Aşağıdaki yazımı Temmuz ayında yazmıştım. Sanırım Cemal Kafadar'ı bir bahar akşamı kitapçıdaki dergide tanımış ve izini sürmeye başlamıştım. Bu hafta gazetelerde okudum. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük ödüllerinden Tarih ödülü Profesör Doktor Cemal Kafadar'a verilmiş. Ne kadar sevindim anlatamam. Hele sevgili Tarih profesörümüzün teşekkür konuşmasında, Haliç'e yeni köprü yapılması düşüncesinin yeniden gözden geçirilmesini istediğini okuyunca minnet duydum kendisine. Onun şerefine bu yazımı tekrar Hayal Kahvem'e koymak ve okumak istedim. Okuyalım mı birlikte?
İşteee... Uzun zamandır okumak istediğim Cemal Kafadar'ın "Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken" adlı kitabı nihayet elimde. Çok şükür! Cemal Kafadar bir Tarih profesörü. Tuhaf bir durumum var. Öğrencilik hayatımda bir kez ikmale kaldım. O ders neydi biliyor musun? Tarih. Hiç sevmezdim Tarih derslerini öğrenciyken. Artık benden mi tarih öğretmenleri yüzünden mi? Ne desem bilemiyorum. Ne fena! Nasıl pişmanlık duyuyorum bir bilsen.
Neyse, şimdi anlatmak istediğim başka bir şey. Kimi zaman kitapçılara gittiğimde, istediğim her kitabı istediğim her dergiyi satın alamıyorum ya... Para yeter mi o kadar kitap-dergi almaya? Öde babam öde.. Bi de nasıl pahalıdırlar mübarekler... İkinci el satın aldığım kitaplar ve dergiler yanında, kimi zaman dumanı yeni tüten, taze matbaa mürekkebi kokan kitapları okumak istiyor işte bünyem. Kıydım yine paraya, aldım Cemal Kafadar'ın kitabını. Şarkıcı, sinema ya da tv oyuncuları haydi bir de futbolcuları eklersem, onları biliriz anca... Nerden bilebiliriz, Cemal Kafadar'ın adını? Hele tarihle ilgimiz yoksa... Mümkün mü meşhur olmak memlekette bir acayiplik yapmazsan? Koca koca kitaplar yazmış, araştırmalar yapmış insanları bilmeyiz, iki şarkı söylemiş, üç gol kovalamış insanları biliriz. Hem de baş tacı yaparız haa... Aman Yarabbim! Ne kadar adaletsiz gelir bu durum anlatamam. Peki ben Cemal Kafadar'ı nereden duydum? Gene bir gün kitapçıda bir dergi karıştırıyordum. Bu dergilerden birinde bir ropörtajına rastlamıştım. Hatta o okuduğum yazıyı eve gelince Hayal Kahvem'e yazmıştım. Evliya Çelebi ve vampirler ile ilgili bir sohbetti. Çok ilgimi çekmişti. Aynı röpörtajda bu kitabın adı geçiyordu. Kitap adıyla vurmuştu beni... "Kim var imiş biz burada yoğ iken." Kitabın adı müthişti.
Neyse, şimdi anlatmak istediğim başka bir şey. Kimi zaman kitapçılara gittiğimde, istediğim her kitabı istediğim her dergiyi satın alamıyorum ya... Para yeter mi o kadar kitap-dergi almaya? Öde babam öde.. Bi de nasıl pahalıdırlar mübarekler... İkinci el satın aldığım kitaplar ve dergiler yanında, kimi zaman dumanı yeni tüten, taze matbaa mürekkebi kokan kitapları okumak istiyor işte bünyem. Kıydım yine paraya, aldım Cemal Kafadar'ın kitabını. Şarkıcı, sinema ya da tv oyuncuları haydi bir de futbolcuları eklersem, onları biliriz anca... Nerden bilebiliriz, Cemal Kafadar'ın adını? Hele tarihle ilgimiz yoksa... Mümkün mü meşhur olmak memlekette bir acayiplik yapmazsan? Koca koca kitaplar yazmış, araştırmalar yapmış insanları bilmeyiz, iki şarkı söylemiş, üç gol kovalamış insanları biliriz. Hem de baş tacı yaparız haa... Aman Yarabbim! Ne kadar adaletsiz gelir bu durum anlatamam. Peki ben Cemal Kafadar'ı nereden duydum? Gene bir gün kitapçıda bir dergi karıştırıyordum. Bu dergilerden birinde bir ropörtajına rastlamıştım. Hatta o okuduğum yazıyı eve gelince Hayal Kahvem'e yazmıştım. Evliya Çelebi ve vampirler ile ilgili bir sohbetti. Çok ilgimi çekmişti. Aynı röpörtajda bu kitabın adı geçiyordu. Kitap adıyla vurmuştu beni... "Kim var imiş biz burada yoğ iken." Kitabın adı müthişti.
Kitap Karacaoğlan'ın bir şiiriyle başlıyor. Şiir, kitaba isim olan "Kim var imiş biz burada yoğ iken" cümlesiyleyle bitiyor. Yazının giriş bölümünde Yunus Emre ve Karacaoğlan'la ilgili bir küçük mukayese yer alıyor. Misal, bu mısrada olduğu gibi, Karacaoğlan bizden önce yaşayanlara seslenirken, Yunus Emre bizden sonra kalanlara selam ediyor. "Biz bu ilden gider olduk, kalanlara selam olsun" diyor. Yunus'un aklındaki ölüm, Karacaoğlan'ın ise hayat... İşte burada devreye Tarihçi Cemal Kafadar giriyor. "Tarih yok olanla değil, bir zamanlar var olanla ilgilidir." diyor. Ölmüşler ama bir zamanlar vardılar. Demek Tarih biz yoğ iken var olanlarla ilgileniyor. Ne hoş bir tanımlama değil mi?
Dönüp tarihe bakıyoruz ve onların yok olduklarını düşünmüyoruz da, bir vakitler var olduklarını düşünüyoruz. Anlatabiliyor muyum? Bak şimdi.. Dönüp geçmişi seyrediyoruz. İşte tam orada onlar varlar, orada yok olan aslında bizleriz. Geçmişin tecrübelerini duyumsayabilmek için onları anlamamız gerekiyor. İşte Cemal Kafadar burada Ahmet Hamdi Tanpınar'dan örnek veriyor. "İnsan kalbi başkalarının duygularına ancak kendi tecrübeleri nispetinde açıktır." sözünü misal gösteriyor. Bir Tarihçide edebiyat donanımı olduğunu hissetmek ne keyifli! Cemal Kafadar "İnsanların hayata nasıl anlam ve zevk, derinlik ve eğlence kattıklarını, kendilerine özerk yaşama ve ifade alanları açtıklarını, üreticiliklerini ve yaratıcılıklarını sergilediklerini, hınzırlıklarını ve heregeleliklerini anlamak da bu işin parçası, ama tosladıkları ve ördükleri duvarları, çektikleri ve çektirdikleri kahırları unutmadan." nedir bu dünyanın hali, nedir bu insanlığın çilesi sorularının peşi sıra gitmenin insanı tarihle ilgilenmeye götüreceğini söylüyor.
Dönüp tarihe bakıyoruz ve onların yok olduklarını düşünmüyoruz da, bir vakitler var olduklarını düşünüyoruz. Anlatabiliyor muyum? Bak şimdi.. Dönüp geçmişi seyrediyoruz. İşte tam orada onlar varlar, orada yok olan aslında bizleriz. Geçmişin tecrübelerini duyumsayabilmek için onları anlamamız gerekiyor. İşte Cemal Kafadar burada Ahmet Hamdi Tanpınar'dan örnek veriyor. "İnsan kalbi başkalarının duygularına ancak kendi tecrübeleri nispetinde açıktır." sözünü misal gösteriyor. Bir Tarihçide edebiyat donanımı olduğunu hissetmek ne keyifli! Cemal Kafadar "İnsanların hayata nasıl anlam ve zevk, derinlik ve eğlence kattıklarını, kendilerine özerk yaşama ve ifade alanları açtıklarını, üreticiliklerini ve yaratıcılıklarını sergilediklerini, hınzırlıklarını ve heregeleliklerini anlamak da bu işin parçası, ama tosladıkları ve ördükleri duvarları, çektikleri ve çektirdikleri kahırları unutmadan." nedir bu dünyanın hali, nedir bu insanlığın çilesi sorularının peşi sıra gitmenin insanı tarihle ilgilenmeye götüreceğini söylüyor.
Daha kitabın başındayım. Bu kitap "kim varmış?"sorusuyla Osmanlının 16. ve 17. yüzyılda yaşamış, dört "sıradan insanı" nın tahmin etmediğimiz özelliklerini anlatıyor. Yeniçeri, tüccar, derviş ve hatun. Bu insanlar artık sıradan değiller tabii. Bu kitaba konu olmakla, tarihe mal oluyorlar ve artık "seçilmiş insanlar" oluyorlar.
Cemal Kafadar önsözde "Tarihçi, bir romancı veya bir tiyatro-sinema oyuncusu gibidir. Nasıl ki oyuncu kendini kah mahpus kah zindancı rolünde bulacak ve sıra hangisindeyse bu kişilikleri içinde bir yerlerde tanıyarak yansıtmaya çalışacaksa, tarihçi de hem aşkı, hem maşuku, hem çöpçatanı, hem kıskananı anlamak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Dil(ler) bilecektir, ama her şeyden önce okumayı bilecektir, okurken başkalarının sesine kulak vermeyi bilecektir. Duygu ve duyarlılıklarını anlamak isteyecektir." deyip nereye atlıyor biliyor musun? Oğuz Atay'a! Ve edebiyat okumayı öneriyor. O paragrafı nasıl bağlıyor peki?
Fransız Devrimi üzerine pek çok kitap yazılmışken, en çok sivrilen Michelet'in kitabı olunca, bunun nedenini kendisine sormuşlar. Bil bakalım ne demiş? "Ben daha çok sevdim." demiş. Ne hoş! Romantik bir tarihçinin kitabı demek daha çok satıyor. Cemal Kafadar, buradan Cemal Süreya'ya, oradan Selvi Boylum Al Yazmalı'ya geçince, bu kitap benim için artık sadece tarih kitabı olmaktan çıkar, buram buram edebiyat kokar... Şimdi bu kitap koklaya koklaya okunmaz mı sorarım sana? Sorarım valla...
Allahım, iyi ki dergileri karıştırıyorum kitapçıda... Hemen okumalıyım bu kitabı hemen... Hem tarih hem edebiyatı bir arada, bir daha ne zaman bulurum ki ben? Heyy! Merak etme... Anlatırım mutlaka devamını. Dayanabilir miyim anlatmadan! Fakat bu kitabı alıp okuman lazım, eğer benden bir tavsiye istersen!
Kitabı aramaya başladım, tavsiyenize uyacağım. Dostlukla.
YanıtlaSilPirandello'nun yarattığı karakterlerden biri "Olgu çuvala benzer. İçine bir şey koymadıkça dik durmaz" der, tarih olguları ele alır, içini doldurur... Catherine Morland bu doldurmayı biraz da uydurmak olarak algılamış ki şu sözleri söylemiş "Tarihin böylesine can sıkıcı olması hep tuhafıma gidiyor, çünkü çoğu uydurulmuş olmalı" Tarih üstüne yazdığınız yazıyı keyifle okudum ve içimden aklımda kalan bazı tarih kitaplarına göz atmak geçti, Reşat Ekrem Koçu'nun 'Tarihimizde Garip Vakalar', Max Kemmerich'in 'Tarihte Garip Olaylar' ve E. H. Carr'ın 'Tarih Nedir' bir yazı okuyanı o konuyla ilgili başka kitaplara götürüyorsa o yazı amacına ulaşmış, başarılı bir yazıdır, bunu başardınız, teşekkür ederim, saygılar...
YanıtlaSilSelam Ali Zafer,
YanıtlaSilKitabı ben çok zor bulmuştum. Umarım siz kolaylıkla bulursunuz ve sonra bloğunuza umarım bir şeyler yazarsınız:)Ne güzel olur.. Biz sizin kaleminizden dinleriz kitabı belki..
Selam Nessuno,
YanıtlaSilHep ne düşünüyordum biliyor musunuz?
Keşke Reşat Ekrem Koçu benim tarih hocam olaydı? Çok severim onun tarih anlatım dilinin lezzetini. Şimdi ise Cemal Kafadar var. Kendisi Harvard Üniversitesinde Tarih dersi veriyor.
Affedersiniz tanıdık biri var mı acaba bana torpil yapacak? Keşke Cemal Kafadar'ın derslerine girsem.
Hatta hep Tarih dersinden kalsam.
Tekrar tekrar dinlesem:))