Az önce tatil planımı gerçekleştirmek için tur programlarına bakıyordum. Tuhaf bir yazıyla karşılaştım. Bu bir acenta ilanıydı. Okuduklarıma inanamadım da yumruk yaptığım ellerimle gözlerimi oğuşturmaya başladım. "Yok artık! Bu günleri de mi görecektim?" dedim kendi kendime. Çünkü yazı "İntihar Acentası elindeki en modern olanakları sayın müşterilerine duyurmaktan bahtiyardır." diye başlıyordu. Ve bu olanaklarla müşterilerine en çabuk ve en güvenli ölümü sağlayacaklarını anlatıyordu. Yoo... Gene ayakta rüya görüyor olmalıydım. Çünkü yazının devamında toplum içinde çok çok tehlikeli bir salgını önlemek amacıyla umutsuz kişilerin ortadan kalkmasını düşünen içişleri bakanının firmalarını şereflendirmek nezaketini gösterdiğini anlatıyorlardı. "Nasıl yani?" dedim kendi kendime. Merakla okumaya devam ettim.
İnanılacak gibi değildi. İntihar Acentası, dünyadan ayrılmak isteyenlere çok uygun yollar göstermekte, Ekspres Gömme diye adlandırdıkları bir takım hizmetler sıralanmaktaydı. Bunlar neydi? Yemek, dost ve yakınların baş sağlığı geçiti, foto, geride kalan şu ya da bu anının teslimi, intihar, tabuta yerleştirme, dinsel tören, cesedin mezarlığa taşınması... Olamaz! Tarifeyi bile yazmışlardı...
Elektrikle öldürme 200fr.
Tabanca 100fr.
Zehir 100fr.
Boğulma 50fr.
Kokulu ölüm 500fr.
Asma (fakir fukara intiharı) 5fr.
İpin metresi 20 franktan verilmekteymiş de her fazla 5 santim için 5 frank ilave edilecekmiş. Bak, bak, bak... Vay canına sayın seyiciler. Kalakalmıştım ne yalan söyleyeyim. Ayrıca Ekspres Gömme için özel katologları bile varmış.Dayanamadım artık. Yüksek sesle "Pes vallahi" dedim. Fiyat listesindeki franklarda uyanamadım ama bilgi almak için Paris'teki adresi verdiklerini görünce nihayet jeton düştü bende. İyice bakınca anladım ki bu yazı Fransız yazar Jacques Rigaut'un bir öyküsünün giriş paragraflarıydı. Tanımıyordum bu yazarı. Öykünün devamını okumadım. Hemen sanal ansiklopediyi açtım. Allahım! Genel İntihar Komisyonculuğu adlı bu öykünün yazarı Jacques Rigaut 1899'da doğmuş. Tamam. Burada bir sorun yok. Ama 1929'da... Yani otuz yaşında ölmüş. Peki nasıl ölmüş bil bakalım? Kendini tabancayla kalbinden vurarak intihar etmiş. Ne feci! Bazan gerçek hayatlarla öyküler karışıyor birbirine. Du bi... Kendime geleyim. Şimdilik tatil planlarımı erteledim.
yok artık diye okumaya başladığım yazının sonuna gelince oh dedim öyküymüş ama yazarın intihar bölümünde tekrar nasıl ya demeye başladım.Bu tarz eğilimi olan insanlar normal gelmiyor bana genelde şizofreni hastaları olabiliyorlar.Senin de dediğin gibi yaşadığımız hayat ile, kitaplar, filmler bazen karışıyor birbirine
YanıtlaSilbencede kendine gel balım bu ne yaa
YanıtlaSilOtuzundan Sonra, gerçekten bu ne değil mi? İnsan okuyunca sahi mi değil mi şüpheye düşüyor. İntiharı düşünmek feci bir durum olmalı. Allah
YanıtlaSilşaşırtmasın ne diyelim? Fena.
Evet, Dürri-i Yekta... Gerçek hayatlar film ya da öykü gibi olabiliyor. İnsanın aklı almıyor ve keşke yazar hakkında okuduklarım da öykü olsaydı diye düşünüyor. Ne yazık ki gerçek. Sanırım 20. yüzyılın ilk yarısındaki savaşlar o dönemin bazı sanatçılarının psikolojisini bozmuş gibi geliyor bana. Çünkü yanılmıyorsam sanki ilk yarıda daha çok sanatçı intiharları var... Bu konuyu incelemek istiyorum aslında ama üzücü bir konu ya dalmak da istemiyorum. Du bakalım....
YanıtlaSil