Bazan yazdığım yazılarda, eşyanın ruhu olduğuna inandığımı, yaşamımdan örnekler vererek anlatıyorum. Biliyorum yazdıklarıma inanılmadığı gibi, ayrıca bana bıyıkaltı gülünüyor. Bazan alınmıyor değilim, alınıyorum tabi. Yazdıklarım yalan değil ki. Koca koca yazarların yazdıkları romanlarda, eşyalar üzerine kurdukları fantazileri okuduğumda, ben neden onlara inanıyorum peki? Mesela ayna... Ayna, her bakana efsunlu gelmez mi? Büyülü bir eşya değil midir? Aynanın gösterdiği sahiden gerçek midir? "Eşya işte, ne olacak?" diye küçümsenen ayna hakkında, bakalım üç yazar kitaplarında neler yazmışlar?
Avusturyalı yazar Elias Canetti tarafından yazılan Kendini Beğenmişliğin Komedisi, 1950 li yıllarda basılmıştır. Bir ülkede devlet aynaları yasaklar. Bunun üzerine tüm aynaların kırılması emredilir. Amaçlanan insanlığın kendini beğenmişliğine son vermektir. Başlangıçta herkes bunu onaylar. Aynalar kırılır sahiden. Bir süre sonra insanlar yüzlerine bakmak istemeye başlarlar. Ayna parçaları karaborsada satılır. İnsanların aynalarda kendilerini seyredeceği randevuevleri kurulur. Sonunda bir halk ayaklanması olur. Aynalara konan yasak kalkar. Her şey eski haline döner.
Aşkın Güngör’ün Gohor Kıyametten Sonra adlı kitabının sonlarında ayna ile ilgili bir bölüm vardır. Burada konu edilen ayna, Akıl Aynası olarak isimlendirilmiştir. Akıl aynasına bakmayı bilenler, yüreklerindekileri aynada rahatça görebilmektedirler. Akıl aynasında görülenler yaşayan ve ölen sevilenlerdir. İnsan, bu aynaya baktıkça, yüreğinde sevgi diye adlandırılan ısının her görüntüde yoğunlaşmasının, yüreğinden taşacak hale gelmesinin keyfini sürerek aynadakileri seyreder. Hatta istenirse suya batar gibi bu aynaya girilebilir ve insan sevdiklerine dokunabilir.
Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ında, bir Beyoğlu haydutunun, işletmesinin girişindeki geniş hole, İstanbul resimleri çizilsin diye bir resim yarışması açtığından söz edilir. İki ressam bu yarışmaya katılır. Aralarına bir perde gererek karşılıklı iki duvara resim yapmaya başlarlar. Birbirerinin ne çizdiklerini görmezler. Görkemli bir açılış töreninde, ortadaki perde kaldırılır ki, bir duvarda şahane bir İstanbul resmi, diğer duvarda ise bu resmi, gümüş şamdanlar ışığında, olduğundan daha güzel gösteren bir ayna olduğu görülür. Yarışmayı aynayı koyan ressam kazanır. Romanda resim ile ayna arasında esrarengiz bir durum olduğu yazılır. Sözgelimi resim ve aynaya arka arkaya bakanlar, resimde gördükleri bazı objeleri, aynaya kafalarını çevirip baktıklarında hareketli görürler. Aynı eşyaya bir resimde bir aynada baktıklarında, resmin aynadaki hali tuhaflaşır ve bakanın kafası karışır. Hatta bir Beyoğlu komiseri resimde çizilen bir adamı, aynada gördüğünde aradığı bir katile benzetmiş de resmi yapan adamı sorguya çekmiştir. Sonunda bir kavgada ayna kırılınca aynanın gizemini öğrenmek mümkün olmaz.
Yoo.. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalındaki, cadı üvey annenin aynaya: "Ayna ayna, güzel ayna! Söyle benden daha güzel kim var dünyada?" diye sorduğuna... Aynanın da ona cevap verdiğine... Cadı üvey annenin, aynanın cevabına çok kızıp tahammül edemediğine... Aynanın kendisinden daha güzel olduğunu söylediği Pamuk Prensesi öldürmek üzere ormana gönderdiğine.... Hiç ama hiç girmeyeceğim şimdi... Aynalar hem konuşuyor hem de yalan söylemiyor öyle mi? Aaaa! Şaştım vallahi!
Keyifle okudum ve tabii gururla:)
YanıtlaSilSanırım Harikalar Diyarı'ndaki macerasını hemen herkesin bildiği Alice'in Aynalar Ülkesinde adlı macerasını da ekleyebiliriz bu yazıya. Orada Alice aynadan geçerek Aynalar Ülkesi'ne girer ve yine Lewis Carrol'un benzersiz hayal gücüne tanık oluruz. Yine aynaların fazlaca gündemde olduğu bir diğer kitabım da Kayıp Ruhlar Kulübü adıyla yazılmakta şu anda. İnşallah bir gün onu okumanız da kısmet olur.
Aşkın Güngör'e tüm alçakgönüllülüğü ile Hayal Kahvem'e yorum yazdığı için çok teşekkür ediyorum. Bu arada yeni kitap yazdığını öğrenmiş olduk. Sabırsızlıkla bekleyeceğim tabi..
YanıtlaSilHem de ayna ile ilgili... Ne güzel!