"herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini
herkes biliyor, dövüşün hileli oldugunu
fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir
hep böyle gider
herkes biliyor"
herkes biliyor, dövüşün hileli oldugunu
fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir
hep böyle gider
herkes biliyor"
Leonard Cohen
"Haydi yol önümüzde!
Korkacak, çekinecek bir şey yok-ben daha önce geçtim bu yoldan-
ayaklarım bilir bu yolu-
durmayın, geride kalmayın!
Bırak yazılmamış kağıtları masanın üstünde, kitap açılmasın, kalsın öylece!
Bırak aletleri çalıştığın yerde! Bırak, para kazanılmasın!"
Bob Dylan
"Küflü küflü bir adamım ben
İçim küf, küf dışımKüflü küflü bir adamım ben
İnanmazsın arkadaşım.
Küflendim göz kürelerime dek
Küflendim ayak parmaklarıma kadar
Dans etmem utanırım pek
Böyle alçakgönüllü olanlar da var."
John Lennon
İçim küf, küf dışımKüflü küflü bir adamım ben
İnanmazsın arkadaşım.
Küflendim göz kürelerime dek
Küflendim ayak parmaklarıma kadar
Dans etmem utanırım pek
Böyle alçakgönüllü olanlar da var."
John Lennon
Cumartesi gecesi, 32. İstanbul Film Festivali için seçtiğim, ilk haftanın 10. ve de sonuncu filmi Bir Şarkının Peşinde idi. Çalıştığım için, öncelikle filmleri değil festivale gidebileceğim günleri seçiyorum. Sonrasında, o günlere denk gelen, ilgimi çeken filmleri... Bir Şarkının Peşinde, kendi dalında Oscar dahil pek çok ödül almış bir belgesel filimdi. 6 Nisan doğum günümdü. Bu film, doğum günüme denk gelen gecenin 21.30 seansında gösterilecekti. Yalanım yok. Maksadım, haftanın son filmini ve de doğum günümün gecesini Latin müzikleri dinleyeceğim bir filmle nihayetlendirmekti. Şöyle bir göz ucuyla filmin konusuna bakmıştım. Film, Sixto Rodriguez adlı Meksikalı bir şarkıcıyla ilgiliydi. Yooo! Müzikten anladığımdan filan değil... Nerdeee? Bu filmden önce Sixto Rodriguez adını ömrümde duymamıştım. Tamam... Müzik bilgimin feci kıt olduğunu tüm samimiyetimle itiraf edebilirim. Fakat... Latin müziğine var ya... Resmen... Tek kelimeyle biterim! Üstelik gene feleğin şahane bir kıyağı gerçekleşmişti. Epeydir takibini sürdüğüm, o gün kitapçıda tesadüfen gözüme ilişip, doğum günümde kendime armağan olarak aldığım, gün içinde ara ara elime alıp okuduğum kitabın adı neydi biliyor musun? Şarkıdaki Şiir. Şimdi farkettim. Üstelik kitabın kabıyla, filmin bir afişi birbirini andırmıyor mu? Ne hoş değil mi? Felek doğum günümde oynamıştı gene bana bir oyun besbelli.
Bak şimdi... Yukarıdaki şarkı sözlerini Şarkıdaki Şiir adlı kitaptan aşırdım. Fotoğraflar ise Sixto Rodriquez adlı şarkıcının. Niye böyle bir şey yaptım biliyor musun? 1960'lı yılların sonlarına doğru taaa Amerika'nın sanayi şehirlerinden Detroit'in bir barında keşfedilmiş Meksika göçmeni Sixto Rodriquez. Gündüzleri inşaatlarda ya da fabrikalarda çalışırmış. Geceleri de barlarda kendi yazdığı şarkıları çalar söylermiş. Şarkılarının sözleri o denli güçlüymüş ki, düşünebiliyor musun Bob Dylan'ın şarkı sözleriyle mukayese edilir olmuş. 1970'te folk-rock tarzında ilk albümü çıkmış. Daha sonra ikincisi. Sonuç hüsran olmuş. Çünkü Amerika'da bu şarkılar sevilmemiş. Ve Rodriquez ortadan yok olmuş. Öldüğüne dair muhtelif söylentiler yayılmış. Unutulmuş gitmiş. Bundan sonrası çok enteresan... Meksika göçmeni Sixto Rodriquez'in şarkılarının Amerika'da esamesi okunmazken, bir şekilde Güney Afrika'ya ulaşan albümler, sokaktaki insanın ve emekçilerin dillerine destan olmuş. Ve inanılacak gibi değil... Amerika'da Bob Dylan, Rolling Stones ya da Jimmy Hendrix ne ise, Güney Afrika'da Sixto Rodriquez'in şöhreti benzer endamda zirve yapmış. İyi de, Rodriquez'in şarkıları var ama, kendisi hakkında hiç bir şey bilinmiyormuş ki... İyice efsaneleşmiş. Kimileri başına tabanca sıktı diyor, kimileri moral bozucu bir konser sonrasında sahnede kendini yaktı diyormuş. Peki gerçekte kimdir bu adam? Bir müzik yazarı bu esrarengiz şarkıcının peşine düşüyor. İşte Bir Şarkının Peşinde adlı belgesel film, bu arayışın hikayesinden doğuyor. Sonu çok çarpıcı. Öldü diye bilinen, kasetleri, albümleri Güney Afrika'da kapış kapış satılan ve Güney Afrika halkının direnişinin sembolü olan Sixto Rodriquez ise, bütün bu olan bitenden hebersiz, ailesiyle Amerika'nın bir şehrinde yaşayan ve inşaatlarda restore işleri yapan biri olarak karşımıza çıkıyor. Hem peşinde olan müzik yazarı, hem Rodriquez ve ailesi, ve elbette şahsen ben şaşırdım kaldım bu duruma... Düşünsene... İletişimin bu denli geliştiğini düşündüğümüz bir zamanda, olur mu sahiden böyle bir şey? Olmuş. Sixto Rodriquez, neredeyse kırk yıl sonra Güney Afrika'da nasıl efsane bir şarkıcı olduğunu öğrenmiş. Fazla uzatmayayım. İlla izlenmesi gereken, kurgusuyla, hikayesiyle, şarkılarıyla şahane bir belgesel filmdi. Hayret ve mutluluk hisleriyle dolu sinema salonundan çıktım.
Yooo... İnana bana, gün içinde Hilmi Tezgör'ün yazdığı Şarkıdaki Şiir adlı kitabı okumamış olsaydım, filmi bu denli manalandıramazdım. Çünkü Hilmi Tezgör, şarkı sözlerindeki şiiri anlatırken, kitabın pek çok yerinde örnekler vererek "içerikli şarkı" kavramını anlatıyordu. Mesela "Siyahi insan, blues, soul ve funk'ın yanı sıra regae ile de sesini duyuruyordu... Blues bir haykırıştı. Irkçılığa karşı bir haykırıştı." diyordu. Bazı şarkıların, özgürlüğü, aşkı, savaşı, ölümü, yoksulluğu, eşitsizliği, yıkımları, sömürüyü anlatan sözlerinin, insanlık tarihi içindeki kölelikten kulluğa geçişin canlı bir kaydı olduğunu söylüyordu. Politik şarkı sözü geleneğinin, edebiyatla dirsek temasını koruyarak nasıl günümüze kadar geldiğini misaller vererek anlatıyordu. 32. İstanbul Film Festivali'nde seyrettiğim, Bir Şarkının Peşinde adlı film, şarkı sözlerini kendi yazan bir şarkıcının inanılmaz yaşam sevüvenini gözümün önüne getirmişti getirmesine ama... Şarkıdaki Şiir'de öğrenmiştim ya artık... Asıl güzel olan neydi biliyor musun? Yüreğimize dokunduğu halde, çoğunlukla sözlerine dikkat etmeden dinlediğimiz şarkıların içindeki şiirleri işitebilmek çok önemliydi. Şarkılar içindeki şiirlerle güçleniyorlardı. Böylelikle insanlık tarihinde yaşanılan, "unutulmaması ve bağışlanmaması gereken" trajik olayların hafızamızda canlı kalmalarını sağlıyorlardı. Sixto Rodriquez'ın şarkılarının içindeki şiiri Amerika insanı okumayı becerememişti besbelli. Oysa “Her devrim bir şarkıya ihtiyaç duyar.” diyen Rodriquez'in şarkıları, siyahilere uygulanan ayırımcılıkları protesto eden Güney Afrikalılar tarafından okunabilip, benimsenmişti.
Kitapta yazdığı gibi, "müziğin empati uyandırma, dayanışma duyguları yaratma, insani bağlar kurma, kurulmuş bağları kuvvetlendirme gücü ve kapasitesi"nin sahiden müthiş olduğuna bir kez daha şahidim. Neden biliyor musun? Hakkında hiç bir şey bilmedikleri halde, şarkılarındaki şiirleriyle duygularına tercüman olan Sixto Rodriquez'u, çılgıca bir sevgi seliyle kucaklamıştı Güney Afrikalılar... Ve bu belgesel film sayesinde, hiç tanımamış olsam bile, bir insanın yüzündeki o mutluluğu görmek, yüreğime nasıl iyi geldi anlatamam. Müthişti!
Ve... Çok ballıydım. Doğum günüme denk gelen gün içinde, hem İstanbul Film Festivali vardı. Hem bir şarkıcının gerçek hayatını ve seneler sonra verdiği konserde yaşadığı mutluluğu seyretmiştim. Hem de aynı gün, dinlemeyi okumaya dönüştüren bir kitap edinmiştim. O anda biri bana "Şu dünyanın en güzel, en mutlu, en zengin insanı kimdir?" diye sorsa... "Buyrun, benim!" derdim. Tanrım, çok teşekkür ederim.
NOT - Başlık, Erzurum'da Türkü, Mehmet Taner / Şarkıdaki Şiir kitabından alıntıladım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder