2009 da seyrettiğim en güzel filmlerden biriydi Sonbahar. Daha Kim Ki Duk'un İlbahar, Yaz, Sonbahar, Kış, İlkbahar filmini yeni izlemiştim. Ardından memleketim gençlerinden birinin, Özcan Alper'in yazdığı ve yönettiği bir film olan Sonbahar'ı seyrettim. Özcan Alper'in ilk uzun metrajlı filmiymiş ve yukarıdaki fotoğraf Adana Altın Koza Festivali'nde ödül aldığında çekilmiş. Özcan Alper Artvin Hopa doğumlu ve film yönetmenin kendi coğrafyasında Çamlıhemşin'de geçiyor. Filmde Hemşince ve Gürcüce konuşuluyor. Film yılın en iyi on filmi arasındaydı. Gerçekten çok güzel bir film...
Film “…her daim düşleri peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına…” ithaf edilmiş. Çünkü ülkemizde 122 kişi ölüm oruçlarında, 32 kişi de hayata dönüş operasyonlarında hayatını kaybetmiş. Filmin kahramanı Yusuf da üniversitede okurken, katıldığı eylemlerden dolayı 22 yaşında mahkum edilmiş ve cezaevine girmiştir. Yani Yusuf'un ömrünün ilkbaharı hapiste geçecektir. 10 yıldır tutukluğu kaldığı hapishanede F tipi cezaevlerini protesto etmek için açlık grevi yapan gruba katılır. Ciğerleri iflas eder. 2 yıl daha cezası varken sağlık nedeniyle tahliye edilir.
Ömrünün ilkbaharını tutuklu geçirmek durumunda kalan Yusuf, yazı hiç göremeden ömrünün sonbaharına atlayacaktır. Hani vardır ya bir türkümüz "Baharı görmeden yaz geldi geçti "diye, sanki bu türkü Yusuf gibiler için söylenir. Amansız bir hastalığa yakalandığını öğrenen Yusuf, cezaevinden çıktığında, son günlerini geçirmek üzere, köyde yaşayan yaşlı annesinin yanına gider. İşte Karadeniz'in sonbahar mevsimindeki olağanüstü güzel doğası ile ömrünün sonbaharını yaşayan Yusuf'un hüzünlü hali kesişir. Hazan'a hüzün bir kez daha acıtarak yakışmış, bu filmde yönetmen tabiat ve insan doğasının sonbaharını şahane görüntülerle beyaz perdeden yüreğime geçirmeyi başarmıştır. Bana göre çekimler, mekanlar ve sosyal ortamlar okadar doğal ki, filmde rahatsızlık verici birşey bulmak mümkün degil. Annesiyle karşılaşmasında Hemşince konuşmaları filmi çok daha samimi kılmış. Bildiğim kadarıyla Yusuf'un annesini, bizim köylü teyzelerden birisi oynamış. Yönetmenin buna cesaret etmesi insanı hayrete düşürüyor ama annemiz de rolünü hakkıyla yerine getiriyor. Kırk yıllık sanatçıymışcasına annenin hüznünü tüm doğallığıyla sergilemeyi becerebiliyor.
Filmin seyirciyle paylaştığı bir başka memleket gerçeği de Karadeniz'deki tabir i caiz ise nataşalar meselesi. Rusya'nın parçalanması sonucunda bağımsızlığını kazanan ülkelerdeki trajediler nedeniyle ülkemize gelen Gürcü kadınları konu etmiş film. Neden böyle durumlarda kadınlar ve çocuklar hep çile çekerler diye düşündürüyor film insana. Zira filmdeki kadın kahraman Elka memleketinde küçük çocuğunu bırakmış ve para kazanmak için Karadeniz'e gelmiş bir Gürcü kadındır. İdeolojik düşünceleri peşinde yılları hapiste geçmiş Yusuf ve ülkesinin ideolojik meseleleri yüzünden çocuğundan ve memleketinden ayrı düşmüş, istemediği yollardan para kazanmaya çalışan Gürcü Elka'nın yolları kesişiyor. Yönetmen büyük bir zerafetle filmin sosyal mesajını izleyiciye geçiriyor ve neler olup bittiğini tekrar tekrar düşündürüyor.
Yusuf hapisteyken babası ölmüştür ve ablası evlenip gitmiştir. Annesi yaşlanmıştır. Köyde daha çok yaşlılar yaşamaktadır. Arkadaşı Mikail köyde yaşamaya devam etmekte ancak ruh sağlığı onun da çok iyi değildir. Yusuf yıllarca hapis yattığı ve birkaç aya kadar öleceğini bildiği için içine kapanık bir hali vardır. Yusuf rolündeki Onur Saylak Yusuf'un hüznünü hissettirmeyi başarmış. Ben Yusuf'da bir pişmalık durumu hiç sezmedim. Bence Yusuf'un hüznü, bukadar genç yaşta öleceğini bilmenin getirdiği doğal bir hissiyat durumu. Hiç kolay değildir ki bu durumun kabullenilmesi... Cemal Süreya'nın dediği gibi "her ölüm erken ölümdür," ama Yusuf için çok erkendir sahiden.
Bu filmle ilgili duygularımda sizinle hemfikirim o kadar güzel anlatmışsınız ki...
YanıtlaSilBenim de çok sevdiğim , görüntülerine hayran olduğum hala bazı sahnelerini unutamadığım konusuyla,oyuncularıyla harika bir film.
Hele o içli müziği...tekrar hatırlattığınız için teşekkürler...
Birşey eklemem gerekirse izlemeyenler mutlaka izlemeli,izleyenlerse tekrar izlemeli:)
Baykuş gözüyle
Sevgili Hayal Kahvem,
YanıtlaSilBu filmi sinemada değil, ama geçen sene vcdsinden izlemiştim. Ve beni de son derece etkilemişti. Özellikle müzikleri ve Karadeniz'in muhteşem doğası(hiç gitmemiş olsam da) inanılmaz güzellikte hüzün kokuyor. Çok güzel bir yazı yazmışsınız. Filmi hatırlattığınız, fragmanını izlememize vesile olduğunuz için de çok sağolun. İyi günler...
ben de çok sevmiştim Sonbahar ı..
YanıtlaSilizlemek lazım bu filmi, nette bulursam izlerim inş.
YanıtlaSilSelam Dürr-i Yekta, mutlaka izlemelisiniz.
YanıtlaSilMühim bir film..
Selam 7. Oda, akşam Sonbahar hakkında yazdığınız yazıyı okumuştum. Şimdi tekrar okuyup bir yorum bırakacağım.. Sonbahar sevilmeyecek bir film değil gerçekten..
YanıtlaSilSelam Kültürel Güncel, Sonbahar dediğiniz gibi, müziği, Karadeniz doğası, oyuncular, konusuyla ağır akan havasıyla etkileyici bir filmdi. Aynı fikirde olmamıza sevindim:)
YanıtlaSilHaklısınız Baykuş Gözü, izlemeyenler mutlaka izlemeli,izleyenlerse tekrar izlemeli:)
YanıtlaSilYazınızı okuyunca sinemada film bittikten sonra koltukta kıpırdayamadıgım halim aklıma geldi. O kadar etkilenmiştim ki kalakalmıştım. Görüntüler, müzikler, diyaloglar, bazen suskunluklar -ki suskunlar da çok şey anlatır- .. Benim için gelmiş en iyi Türk filmlerindendir Sonbahar..
YanıtlaSilSeyretmek gerek, düşünmek gerek..
Depresan, Sonbahar...Konusu, görüntüleri, müziği, oyunculuğuyla çok güzel bir filmdir gerçekten. Ve bu yazımı sık sık hatırlamak için tekrar tekrar hayal kahveme koyarım. Samimi yorumunuz için teşekkür ederim.
YanıtlaSil