"Evvel zaman içinde dostlar
ağaçlara ev kurardık.
Tatlı bir düş içinde bir yere bir göğe
bakardık.
Gönlümüz kuş gibiydi dostlar dünyaya
kanat açardık.
Tutsak değildik zamana başına buyruk yaşardık."
Şimdi sen bu yazıyı okurken, ben kahvemi
höpürdete höpürdete içmiş olacağım. Hiç hilafım yok... Çarşamba iş günü filan
demeyip, kendimi hovarda bir rüzgârın esintisine bırakacağım. Kırmızı
eteğimi salınarak ve üşümeye razı olarak, o ada senin bu ada benim sefere
çıkacağım. Abartma huyumla, avare ruhuma, sabırsızlık kisvesi
ekleyeceğim. Yooo... Yeter ama... Sabrım kalmadı! Güneşin tastamam ortaya
çıkmasını mümkünü yok... Artık bekleyemeyeceğim. Çünkü bu sabah kalktığımda gün
ışığı gözümü kamaştırdı fena halde. Nasıl anlatsam bilmiyorum... Nedensiz
bir sevinç, pıtır pıtır ederek çöreklendi yüreğime. Aslında Nisan ayındayız.
Ayların en zalimi... Ne gam!.. İçimdeki oyun sarayının kapısını sonuna
kadar açtım. Etkilemez beni Nisan... Kendime gene bahar büyüsü yaptım...
Silkeledim kirpiklerimi... Kış defterini gözyaşlarımla sildim, süpürdüm,
kaldırdım. Ohh! Tüy gibi hafifledim. Bahar esintili bir kadın olmaya niyet
ettim. Fena şey mi? Seni bilmiyorum ama... Bende şimdi havalar binbeşyüz!..
Gene çocuklar gibi koştuğum serseri zamanları özledim. Varsın olsun...
Pencereler açık kalsın... Geceleri yağmur yağsın... Günebatan düşlerimiz yağmur
sesiyle çoğalsın... Tutsak olma zamana... Başına buyruk yaşa... Haydi
bakalım... Şimdi marş marş... İstikamet, serseri zamanlar
mevisimi... Nereye mi? Elbette ilkbahara:)
"Çocuklardık parlak yıldızlardık o
zaman.
Artık dönemesek de geriye.
Ardından koştuğumuz son zamandır.
O zaman bu
zamandır dostlar ne ister neyi özleriz?"
2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder