunu düşünen, gerekirse iş ve okul arkadaşına kazık atmayı doğal gören gençler ve hatta yetişkinler için ibret alınası bir film yapmış. Ben sade bir sinema seyircisiyim. David Fincher'ın diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de insan duygu ve zaaflarıyla ilgili konularda seyircinin insanlaşması yönünde kendi tarzıyla kışkırtmayı gene becermiş olduğunu düşünüyorum. Bu filmi asla diğer filmlerinden aşağı kalır değil. Bilakis bu kadar bilindik ve basit bir konu bu kadar etkili ancak David Fincher tarafından anlatılabilir. David Fincher'a hayranlığım devam ediyor.
Gelelim Dövüş Kulübü'ne. Hiç sıralamaya yapmadım ama sevdiğim filmleri sıralamaya kalksam en önlerde olacağı kesin. Dövüş Kulübü beni en etkileyen filmlerden biridir. Çevreyle yabacılaşmamak, yalnız kalmamak için gereği yapmalı öyle değil mi? Neler yapmalı? Kilo vermeli misal... Zayıf olmalı. Eskimeden yenisini almalı. Hep tüketmeli. Sık sık ev eşyalarını değiştirmeli. Marka giyinmeli. Tüketmeli. Para kazanmak için her türlü katakulliyi yapmalı. Duygular rafa kaldırılmalı. Maskeleri takıp dolaşmalı. Gene tüketmeli. Gene tüketmeli.
Günlük hayhuyumuz, koşuşturmamız içinde bizler farkında olmadan, normalleştirilerek, sanki uyuşturarak, binbir koldan zaaflarımıza ve hırslarımızla oynanarak tüm bu durumlar usul usul nasıl da şırınga ediliyor. Olması gereken budur demeye başlıyoruz. Birbirimizin boğazını sıkarak ve hangi yoldan olursa olsun para kazanmalıyız, reklamlarla, dizi filmlerle empoze edilen her yeni eşya ya da giysiyi, telefonu almalıyız. Eskimeden at çöpe yenisini al.. Kilo ver. Zayıfla. Tepki verme. Hayret etme. Şaşırma. Dayatmaları kabul et. Sen de onlardan biri ol. Bazı bünyelerde ruh bu şekilde tatmin olmayınca dibe vurmaya başlıyor. Kendi ruhuyla kıyasıya bir dövüşe girişiyor. Film adı üstünde Dövüş Kulübü ya filmde oldukça fazla şiddet görüntüleri var tabii.. Ama Dövüş Kulübü bana göre asla bir şiddet filmi değil. Bu film günümüzde insanı insanlığından çıkarmak için şırınga edilenlerin çirkin yüzünü gösteren, bence David Fincher'ın gene insanın acilen insanlaşması gerektirdiğini seyirciyi kışkırtarak gösterdiği bir filmdir.
Günlük hayhuyumuz, koşuşturmamız içinde bizler farkında olmadan, normalleştirilerek, sanki uyuşturarak, binbir koldan zaaflarımıza ve hırslarımızla oynanarak tüm bu durumlar usul usul nasıl da şırınga ediliyor. Olması gereken budur demeye başlıyoruz. Birbirimizin boğazını sıkarak ve hangi yoldan olursa olsun para kazanmalıyız, reklamlarla, dizi filmlerle empoze edilen her yeni eşya ya da giysiyi, telefonu almalıyız. Eskimeden at çöpe yenisini al.. Kilo ver. Zayıfla. Tepki verme. Hayret etme. Şaşırma. Dayatmaları kabul et. Sen de onlardan biri ol. Bazı bünyelerde ruh bu şekilde tatmin olmayınca dibe vurmaya başlıyor. Kendi ruhuyla kıyasıya bir dövüşe girişiyor. Film adı üstünde Dövüş Kulübü ya filmde oldukça fazla şiddet görüntüleri var tabii.. Ama Dövüş Kulübü bana göre asla bir şiddet filmi değil. Bu film günümüzde insanı insanlığından çıkarmak için şırınga edilenlerin çirkin yüzünü gösteren, bence David Fincher'ın gene insanın acilen insanlaşması gerektirdiğini seyirciyi kışkırtarak gösterdiği bir filmdir.
Ben kendimle sürekli kavga eden biriyim. Bu yaşıma geldim artık barışık olmalıyım kendimle değil mi? Yok, itiraf ediyorum ki değilim. Halen içimdeki benle dövüşmeye devam ettiğim için çok canım sıkılır kimi zaman.. Derim ki bitmedi mi kendinle mücadelen? İşte Dövüş Kulübü benim kişisel tarihimde miladım olmuştur. Bu filmden sonra içimdeki benle rahat rahat kavga ediyorum. Bir sağ kroşe... Bir sol kroşe... Çoğunlukla mide... Hani Atilla Atalay bir öyküsünde "insan kalma" alıştırmalarından bahseder ya... Benim kendimle döğüşüm devam ettiğine göre, daha "insan kalma" değil "insan olma" çalışmalarındayım galiba... Diyeceğim odur ki, David Fincher'in filmlerini değil izlemek, düşünmek bile ilaç gibi gelir bana. Of, bakar mısın yazarken yazarken nereden nereye geldim. Sanırım içimdeki benle kavga edeceğim gene... Yaa, insan olma çalışmalarım böyleyken böyle işte.
2011
Dövüş klübü hayatımın filmi David fincher da bir deha bence.Her filmini izledim hepsi onun anlatım gücüyle farklılaşıyor cidden..
YanıtlaSil