Ezop'un meşhur Altın Yumurtlayan Tavuk hikayesini bilirsiniz değil mi?
Hani , adamın biri pazardan tavuk satın almış. Bir bakmış ki o ne, her gün bir tane altın yumurta yumurtlamıyor mu? Ooo! Sevinçten havalara uçmuş. Çok talihli olduğunu düşünen adam, altın yumurtayı her gün kuyumcuda paraya çevirmeye başlamış. Gün be gün zenginleştikçe zenginleşiyormuş. Daha fazla altın yumurta sahibi olmak için nasıl sabırsızlanıyormuş anlatamam. Keseyim şu tavuğu, bütün altınlara hemen bugün sahip olayım, demiş.
Dediğini de yapmış. Almış bıçağı... Kesmiş tavuğu... Bir de ne görsün? Tavuğun içinde altın maltın
yok. Pişman olmuş. Lakin iş işten geçmiş.
Yunan hikayecisi Ezop M.Ö 630 yıllarında yaşamış. Şimdi M.S 2018 yılının ilk günlerini yaşamaktayız. İnsan denen canlı ne yavaş evriliyor değil mi? Dile kolay, iki bin altı yüz sene geçmiş. O günlerden bu günlere, Ezop'un hikayesinde misal gösterilen aç gözlü, sabırsız, olanla yetinemeyen, nankör, minnetsiz, doyumsuz, sömürürcesine almak isteyen insan tiplerine neden acaba halen denk gelmekteyiz?
İlhan Selçuk'un bir köşe yazısı aklıma geldi. Yazısı "Yaşamak nedir?" sorusuyla başlıyordu.
"Balık için yüzmektir, yılan için sürünmektir, kuş için uçmaktır. Kimsenin aklına "Kuş neden uçuyor? diye soru gelmez; "Balık neden yüzüyor?" ya da "Yılan neden sürünüyor?" diye bir soru işareti çoğu kişinin aklını kurcalamaz. Aslanın geyik yavrusunu parçalaması, panterin karacayı kovalaması kimseyi şaşırtmaz; hayvanların hayvan gibi yaşaması doğanın yasası sayılır. Peki, insanın insan gibi yaşamak istemesi neden çoğu kişiyi şaşırtıyor?" diyordu.
"İnsan birdenbire insan olmadı ki!.. Yazılı tarihlerden önceki dönemleri bir yana bırakalım; geçmişin karanlıklarından aydınlığa dönüşümün insanlık serüvenini izlediğimizde, insanın insanlaşması için ne çabalar harcandığını, ne emekler verildiğini, ne güçlükler çekildiğini görmek kolaydır." diyordu. İnsanın insanlaşmasında, emeğin sömürüsüyle kurulan uygarlıkların sonra sömürüsüz uygarlıklara nasıl yöneldiğini, savaşlar, talanlar, yıkımlar, başkaldırmalar, devrimler sürecine nasıl girildiğini, tarım devriminden sonra sanayi devriminin patlamasıyla insanın insanlaşması yolunda adım adım nasıl yürüdüğünü anlatan yazar, "Hiç durmadı insan, insanlaşma yolunda... Ve durmayacak. "diye sözlerine devam ediyordu.
"İnsanın insanlaşma dönüşümünde çaba göstermesi, varoluşun doğasındandır. İnsanoğlu özgürlüklerini genişletmek ister, demokrasiyi derinleştirmek için çabalar, tüm devrimlerin kazanımlarını savunmak ve sosyal adalete doğru yeni atılımlarla yürümek insanın öylesine doğasındadır ki bu tutum ve davranışlar, balığın yüzmesi, kuşun uçması, karıncanın çalışması, ipekböceğinin kozasını örmesiyle eşanlamlıdır. "İnsan gibi yaşama"ya yönelmek veya yönelmemek bizim elimizde değildir; bu yoldaki engelleri aşmaya çabalamak, varoluşumuzun bilinci ve mutluluğumuzun gerekçesidir.
Ama insanın insanlaşmasına karşı çıkanlara ne diyelim? Tarihin hangi döneminde insanın insanlaşmasına karşı çıkanlar olmamış ki? Bu da doğaldır, evren diyalektiğinin gereğidir; keltenkelenin ya da yılanın niçin süründüğüne şaşıyor muyuz?"
"Balık için yüzmektir, yılan için sürünmektir, kuş için uçmaktır. Kimsenin aklına "Kuş neden uçuyor? diye soru gelmez; "Balık neden yüzüyor?" ya da "Yılan neden sürünüyor?" diye bir soru işareti çoğu kişinin aklını kurcalamaz. Aslanın geyik yavrusunu parçalaması, panterin karacayı kovalaması kimseyi şaşırtmaz; hayvanların hayvan gibi yaşaması doğanın yasası sayılır. Peki, insanın insan gibi yaşamak istemesi neden çoğu kişiyi şaşırtıyor?" diyordu.
"İnsan birdenbire insan olmadı ki!.. Yazılı tarihlerden önceki dönemleri bir yana bırakalım; geçmişin karanlıklarından aydınlığa dönüşümün insanlık serüvenini izlediğimizde, insanın insanlaşması için ne çabalar harcandığını, ne emekler verildiğini, ne güçlükler çekildiğini görmek kolaydır." diyordu. İnsanın insanlaşmasında, emeğin sömürüsüyle kurulan uygarlıkların sonra sömürüsüz uygarlıklara nasıl yöneldiğini, savaşlar, talanlar, yıkımlar, başkaldırmalar, devrimler sürecine nasıl girildiğini, tarım devriminden sonra sanayi devriminin patlamasıyla insanın insanlaşması yolunda adım adım nasıl yürüdüğünü anlatan yazar, "Hiç durmadı insan, insanlaşma yolunda... Ve durmayacak. "diye sözlerine devam ediyordu.
"İnsanın insanlaşma dönüşümünde çaba göstermesi, varoluşun doğasındandır. İnsanoğlu özgürlüklerini genişletmek ister, demokrasiyi derinleştirmek için çabalar, tüm devrimlerin kazanımlarını savunmak ve sosyal adalete doğru yeni atılımlarla yürümek insanın öylesine doğasındadır ki bu tutum ve davranışlar, balığın yüzmesi, kuşun uçması, karıncanın çalışması, ipekböceğinin kozasını örmesiyle eşanlamlıdır. "İnsan gibi yaşama"ya yönelmek veya yönelmemek bizim elimizde değildir; bu yoldaki engelleri aşmaya çabalamak, varoluşumuzun bilinci ve mutluluğumuzun gerekçesidir.
Ama insanın insanlaşmasına karşı çıkanlara ne diyelim? Tarihin hangi döneminde insanın insanlaşmasına karşı çıkanlar olmamış ki? Bu da doğaldır, evren diyalektiğinin gereğidir; keltenkelenin ya da yılanın niçin süründüğüne şaşıyor muyuz?"
o hikaye beni oldukça etkilemişti küçükken :( fakat gerçekten dediğin gibi, günümüzü bir şekilde anlatan hikayeler bunlar
YanıtlaSilBüşra, masallar yüzyıllardan süzülüp geliyor ve muhtelif insan hallerini anlatıyor. Masalların anlattıkları her devirde geçerli oluyor.
SilOfff of, derin felsefi cümleler....
YanıtlaSilSence insan olmayı başaran kişi yüzdesi nedir?????
Dün izlediğim Wonder Woman filmi fantastik ve epik bir filmdi ve insanların sevgi ile kötülük arasındaki tercihini anlatıyordu.....
Heyy! Fantastik filmlere geçiş yapmana sevindim doktorcum:)
SilAhahahaha salak ezop
YanıtlaSilHayırdır Sonsuz? Ezop'la bi meselen mi var?
Sil