Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı romanıyla evin bir yerlerinde sürekli karşılaşırım. Okuduğum yerde kitap bırakma, yerine koymama gibi fena bir adetim olduğu için, bu kez yatak odasının yan komidininin üzerinde rastladım kitaba... Sabah erkendi. Yeni uyanmıştım. Yeni uyanmanın verdiği mahmurlukla hemen fırlamadım da, yatakta doğrulduğum yerden bir süre odadaki eşyalara baktım. Önce her evin kendine has bir kokusu olduğunu düşündüm. O evde yaşayan insanların kokusu sinmez mi eve? Siner bence. Sigortacı olarak eşyaları yangın ya da su baskını sebebiyle hasar gören sigortalılarıma söylediğim bir söz vardır… “Sigortaladığımız için ödeyeceğimiz tazminatla eşyanızın yerine yenisini alabilirsiniz. Ama anılarınızı gizlediğiniz eşyanızın ruhunu, yenilerine geçirmek size düşüyor.” Çoğu güler bu sözlerime. Çünkü güldürmek için söylediğimi zannederler. Oysa inanarak söylerim. Çünkü insan nesnelerle yaşar hayatı bence… Ve o nesneler dokunuldukça, üzerinde oturulup, kalkıldıkça, yenilip, içilip, okunup, yazılıp, gülünüp, ağlanıp, öfkelenip, kahkaha atılıp, kırılıp, dökülüp onunla yaşanılan anılar biz fark etmeden lıkır lıkır içine akıtıldıkça, o nesne ya da ev, sahiplerinin kokusunu alır. Neyse…
Masumiyet Müzesi tam zamanında elime gelmişti. Zaten bugün bazı bölümlerini okumayı aklımdan geçirmekteydim. Halil Gökhan’ın Umutsuz Romantik Bir Adamın Günlük Acıları adlı yeni romanı satışa çıktığını duyduğumdan beri nasıl bir hikayesi olduğunu çok merak ediyorum. İstanbul’a gidemeyince alamadım kitabı tabii. Türk Edebiyatının başka bir umutsuz romantiği olan Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ndeki Kemal’i hatırlamak istemiştim bu durumda. Okumayı arzuladığım bir kitaba ön hazırlık yapmak niyetindeyim yani. Kitap okumayı bir şölene çevirmeyi seviyorum. Okuyacağım yeni kitaba kendimi hazırlamayı… Daha okumadan sadece kitap adından esinlenerek, başka bir roman kahramanıyla yeni kitap arasında kendimce ilişki kurmayı... Yani yeni kitabı okumak için içimdeki merak duygusunu kışkırtmayı seviyorum ben. Tahmin ediyorum ki bambaşka bir umutsuz romantik adamdır Halil Gökhan’ın kahramanı. Ne Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’nin Kemal’ine… Ne de Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sının Raif Bey’ine benzeyecektir. Ne de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’unun Mümtaz’ına… Biliyorum bambaşka umutsuz romantik bir adamın anılarını okuyacağım. Bir okur için edebiyatın güzelliği bu değil midir zaten? Mesela bir kadın için duyulan umutsuz romantik acıları farklı farklı lezzetlerde okuyup hissedebilme… Müthiş!
Neyse... Şimdi elimde Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi kitabı var... Daha önce Hayal Kahvem'e yazdığım romanın 166. sayfasındaki "Aşk Acısının Anatomik Yerleşimini" hem kahvemi hüpletip hem okuyacağım. Bir umutsuz romantik adamın bildiğim öyküsünden, başka bir umutsuz romantik adamın bilmediğim anılarına hazırlık yapacağım. Belki akşam eve gittiğimde Kürk Mantolu Madonna ve Huzur'un cümleleriyle dans ederim bir süre... Kitaplar tüketmek için değil... Nesnelere duyguları geçirmek gerek bence. Hımmm... Elimdeki kahve var ya... Şahane!
Kürk mantolu madonna harika bir kitaptı orhan pamuk hiç okumadım bir türlü alıp elime okuyamıyorum hangi kitabından başlamalı okumaya onuda bilmiyorum hoş.
YanıtlaSilSelam Vildan,
YanıtlaSilEdebiyatın güzelliği budur da, umutsuz adamlara ilgi duymamız neden merak ettim şimdi yazının yazarından duymak isterim, bir parantez açayım, bir tür ip ucu, umutsuz kadınların yokluğundan olabilir mi ? Sevgiler...
Aşkı en iyi erkeklerden dinliyoruz bence... Belki de bu yüzden en iyi aşk şiirlerinin şairleri erkekler...
YanıtlaSilSelam Dürr-i Yekta, Orhan Pamuk'un Kara Kitabı benim en sevdiğim kitabıdır. Ancak pek çok okur benim gibi düşünmez. İsterseniz Masumiyet Müzesi ile başlayın. Kalın bir kitaptır. Bilmiyorum ki ürkütür mü sizi:)
YanıtlaSilSelam Nessuno, sadece Türk Edebiyatı değil ki Dünya Edebiyatı umutsuz romantik aşıkların hikayeleri ve şiirleriyle dolu:) Kavuşamazsan aşk olur diye bir şey belletmişler ya... Öyle olduğuna inanılıyor ve sanırım o aşk acısını kim en iyi ifade ediyorsa, okurun pek hoşuna gidiyor:)
YanıtlaSilSelam Cüneyt, haklısınız. Aşkı ve aşk acısını en fazla erkekler yazıyorlar. Her konuda olduğu gibi kadınlar bu duygularını ifade etmeye çekiniyorlar.
YanıtlaSilMeydan erkek yazarlara kalıyor:)
Keşke erkekler de bayanlar gibi venüsten olsalardı.
YanıtlaSilNasıl fikir ama???