Son zamanlarda eski günlerde olduğu gibi tekrar kolonya hayatımıza girdi. Kolonya ikram edilince, verdiği koku ve serinlik hissinin bambaşka bir anlamı olduğunu Masumiyet Müzesi’ni okuyunca fark etmiştim. Romanda anlatılan, daha önce dikkat etmediğim, adeta bir nevi küçük kolonya törenlerini, tek tek gözümün önünde canlandırınca, anlatılanlar hiç de bana yabancı gelmemişti. Kolonya ikram edilen kişilerin, yaptıkları bu aynı hareketleri, çoğu kez ben de gözlemlemiştim.
- Dikkat edilirse görülecek ki, ikram edilen kolonyayı insanlar ellerine, alınlarına, yanaklarına kutsal bir sıvı gibi istekle, hatta umutla sürüyorlar.
- Kimileri ellerine dökülen kolonyayı bileklerine sürüyor. Koklarken nefes darlığını yenen biri gibi nefeslerini derin derin içine çekiyor ve sonra arada bir uzun uzun parmaklarının ucunu kokluyorlar.
- Kimileri kolonyayı çok az alıyor. Zarif hareketlerle sanki avuçlarının içinde hayali bir sabun varmış da ellerini içinde yuvarlaya yuvarlaya sabunu köpürttürüyormuş gibi yapıyorlar.
- Kimileri ise bolca kolonya alıyor. İki avucunu susuzluktan ölen biri gibi açıyorlar da kolonyayı kana kana su içen biri gibi neredeyse hırsla yüzlerine sürüyorlar.
- Kimisi ise, romandaki kahraman Kemal gibi, kendi sırası geldiğinde, avuçlarını sabırsızlıkla açıyor. Sevgilisinin kolonya dökmesini beklerken, bir an göz göze geliyorlar. O zaman ilk bakışta birbirlerine aşık olan bir çift gibi derin derin birbirlerine bakıyorlar. Eline dökülen kolanyayı koklarken avuçlarına hiç bakmıyor ve gözlerini sevgilisinin gözlerinden hiç uzaklaştırmıyor.
- Kimileri ellerine dökülen kolonyayı bileklerine sürüyor. Koklarken nefes darlığını yenen biri gibi nefeslerini derin derin içine çekiyor ve sonra arada bir uzun uzun parmaklarının ucunu kokluyorlar.
- Kimileri kolonyayı çok az alıyor. Zarif hareketlerle sanki avuçlarının içinde hayali bir sabun varmış da ellerini içinde yuvarlaya yuvarlaya sabunu köpürttürüyormuş gibi yapıyorlar.
- Kimileri ise bolca kolonya alıyor. İki avucunu susuzluktan ölen biri gibi açıyorlar da kolonyayı kana kana su içen biri gibi neredeyse hırsla yüzlerine sürüyorlar.
- Kimisi ise, romandaki kahraman Kemal gibi, kendi sırası geldiğinde, avuçlarını sabırsızlıkla açıyor. Sevgilisinin kolonya dökmesini beklerken, bir an göz göze geliyorlar. O zaman ilk bakışta birbirlerine aşık olan bir çift gibi derin derin birbirlerine bakıyorlar. Eline dökülen kolanyayı koklarken avuçlarına hiç bakmıyor ve gözlerini sevgilisinin gözlerinden hiç uzaklaştırmıyor.
Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi adlı romanında kolonya ikram etmenin, otobüs yolculuklarında muavinin tek tek bütün yolculara ikram etmesi gibi, evde de televizyon etrafında toplanan insanların bir cemaat oluşturduğunu, aynı kaderi paylaştıklarını, her akşam aynı evde aynı televizyonu seyretmelerine rağmen, hayatın aslında bir serüven olduğunu ve hep birlikte bir şey yapmanın güzelliğini hissettirdiğini söyler.
İstersen, son günlerde hayatımıza yeniden giren kolonya avuçlarına dökülünce, insanların neler yaptığını bundan sonra daha dikkatle izle... Bakalım küçük kolonya törenleri ve ikram sonrası insan halleri, sende de hayatın aslında bir serüven olduğunu ve hepbirlikte bir şey yapmanın güzelliğini hissettirecek mi? Peki, farkında mısın? Sen nasıl davranıyorsun acaba, senin avuçlarına kolonya dökülünce?
=)=)çok güzel bi paylaşım olmuş canım...okuyorum masumiyet müzesini daha kolonyalı bölüme gelmemişim demekki:)
YanıtlaSilMerhaba Pofiş.. Hımm! Geç kalmışsınız Masumiyet Müzesi'ni okumak için:) Ne kadar oldu çıkalı oysa.. Sanıyorum 427 mi 477 mi sayfalardaydı kolonya başlıklı bölüm. Ama benim yazdığım gibi değil tabi.. Kemal Füsün'un annesini, babasını ve Füsun'u anlatıyor.. Ben ise genelledim yazdıklarını. Hoş bir romandır Masumiyet Müzesi. Ayrıntı dolu... Takıntı vaziyetleri... Ve tutku tabii... Bazı yazarlar, bunlar hayatımızdaki küçük ayrıntılar olsa da, farketmediklerimizi farketmeyi sağlıyorlar.
YanıtlaSilKüçük şeyler... Ama yaşamı güzelleştiren enstantaneler... Seviyorum ben küçük ayrıntılarla uğraşmayı...Sizin de hoşlanmanızdan ve benimle paylaşmanızdan memnunluk duydum. Sağolun.
Adetlerimize nereden girmiştir bu limon kolonyası bilmem..mevlütlerde de gül suyu serpilir. Nedendir onu da bilmem. Bilmiyorum ama araştıracak kadar da merak etmiyorum. Anlatan olursa dinlerim.
YanıtlaSil* Bir arkadaşım var. Evine giderim daha yerime oturmadan bir telaşla aranır, kolonyayı bulur, öyle bir boca ederki yere dökülmesin diye ikinci avucumu da destek yaparım. Üstüme dökülmesin .. çantama değmesin yerlere de dökülmesin..ee avucumda onca kolonya duruyor ne yapacagım..ellerim kolonya ile yıkanır. Pismiyim mikroplumuyum benden iğreniyormu acaba..ister istemez iğrenç birşeye bulanmış gibi ellerimi silkelerim.. yüzüm sirke satar bu arada..evine ikinci gidişimde aynı tiyatro oynanır.
Alma..kabul etme diyeceksiniz. Onuda yaptım hiç merak etmeyinn..ama olmadı. Kıyamıyorum.
Sanki misafirperverliğinin en keyifli kısmını elinden almışım gibi mahzun oluyor şaşırıyor anlayamıyor.. hakarete uğramış, refüze edilmiş insanların mazun kırgınlığını yansıtıyor yüzü. Öyle saf öyle kırılgan kalakalıyor.. elinden oyuncağı alınmış çocuk saflığında şaşırıyor.
* Bir de babamın kolonya ikramı vardır ki o çok hoş.
Önce kolonyanın tıpasını gayet ince bir iğne ile deler ki ince aksın. Bir de önceden kolonyanın yarısını başka şişeye alıp üstünü su ile doldurur. Olurmu sana sulu kolonya. Bazen de suyunu cok kaçırır. Yada kolonya azaldıkça üzerine su ilave edildiği için kolonyalığı kalmamış olur. Bu onun özel kolonyasıdır.
Nazının geçtiği kişilere ondan ikram eder. Ama delik ince olduğu için kimsenin eline damlayamamıştır bile.. insanlar şaşkın ellerine bakakalırlar. annem uyarır babamı öyle zamanlarda. Babam da derki.
- Hadeee...emekli işi okadar olur..
İnsanlar saygıyla bir şey diyemezler. Onun üzerine bir sefer daha ikram yapar istemeye istemeye..bir iki damladır akan bu sefer
- yıkanmalık degil bu koklamalık der..
gülüşülür..Ben devreye girer.. buzdolabından çıkardığım gerçek kolonyayı yaz sıcagında buz gibi ikram ederim. Adet yerini bulmuştur. Babamsa;
-Kızım bol bol dökme..idareli kullan diye bağırınmaktadır. Tiyatro işye.. gülünür.:)
Nasıl güzel ve uzun yorum olmuş. Bayıldım!
YanıtlaSilHer yazılan gözümün önünde canlandı, hayal gücünüze inanamadım:)
SAyın Vildan Hanım.
YanıtlaSilBen de nacizane bir şeyler karalamak istedim.
Diyorum ki erkeklere kolonya ikram etmesinler.
Ziyarete giderken insan üstüne başına özen göstermezmi. Traşımı olmuş, losyonumu sürmüşüm.
Şimdi gerek varmı kolonyaya. Yok tabi.
Gittiğim evde önce ayakkabılarımı çıkarttırırlar ki buna sinir olurum.
Sonra ayagıma bir terlik verirler kimbilir kaç kişinin ayağına girip çıkmıştır.
Kendi terliğimi yanımda götürsem abes kaçar.(Delikanlıyım ya)
Ayagımdaki terliği giyen ayaklar gelir aklıma huzursuz olurum.
Ardından hemen kolonya gelir ki artık allah ne verdiyse almak zorundasınızdır.
Çogu limondur ama limonu uçunca ardında bir vanilya kokusu bırakır (vanilyalı muhallebiden de nefret ederim zaten).
Yada limonunda bir demir ve pas kokusu vardır nasıl kazanda bekledi ise fenalık verir bana.
Limonu ucunca elinde pası kalan kolonya düşünsenize. Misafirlik bundan daha da zehrolabilirmi? Oluurrrr...
Meyvalar yendikten sonra tekrar devreye giren o kolonya sayesinde tabii ki.
Ege yürelerinde başka kolonyalar da kullanılır..
Altın damla (parfüm kıvamındadır)
Zeytin kolonyası, Esmen kolonyaları gibi.
Ne yapalım böyle..
Merak etmeyin ben bu deveyi güdüyorum bu diyardan gitmememek için..Çünkü seviyorum insanımı.. onlarda olmasa ben kimi kime şikayet edeceğim :)
Saygılarımla