İstanbul’daydım. İş görüşmem bitmişti. Karaköy’den tarihi metroya bindiğim gibi, ver elini Galata, demiştim. İtiraf etmeliyim ki, son zamanlarda ne vakit yolum bu tarafa düşse, 500 yıllık Galata Mevlevi dergahına uğramayı vazife edinmiştim. İlk gittiğimde öğrenmiştim, Divan Edebiyatı’nın büyük ozanı Şeyh Galip’in türbesi bu dergahın içindeydi. Ayrıca bu mekan büyülemekteydi beni. Başımı döndüren, hoş bir illüzyon geçirmekteydi. İstanbul’un o keşmekeşi arasından, bir kapıyla, bambaşka bir dünyaya ışınlanlandığımı hayal ettirmekteydi. Galata Mevlevi dergahı, eski mezar taşları, ağaçları, çeşmesi, sessizliği ve elbette ne vakit çilehanesine girsem, yüreğimi titreten ney sesi eşliğinde biteviye dönmekte olan, çilesini doldurduğunu hayal ettiğim üçboyutlu hologram semazeniyle her defasında beni fena halde etkilemekteydi.
Yooo. Kararlıydım. Bu kez Çilehane’ye uğramayacaktım. Rotamı İstiklal Caddesi’ne çevirdim. Erimiş karların şıpırtısında koşar adım yürüdüm. Yolun solundaki Olivya Sokağı’na girdim. Hava soğuktu. Ayaz ısırıyordu. Aldırmadım. Tabelasında, kahve fincanı üzerinde duran bir manda resmedilmiş olan “mandabatmaz”’ın dış kapısı önündeki küçük taburelerinden birine yerleştim. Hemen kahvemi söyledim. Daha önce tecrübe etmiştim. Bu kadar ucuza, bu kadar güzel Türk kahvesi başka hiçbir yerde içmem mümkün değil.
Gönül ne kahve ister ne kahvehane…. Gönül muhabbet
ister. Kahve bahane, demedim. Sevdiğim kahvehanede, sevdiğim kahvemi içtim. Gönlüm,
boşver muhabbet etme, sinemaya git, dedi.
6 ila 15 Aralık arasında İnsan Hakları Film Günleri vardı. Kahvemi
hüplettiğim gibi, sinemaya daldım. Seyredeceğim ilk filmin adı Tepelerin
Ardında’ydı. Gösterimler ücretsizdi. Salona geçtim. Koltuğa oturdum. Tam o anda sinemanın ışıkları karardı. Film
başladı. Bu kez beyaz
perdenin o muazzam illüzyonuyla filmin mecrasına aktım. Ben artık
Romanya kırsalında bir Ortodoks manastırındaydım….
bakınız kahvenizden ne düşürüverdim aklıma...
YanıtlaSil-bir milyonuncu takip kişinize 'mandabatmaz'lı türk kahvesi sözü verin 3029 kişi bekleyeyim :))
bir milyonuncu takip kişisi ile mandabatmaz'lı türk kahvesi sözü vereyim öyle mi? tamam. söz:)
Silbu uç bir kurmaca oldu yalnız; ama olsun ben sözümü aldım :))
SilVay be :) İyimiş
YanıtlaSilŞahaneydi Büşra:)
SilAkıl, ruh, gerçek, mana...varlığımızda mevcut tüm duyularımızla yaşamaktır anlattıklarınız, Hayal Kahvem :)
YanıtlaSilve hayal elbette rabia. hayal etmeden olmaz:)
SilMevlevihâne'nin önünden yıllarca geçmiş olmama rağmen bendenize kapısı hiç açmadı 1-2 yıl öncesine kadar. Niyetim kuvvetli değildi muhtemelen ve elbet nasip değildi. Tam da tasvir ettiğiniz gibi bir hissiyâtla sarsılmıştım ilk girişimde. O keşmekeşin içinde apayrı bir âlem. Şükür :)
YanıtlaSilşu ahir ömrümde kimbilir kaç kez galata'ya gitmişimdir. hep istanbul'a gittiğimde uğrasam derdim. unuturdum.
YanıtlaSiloysa galata mevlevihanesi'nin önünden kaç kez geçtiğim halde farketmemişim.
geçtiğimiz haziran'da birden karşıma çıktı. arkamdan bir el beni itti. kapı açıktı. girdim. aslında ayrı bir yazı konusu bu sessiz ve sonsuz. sadece hayalperest değil aynı zamanda hurafeperest bir bünyeye de sahibim:)
du bakalım... belki bi gün becerir anlatabilirim.
Hurafe değildir o haşâ:)
YanıtlaSilSizin kısmetinizde o kapıdan girmek Haziran'mış. Daha güzel kapılar da açar inşaallah.
amin.
Silİstanbul demek benim için kızım ve damadım demek,,gönül hep kapılarına yığılır kalır özlemle,,
YanıtlaSilkar soğuk kalksın, gidip kokusuna hasret kaldıklarıma sarılayım bir,Mandabatmaz'a da kesin uğrarız artık,,keyifler olsun, işlerin yolunda gitsin)))
mutlaka gidin derim ozgrkdn, galata mevlevihanesi'ni ziyaret etmeyi sakın unutmayın ama olur mu?
Sililla gidin derim:)
Siz bir şeyler yazınca seviniyorum biliyor musunuz?
YanıtlaSilsahi mi? çok sevindim nonethlessh. işim biter bitmez bir şeyler yazmaya niyetlendim. teşekkür ederim:)
SilGerçekten... Siz hep yazın ben okurum...
Sil