Bazan
bloğa yazı yazıyorken, senle oturmuşuz da karşılıklı muhabbet ediyormuşuz gibi hissediyorum.
Mis gibi kokan kahveler ellerimizde mesela. Ben büyük battal koltukta
oturmuşum, ayaklarımı toplamışım altıma... Bilirsin ayaklarımı toplamadan
duramam. Muhabbet ederken bile ayaklarımın yerden kesilmesi gerekir illa. Sen
ise tekli koltukta, her zamanki gibi anlattıklarıma şaşıra şaşıra beni
dinliyorsun. Bu kez, eski günlerden bahsetmiyorum. Hele çocukluktan hiç
başlamıyorum. Bu kez, paşa çayları, pötibör bisküviler, annemin çamaşır yıkama
ve kabul günleri gelmiyor aklıma. Gözlerimi dikmişim gözlerinin ortasına.
Derin bir iç çekiyorum. Bir solukta "32. İstanbul Film Festivali de bitti. Haftada üç günden, toplam 20 film seyrettim. Resmen film sarhoşluğu var üzerimde. Nasıl şahane bir his anlatamam... Hey... Du bi... 33. İstanbul Film Festivali'ne yetişir miyim acaba seneye, ne dersin?" diyorum. Sen gözlerini kısıyorsun. Belli ki gene söylediklerime şaşıyorsun. Yoo, biliyorsun arada dellendiğimi. Dellenince, omuzlarımı silkip "Daha kaç bahar göreceğiz acaba?" diye söylediğimi... Böyle lafın girizgahında pattadanak söylediğim için şaşırmış olmalısın. Senin o hayret dolu bakışların hoşuma gidiyor. Gülümseyerek "Sen dünyaya çivi çakmaya niyetlisin belli. Seni boşvereyim… Kendim için ölmeden önce yapmak istediklerimin komik bir listesini hazırlayayım bari.” diye sözlerime devam ediyorum. Şaşkınlığın bir anda siliniyor. Çocuk masumiyeti gelip yüzüne yerleşiyor. Sıcacık tebessüm ediyorsun. Tam dudaklarının kıpırdadığını anladığım an, seni konuşturmuyorum gene. Kaldığım yerden devam ediyorum sözlerime...
Derin bir iç çekiyorum. Bir solukta "32. İstanbul Film Festivali de bitti. Haftada üç günden, toplam 20 film seyrettim. Resmen film sarhoşluğu var üzerimde. Nasıl şahane bir his anlatamam... Hey... Du bi... 33. İstanbul Film Festivali'ne yetişir miyim acaba seneye, ne dersin?" diyorum. Sen gözlerini kısıyorsun. Belli ki gene söylediklerime şaşıyorsun. Yoo, biliyorsun arada dellendiğimi. Dellenince, omuzlarımı silkip "Daha kaç bahar göreceğiz acaba?" diye söylediğimi... Böyle lafın girizgahında pattadanak söylediğim için şaşırmış olmalısın. Senin o hayret dolu bakışların hoşuma gidiyor. Gülümseyerek "Sen dünyaya çivi çakmaya niyetlisin belli. Seni boşvereyim… Kendim için ölmeden önce yapmak istediklerimin komik bir listesini hazırlayayım bari.” diye sözlerime devam ediyorum. Şaşkınlığın bir anda siliniyor. Çocuk masumiyeti gelip yüzüne yerleşiyor. Sıcacık tebessüm ediyorsun. Tam dudaklarının kıpırdadığını anladığım an, seni konuşturmuyorum gene. Kaldığım yerden devam ediyorum sözlerime...
Ah,
şimdi... Hemen... Hiç düşünmeden... İlk trene atlasam... " diyorum.
"Yooo… Sakın ha “Nereye?” diye sorayım deme e mi? Ne bileyim?
Yüreğimin değil, trenin varacağı yere gidecekmişim sözgelimi. Ah!... Şöyle bir
hayal kurmalıyım... Bak şimdi... Şımşıkırdak giyinmişim, tamam mı, hani
nasıl denir, mis gibi... Düşünsene... Yıllardır çekmecede duran inci
kolyemi, boynuma takmayı bile ihmal etmemişim. Kucağımda ortasına geldiğim
kitap... Elimde ise lezzeti fevkaladenin fevkinde bir fincan kahve illa
olacak... Yol var ya... Tıkır tıkır su gibi akmalı... Tren arada
tatlı tatlı çufçuflamalı... Du bi… Sakın acele ettirme… İlkinde değil de üçüncü
istasyonda inmeliyim. Bir kır kahvesinin eskimiş tahta sandalyesine
ilişmeliyim. Düşünsene… Tepemde ağaçlar varmış. İlkbaharın şu harikulade
günlerindeyiz ya... Ah!.. Dalları bembeyaz ve pespembe çiçeklerle donanmış.
Hey!.. Güneşin sıcacık ışınları birer eros oku gibi tenime değmeli...
Yüreğimde ılık ılık sevda kıpırtıları hissedilmeli.
Acıkmışım.
Kahvaltı yapmalıyım. "Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı."
Aynen Cemal Süreya'nın dediği gibi... Gizliden Sezen Aksu’nun sesini
duymalıyım. "Ben her bahar aşık oluruuuum." diye bir nakarat
tutturmalıyım. Acaba bu şarkıyı Sezen Aksu mu söylerdi ki? Boşveeer! Neden
hatırlamadım diye kafamı hiiç yormamalıyım. Sadece içime tatlı bir
hüzün çöreklenmeli. Efkarlı efkarlı derinden bir "ahh!" çekmeliyim.
Sonra farketmeliyim ki çayım bitmiş. Hemen kır kahvesindeki çilli çocuğa
"Tazeler misin, demli olsun lütfen." diye seslenmeliyim... Kız belli
bardakta tavşan kanı çayım gelmeli. Bardağı ince belinden sımsıkı kavramalıyım.
Elim yansa bile bardağı tabağa bırakmamalıyım. Çayın kokusu aklımı başımdan
almalı. Bir süre iç çekerek kendimden geçmeliyim." diye anlatıyorum sana.
Susuyorum. O anda yüzünde hüzünlü bir bulut geziniyor. Durur muyum? Hemen
sözlerimi komik makama çeviriyorum. Kıkırdıyorum. “Çayın yanında ne yiyorum bil
bakalım?” diye soruyorum. Gözlerini koca koca açıyorsun. Düşünceli düşünceli
yüzüme bakıyorsun. “Hiiç bilemezsin. Haybeye o güzel aklını yorayım deme.”
diyorum. Şööyle gizlice etrafı kolaçan ediyorum. Sonra gizli bir sırrı
paylaşıyormuş gibi usulca eğiliyorum. Kulağına… ” Elbette kendi elllerimle
yaptığım, çamurdan köfte ile topraktan pasta.” diye fısıldayıveriyorum. “Hani
çocukluğumda sokakta oynarken yapardım ya. Sadece ellerim değil, üstüm başım ne
feci çamurlanırdı. Eve dönünce annem “ne bu pasaklı halin?” deyip
kızar, koluma yumuşacık bi çimdik atardı. Ağlamazdım. Muzipliğe vururdum. Hemen
gözlerimi şaşı yapardım. Şaşı gözlerle annemin gözlerinin içine nazlı nazlı
bakardım. Gülerdi annem. "Deli kız! Yapma öyle!" derdi. Ah,
dayanamaz, eğilir... Çamurlu yanaklarımı şapur şupur öperdi.” diyorum. Bu
hayalim hoşuna gidiyor olmalı… Çünkü sadece dudaklarının değil, gözlerinin
kenarları da gülümseyiveriyor.
“Hah
şöyle! Korkacak bir şey yokmuş değil mi?” diyorum. “Görüyor musun “Acaba
daha kaç bahar göreceğiz?” diye düşünmenin tuhaf güzelliğini…
Baksana insanı durduk yerde nasıl silkeliyor. Eskimiş ömür bilgilerini, tüy
gibi havalandırarak teker teker geri getiriyor. 32. İstanbul Film Festival'ine
keyifle gittim. 33. süne acaba gidebilecek miyim? diye düşünmek beni
kederlendirmiyor. Tam tersine hayatın harcanmayınca biriktirilmediğini
farkettirerek yeni hayallere heveslendiriyor." diye sözlerimi bitiriveriyorum.
Yerimden
kalıyorum. Boşalmış kahve fincanını elinden alıyorum. İçimi ılık bir
yorgunluk sarmış. O kır kahvesine gidipte dönmüşüm gibi. Üstelik karnım fena
halde doymuş. Kendi ellerimle yaptığım çamurdan köfte ile topraktan pastayı, tek seferde ağzıma atıp silip süpürmüşüm sanki:)
O trene binip o köy kahvesine gidesim geldi. Ağacın altında, hafif bahar meltemi eşliğinde güzel bir kitap okumalı bir de... Ama çay olmasın, hala küsüz kendisiyle. Kahve olsun. Hayal kahvem! :) Tüm hayallerinizi gerçekleştirmeniz dileğiyle :)
YanıtlaSilNe tatlı yorum yazmışsın Mit:)
YanıtlaSilŞiir gibi olmuş! Çok sevdim:))