13 Aralık 2010 Pazartesi

Her Gün Yazı Yazmak Kolay Bir Şey Mi?

Hergün Hayal Kahvem’e yazı yazma gayreti içindeyim ya… Her gün yazı yazmak kolay bir şey mi, Allah aşkına? Bu gün gene ne yazsam acaba diye düşünürken, Sevgili Aziz Nesin’in Fantiko adlı öyküsü geliverdi aklıma... Bakın hikaye şöyle:

Bir vakitler, ülkenin birinde, yaşlı bir yazar yaşarmış. Çalıştığı gazetesindeki köşesine, her gün yazılar yazarmış. Son zamanlarda yaşadığı ülkede artık onu önemseyen, yazdıklarına kulak asan pek yokmuş. Nasıl etsem de okuyucuların ilgisini çeksem diye her gün kara kara düşünür dururmuş. Gene bir gün böyle masasına oturmuş. Eline kalem ve kağıt almış. Hani insan ne yapsam, ne yazsam acaba diye düşünürken, önündeki kağıda, anlamsız şekiller çizer ya… Bizim yaşlı yazar da, kafasında yazacak bir konu olmadığından, önündeki kağıda önce bir yelkenli kayık resmi çizmiş. Sonra adını yazmış. Ne yazsam acaba yarın için diye düşünürken, bu kez kendi adını büyük harflerle yazmaya başlamış. Sonra yazdıklarının içini kurşun kalemle karalamış. Önündeki kağıt karalamayla dolunca, halen aklına bir konu gelmediği için olsa gerek, sinirlenmiş, kağıdı fırlatmış atmış. Yeni bir kağıt almış. Önce kareler, üçgenler, yıldızlar filan çizmiş. Sonra bilinçsizce kağıdın üzerine özenle bir F harfi kondurmuş. Sonra içinden geldiği gibi, önce bir A harfi koymuş F harfinin yanına… Sonra bir güneş ve bir yürek resmi yapmış mesela... Kağıdın orasına burasına da gelişigüzel harfler kondurmuş. Bir F, Bir A, bir N… Sonra bir T harfi, bir İ harfi… Bu arada halen, ne yazsam, ne etsem diye düşünmeye devam ediyormuş. Kağıdın üzerine bir K, bir O yazmış… Sonra da at kuyruğuna benzer bir şey çizmiş. Ne yazsam diye düşünmeye devam ederken, birden çiziktirdiği harfleri yan yana getirip okumuş: F – A – N – T – İ – K – O Bir daha okumuş: Fantiko.. Birden büyük bir sevinç duymuş. Gazeteye ne yazacağını sonunda bulmuş.

Ertesi gün, yazarın gazetedeki Fantiko yazısı çok ilgi toplamış. Yazıya göre Fantiko çok kötü bir şeymiş. Herkes Fantiko nedir diye birbirine soruyor, gazeteyi okumayanlar gazeteyi arayıp buluyor ve Fantiko başlıklı yazıyı okuyorlarmış. Kimse Fantiko'nun ne olduğunu bilmiyormuş bilmemesine ama herkesin hemfikir olduğu konu, Fantiko’nun çok ama çok kötü bir şey olduğuymuş. Birkaç gün sonra aynı yazar, gazetesindeki köşesinde “Fantiko nedir?” başlıklı, okuyana korku geçiren bir yazı daha yazmış. Yazıya göre Fantikocular çok tehlikeli insanlarmış. Şeytandan bile beterlermiş. O yazar her gün Fantikocular üstüne yazı yazmaya devam etmiş. Yazılar o kadar ilgi toplamış ki, diğer yazarlar da Fantiko üzerine yazı yazmaya, insanlar sürekli bu konuyu konuşmaya başlamışlar. Gündengüne Fantiko korkusu ülkede yayılmaya başlamış. İlk yazan yaşlı yazarın ünü de artmış tabii bu durumda.. Bu üstün yazar kurtarıcı gibi görülmeye başlamış. Bu tehlikeyi görüp de ilk anlatan olmasaydı, bu korkunç tehlike ile koyun koyuna yaşayacaklardı, öyle değil mi? Fantiko veremden, vebadan, tifüsten bile daha tehlikeliydi çünkü. Bununla kalsa iyi, üstelik Fantiko bulaşıcı bir şeydi. Bir Fantikocu bin kişilik bir yere girse,o bin kişi bir dakika içinde Fantikocu olabilirdi. Bunun için Fantikocunun bir esnemesi, bir soluk alıp vermesi yeterdi. Hele bir hapşırsa değil bin, onbinlerce kişiyi Fantikocu yapması işten bile değildi. O halde tüm Fantikocuların yok edilmesi gerekir tabii ki. Böyle düşünülmeye başlanmış.

Artık her gün insanlar tetikte beklemeye başlamışlar. Üstat yazar, bir gün "Fantikodan nasıl korunulur?" başlıklı bir yazı yazmış. Yazıya göre, ne kadar çok göz kırpılır, baş titretilirse ve ayaklar yerden kaldırılmazsa o kadar Fantikodan korunulurmuş. O ülkede herkes, kendilerine Fantikocu denmesin korkusuyla ayaklarını sürerek yürümeye, göz kırpmaya ve baş titretmeye başlamışlar. Kimin Fantikocu kimin olmadığı anlaşılmıyormuş tabii bu durumda. Bunun üzerine yazar köşesindeki yazısında, Fantikoculardan farklı olmak için, her ayak sürtmede bir yandan da diz büküp “Huta – Hata- Hap!” diye sesler çıkarması gerektiğini yazmış. Artık ülkede sürekli bu sesler duyulmaya başlamış. Eğer böyle yapmayan ya da yanlışlıkla “Hopa- Hupa- Hop!” diye sesler çıkaran olursa hemen yakalanıyormuş.

Üstat yazar borçlarını ödememek için, borclu olduğu herkesi Fantikocu olmakla suçlamaya başlamış. Çok kişinin çıkarına gelen, işine yarayan bu yöntem hemen o ülkede yayılmış tabii… Kiracılarını evden çıkarıp yeniden kiralamak isteyenler sözgelimi, kiracılarının Fantikocu olduklarını ihbar etmeye başlamışlar. Kira vermek istemeyen, bedava oturmak isteyen kiracılar da ev sahipleri için Fantikocudur demeye başlamışlar. Herkes kendilerine Fantikocu denmesin diye birbirini Fantikocu olarak suçlamak durumunda kalmışlar. Kim atik davranırsa kazanır olmuş. Artık Fantikocuların ne zaman, nasıl ve neyin kılığına girdiği anlaşılmaz olmuş. İşte tam bu sırada , üstat yazarın Fantikocu dediklerinden biri “Fantikocular, Fantikocu oldukları anlaşılmasın diye, Fantikocu düşmanı kılığına girerler. İşte Fantikocu!” diye üstat yazarı göstermemiş mi? 
Fantikocu yazar, "Fantiko diye bir şey yok, ben uydurdum," diyememiş. Bu durumda üstatlığı kalmazmış çünkü. "Fantikocuyum" dese, kendisi kalmayacakmış doğal olarak. O sebepten “Ben mi Fantikocuyum? Ben mi?” diye kekelemeye başlamış. “Ben mi Fantikocu olacağım, bakın halime de bir söyleyin, benim kılığımda Fantikocu olur mu hiç?” demiş. Ondan sonra da dizlerini büküp, göz kırparak, başını titreterek, " Huta – Hata – Hup – Huta – Hata – Hup!" diye inlemeye başlamış.

Şimdi bu öykü nereden mi aklıma geldi? Ne bileyim? Geldi işte... Bu anlatılanlar hiç mi yabancı gelmedi size? Yok canım.. Bildiğim kadarıyla Aziz Nesin bu öyküyü 50 sene filan önce yazmış. Düşündüğünüz belki, sadece bir benzetme... Peki... Aziz Nesin'in öyküleri güncelliğini hiç yitirmeyecek mi? Bu gün de böyleyken böyle işte... Bizde işler bu merkezde.

6 yorum:

  1. ACILI GÜLÜMSETEN BİR YAZI OLMUŞ,AZİZ NESİN'i İŞLEMENDE İYİ OLMUŞ BİRLİKTE ANMIŞ OLDUK ÜSTADIN ZÜBÜK adlı eseride bu tarz isimlendirilmişti sanırım..

    YanıtlaSil
  2. Selam HK, ben sizin her gün yazabiliyor oluşunuza hayranım...

    Aziz Nesin'in bu öyküsü bana neler neler hatırlattı, sağolunuz varolunuz...

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  3. " Huta – Hata – Hup – Huta – Hata – Hup!"

    Güzeldi gerçekten. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Aziz Nesin öyküleri bir başka güzel..
    Teşekkürler..

    YanıtlaSil