Erhan abi, sigarasından derin bir nefes çekti, dumanını hohlaya hohlaya havaya savurunca, Zagor maceralarındaki kızılderililerin dumanla haberleşmesi gibi irili ufaklı halkacıklar rüzgarın ritmiyle uçuşuverdi. Tabağında duran bardağı ince belinden kavradım. Çayımı hüpletirken, son yıllarda pala bıyığıyla sakalı iyiden iyiye aklaşan Erhan abinin gözlerinin içine merakla baktım. Eee, sonra ne oldu abi, diye sordum. O zamanlar küçük şehirlerde kız arkadaşımla bir otele gidip kalamazdım, diye kaldığı yerden devam etti. Hele Anadolu'daki kasaba otellerinde falan hiç mümkün değildi. İyi ama bizim şantiyeler hep taşrada. Eee, İstanbul'dan kız arkadaşım geliyor. Gönül'le sonra evlendik lakin o zamanlar bekarız. Her otelde evlilik cüzdanı soruyorlar. Ne yapacaz?
Bıyıklarını burarak muzip muzip gülümsedi. Kaçın kur'asıyız kızım biz. Bulmuştum bir numara elbette, diye sözlerine devam etti. Resepsiyona koltuğumun altında seccadeyle girip, önce kıblenin yönünü soruyordum. Vakit kaçmasın, hemen namazımı kılayım, sonra yengenle kalacağımız bir oda verirsin, diyordum. Resepsiyon görevlisi, abi kıble şu tarafta, isterseniz odanızın anahtarını vereyim, namazınızı odanızda kılarsınız, diyordu. Evlilik cüzdanını ya sormayı unuturlar ya da böyle dini bütün insanlarda sahtekarlık olmaz diye düşünüyorlardı. Gönül'le arada yad ederiz o günleri... Hey gidi gençlik, deriz. Ne muhteşem günlerdi.
Moskova'da bir kurumsal müşterimin şantiyesindeydim. Erhan abi'yi yıllardır tanırım. Tatlı ve muzur bir abimizdir. Anılarını defalarca, ama her seferinde ilk kez duyuyormuşum gibi dinlemişimdir. Hele Gönül ablayla yaptıkları kaçamaklarla ilgili muhabbetine hiç doyamam.
Diyeceğim odur ki; bir ay önce bir müşterim Moskova'nın kuzeyinde şantiye kurunca, mühendislik sigortalarının risk değerlendirmesini yapmak amacıyla şantiyeye gitmiş, ertesi gün dönmüştüm. Moskova'yı gezme fırsatı bulamamıştım. Cuma günü şantiyede makine kazası olduğu ve iki işçinin yaralandığı haber verilince ilk uçağa bilet aldım. Hemen valizime bir kaç eşya attım. Tam evden çıkarken, hayal kahvem'deki hayalim aklıma geldi. Yooo, dedim. Yok artık. Nasıl yani?
Biliyorum inanmayacaksınız bana. Lakin yalanım yok hayalim çok. Vallahi ben bugün Puşkin Müzesi'nde Vincent Van Gogh'un Hapishane Avlusu tablosundaki mahkumları ve o kasvetli dünyanın içinden göğe doğru yükselen iki beyaz kelebeği gördüm.
Not- Yazıyı hızlı hızlı telefonumdan yazdım. Memlekete dönünce güzelleştirip servise sunacağım. Şimdilik durum böyleyken böyle diye haber edeyim dedim. Soranlara gurbetten mahsus selam ederim.
Görünce bir an üşüdüm :) Moskova'da kış başkadır diyorum...
YanıtlaSilBen de üşüdüm Bolat:) Lakin nedendir bilmiyorum, üşümeyi seviyorum...
SilMoskova deyince aklıma hep kar kış soğuk geliyor.Filmler, kitaplardan öyle öğrenmişim:)