5 Temmuz 2011 Salı

Muhtelif Meraklar.. Yarım Yamalak Bilgiler..



Bu yukarıda gördüğün fotoğraf var ya, Kolombia'nın efsanevi kalecisi Higuita'ya ait.. 43 yaşında jübilesi yapılan Higuita, işte böyle yarı parende atarak gol kurtarmasıyla meşhurmuş. Bu gol kurtama tekniğine de "akrep vuruşu" deniyormuş.. Diyeceksin ki: "Hani futboldan anlamazdın.. Bu anlattıkların ne şimdi?" Haklısın.. Futbolla uzaktan yakından ilgim yok gibi görünsem de, ilgi alanım geniş, meraklarım muhtelif, dikkatim dağınık ve bilgim yarım yamalak olduğu için futbol da ilgi alanım içine giriyor.. Ve takdir edersin ki futbol hakkında da yarım yamalak şeyler biliyorum.. Maç seyretmek, kurallarını öğrenmek, takımları takip etmek falan derdinde asla değilim.. Anlatmak istediğim bu değil zaten.


Ben futbol oyununa değil, milyonlarca insanın gözlerini ayırmadan futbol seyretmelerine ilgi duyuyorum.. Mutlaka bir cazibe olmalı futbol oyununda öyle değil mi? Çünkü tanıdığım çok akıllı ve zeki insanlardan kimileri, biliyorum ki futbolla yatıp futbolla kalkıyorlar.. Demek ki onların futbolda buldukları benim bilmediğim kıymetli bir şey var.. İyi bir futbolcu olmak için güçlü bir fiziğe ve kondisyona sahip olmak yeterli mi acaba? Hımm.. Yeterli değildir bence.. Ne bileyim uygun zamanlarda ilginç pozisyonlar almak, topu kime şutlarsan en doğru sonucu alabilirsini anında düşünebilmek, rakip oyunculara kaptırmadan topu kaleye sürebilmek, nasıl denir uygun çalımlar yapmak, hatta topu kimsenin düşünemeyeceği bir yere paslayıp hem oyuncuları hem seyircileri hayrete düşürebilmek için ne lazım acaba? Bunlar öğrenilebilen teknikler mi yoksa her oyuncunun kendi zekasıyla bulduğu hünerler mi?


Tam yazımı burada kesmeyi düşünüyordum ki aklımda yer etmiş bir kaç futbolcunun fotoğraflarına bakmak istedim.. Aaa! O ne? 1940 yılında doğmuş Brezilyalı forvet Pele.. İnan ki doğum tarihini ve forvet oyuncu olduğunu sanal ansiklopediden şimdi öğrendim.. Forvet nedir diye sorsan bilmem.. Hoş "Anlatayım öğrenmek ister misin?"desen.. Of! Ne yalan söyleyeyim öğrenmek istemem.. Pele'nin büyük bir futbolcu olduğunu biliyorum ya o bana yeter.. Ammaa.. Şu fotoğraftaki gol atış pozisyonuna bakar mısın? Sanat eseri gibi bir şey! Pele'yi Pele yapan farklı bir durum olmalı diye düşünüyordum ya.. Aaa! Ben bu fotoğrafı görünce hayrete düştüm.. Düşünsene maç seyrederken Pele'nin bu hareketine şahit olan seyircinin durumunu... Fotağraftaki iki oyuncunun çehresindeki şaşkınlık dolu ifadeye bir baksana.. Off! Stadyumda yer yerinden oynamıştır.. Kesin.. Of ya.. Keşke seyredebilseydim bu hareketleri.. Şahane bir şey valla!


Dur bir şey daha anlatacağım... Öyle futboldan anlamam ama futbolla ilgili anlatacak bişilerim varmış demek ki benim de. Pele'nin Amerika'da yüksek tahsil gören  bir  kızı  olduğunu duymuş muydun? Hemde  doktora tezinin konusu neymiş biliyor musun? "Bir Pazarlama Problemi Olarak Futbol: Liberal sistemde sporun demokratikleştirilmesi üzerine bir inceleme." Ve inanabiliyor musun bütün reklam şirketleri bu tezin peşine düşmüş. Bunu Gündüz Vassaf'ın Yeni Futbol başlıklı yazısında okumuştum. Ne yalan söyleyeyim çok ilgimi çekmişti. Tezin özünde kitle davranışlarının özelliştirmesi yatıyormuş. Tez, davranışlarımızdaki gizli eğilimlerin nasıl ortaya çıktığını ortaya koyuyormuş. Gündüz Vassaf'ın bu konuda anlattığı  bir örnek vardı. Bir gün üzerinde bir futbol forması olan 8-9 yaşlarındaki bir çocuğun, bakkaldan Knorr çorba paketini aldığını, açıp içindeki çorba tozunu döktükten sonra, cebinden çıkardığı çengelli iğne ile formasının tam göğüs hizasına nasıl iliştirdiğini anlatıyordu. Böylece çocuk kendini sahalardaki abiler gibi hakiki futbolcu gibi hissediyor olmalı diyordu. Oradan da sanki gönüllü reklamcılarmış gibi günümüzde nasıl ayakkabılarımızda ve giysilerimizde markaları teşhir ederek dolaştığımızı, ama pasif reklam taşıyıcıları olarak nasıl sömürüldüğümüzün üzerinde duruyordu. İbretlik bir yazıydı gerçekten.


Dur bak... Ayrıca futbolu bir ürün olarak düşünürsek, oyuncular dahil futbolun ortaya çıkmasını sağlayan herkes üretici oluyordu. Peki zavallı seyirciler ne oluyordu? Tüketici tabii.  Pele Raporu diye adlandırılan bu tezin üzerinde Amerikan ligine yatırımı düşünen herkes ilgilenmiş biliyor  musun? Kim bunlar? Sermaderlar, reklam şirketleri, TV yapım şirketleri, kulüp sahipleri filan... Amaçları aynı ya, bir araya gelip nasıl uygularız  diye kafa patlatıyorlarmış.  Hatta  sanıyorum California Liginde pilot uygulamayı bile başlatmışlar.  Yeni Futbol...  Deneyin ihalesini alan şirket önce stadı yenilemeyle işe başlamış. İstenildiğinde üzeri kapatılacak, seyirciye ev sıcaklığı ortamı sağlayacak, dileyen geniş kanepelerde seyredebilecek, maçın tam tadına varabilmek amacıyla futbolcuların kendi aralarındaki konuşmalar dinlenecek, sahaya zoom yapacak kameralar yerleştirilecek...  Sonra seyirciyi katılımcı yapacak ve oyun gelirlerini artıracak bir çözüm düşünülmüş. Her seyici elindeki kumandadaki düğmeye basarak taraftarın seyirci ve oyun ile ilgili düşüncelerini belirtecek. 21.yüzyıl seyircisi artık yuhalamayacak, ıslık çalmayacak ya da ne bileyim anlamsız bağırışmalar yapmayacak da çift seçenekli düğmelerden birine basacak. Her takımın kulübesinin arkasındaki büyük dev ekranlarda seyircilerin tercihi yansıyacak. Kulüplere kayıtlı her seyircinin özel şifresi olacak. Şifreler ya maç başında ya da sezonluk satılacak. Böylece ek gelir sağlanacak. Ayrıca müşterek bahis sistemiyle maçta kaç gol atılacağına dair tahmin de yapabilecek seyirci. Çoğunluk bilirse az para kazanılacak, çoğunluk tahmin etmezse çok para kazanılacak. Tabii bunlar için maça ufak molalar verilecek. Bu molalarda TV şirketlerinin reklamları devreye girecek. Bu  durum seçilen pilot bölgede uygulanmış biliyor musun? Ve başarılı olmuşlar.

 
Sonra Fransa'da Disneyland'dan umduğunu bulamayan Disney şirketi bir araştırma yaptırmış. Gençlerin en çok müzik, savaş ve fulbolla ilgilendiğini tespit etmişler. Bu durumla ilgili de ilginç şeyler anlatmış Gündüz Vassaf. Ama yazımı uzatmak istemiyorum. Asıl ne anlatmak istiyorum biliyor musun? California Lig'inde Yeni Futbola yönelik en büyük tehlikenin her zamanki gibi insan unsurundan geldiğini yazıyordu Gündüz Vassaf. Neydi bu? Şike vaziyeti tabii. İlgililer, oyuncuların önceden anlaşıp büyük para vurduklarını tespit etmişler. Müşterek bahise katılan seyircilerin çoğunluğu gol atılmayacak düğmesine basmışsa, iki takımın bazı oyuncuları aralarında anlaşıp gol atıyorlar, çoğunluk gol atacak diyorsa gol atmıyorlarmış. Şöyle devam ediyordu Gündüz Vassaf yazısına: "Her zaman, her yerde ve her çağdaki "Büyük Aldatma" hep bu değil mi zaten? Birbirlerine karşı oynadıklarını sanıp taraf tutarak seyrettiklerimiz, aslında bize karşı oyun oynamak için birleşmiş kendi aralarında." Ne fena!

5 yorum:

  1. Futbolun en büyüğü MAradona'dır. Ne Pele ne şu ne bu.. Bir kere anarşisttir MAradona. Daha da önemlisi, Arjantin gibi ortalama bir takımı tek başına 86 da Dünya Şampiyonu yapmış, 90 da da finale kadar götürmeyi başarmıştır ki o takım daha da beter durumdaydı. Bitmedi.. Napoli'yi hem İtalya hem de Avrupa ŞAmpiyonu yapmıştı. TAnrısıydı Napoli'nin. Bir işareti ile, İtalya-Arjantin maçında, Napoli Arjantin'i tuttu. HAdi buyrun burdan yakın.. MAç İtalya'da ama İtalyan seyircisi Arjantin'i destekliyor. Bundan ötesi var mı? Üstelik Pele ne kadar sermayenin adamı olduysa, MAradona o kadar uzak kaldı. Ha tamam, uyuşturucu kullandı, alkolik oldu yemediği nane yoktu ama olsun. Asla satmadı ruhunu. İKinci büyük adam benim gözümde Eric Cantona'dır. O da, futbolun bir başka anarşistidir. Sadece futbolla da ilgilenmez. 2009 da başlayan kriz sırasında geçen yıl çıkıp, ey ahali- paranızı şu bankalardan çekin.Çekin ki dünyanın kaç bucak olduğunu görsünler diyecek kadar da gözü karadır. Galeano'nun deyimi ile "futbol sadece futbol değildir". Tavsiye kitabım bile var: Sıcakta ve gölgede futbol. Galeano da müthiş adamdır. Camus'un kaleci olduğunu biliyor muydunuz?
    Gelelim, son bölüme, yani seyircinin rahatlığı.. O iş bir tek, hamur-işi Amerika'da tutar. Avrupaya gelmez. Sevmez Avrupalı o kadar rahat koltukları.. Çünkü kulüpleri Amerikalılar gibi algılamazlar. Hem Almanyada hem İngileterede örnekleri çok.. Satılan kulüpler yerine taraftarların kurduğu yeni kulüpler mi istersin; borç batağından iflas aşamasına gelen kulüp yönetimlerini devralan gruplar mı..(Dortmund: örn) Kopp tribünü(Liverpool), ayakta seyreder maçı; koltuk yoktur. Panathinaikos, Olimpiyakos ve Almanyadaki bir çok kulüp.. Bizde de öyledir. sevmez seyirci koltuğu rahatı. ISlanacaksa da ıslansın ister. Ne o öyle yumuşak koltukta maç mı izlenir. Islanacaksın, üşüyeceksin, yanacaksın.. ayılacak bayılacaksın.. Sahada çocuklar terlerken bize rahat olmaz!
    Onun için, Amerikan-hamurişi akıllılar kendi kıtalarında kalsın bulaşmasınlar buraya. Çİlesi bitmez derdi bitmez, keyfi hiç bitmez. Düşünsene: Yeni yetme gençliğinin kahramanı ile 8Altobelli Rıza) bir gece kafaları çekmiş halde, egemenin kıraathanesinde hasbihal ediyorsun. İlk lafın kaptan, NAzilli maçındaki o dömivolen oluyor.. Adma sana saniye saniye pozisyonu anlatmaya başlıyor. Bu adam, 200 e yakın gol atmış hayatı boyunca. Her maçı dakika dakika anımsıyor hala. RAkip kadroyu sayıyor.Bizim kadroyu sayıyor. HAkemleri sayıyor..
    Neden? Yani neden bu tutku.. Sırrı o volede. Eller yerden kesik, desteksiz yükselen bir vücut; kaleyi görmeden, ölüm bölgesine, sanki yürürmüş gibi vuruyor şutu. Bunu çığlak gözle izlediğini düşün.. Aynen MAx Von Sydow!un zafere kaçış filminde, Pelenin volesine büyülenen Alman Generali gibi gözünün önünden gitmez. Futbol zeka ve yetenek işidir bakmayın siz, şimdidin neanderthal adam kılıklı oyuncularına. Yahu, Cruyff çöp gibi bir şeydi. George Best sahaya alkol aleminden kalkıp gelirdi, bıdık necmi gibi de boyu vardı ammaa... İşte o amma nın anlamı için izlemek lazım onları sahada. sanatçıydı onlar. Şimdikiler gibi zanaatçı değil.

    YanıtlaSil
  2. Hocam ne yapmışsınız:) Ama ben futboldan anlamam ki. Yarım yamalak bilgilerim var o kadar.

    Ama.. ZAmanında "futbolun şairi "denilen Maradona'yı bilmez miyim?Hakkında yazım bile var:) Buyrunuz..

    http://hayalkahvem.blogspot.com/2010/07/madem-zamannda-futbolun-sairi-demisler.html

    Hımm.. Ne yalan söyleyeyim Albet Camus'nun kaleciliği hakkında da yazmışlığım vardır:))

    http://hayalkahvem.blogspot.com/2010/09/hayat-fena-halde-futbola-benzer-cunku.html

    YanıtlaSil
  3. Pes ama yani.. Bu kadar da olmaz.:)))) Ne deyiyeim ki ben size.. Çok yaşayın, çok çok yazın. (Akşam akşam, internette bana, İngiltereye attığı golleri arattın ya.)

    YanıtlaSil
  4. Yazı da yorumlar da çok keyifliydi. Futbol yazmayı değme futbol yazarından iyi yapmışsınız desem, iyi de bu sadece bir futbol yazısı değil ki diyeceksiniz. Doğru. Aslında hayattan yola çıkılarak yapılan bir insanlık değerlendirmesi olmuş yazı. Kanımca derinliğini veren de bu.
    Nasıl olur da bu yazıların kitaplaştırılmasını isteyen bir yayıncıdan talep almadınız hala, hayret :)
    Aklınıza sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Teşekkür ederim Aşkın Güngör:)

    YanıtlaSil