"Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?" diyordu. Hayat güçlüydü. İnsan ise acizdi. Ölümlüydü. Hiçtik biz... Aciz yaratıklardık. Çoğu zaman kendimizi unutuyorduk... İyi ama hayat şakacıydı üstelik. Ağlamakla gülmek sahiden kardeşti. Felek diplere vurdururken, zirvelere uçurabilmeyi her daim becerivermişti. İnsan olmak ne tuhaf bir şeydi. O kadar duguyla, hisle, akıl ve gönül çaparizleriyle nasıl başa çıkabiliyorduk?
Hayat, tarihi Emek Sineması'nın yıkım kararına kahrolurken, başka bir sinemada festival seyircisi olabildiğim için sevinebilmeyi aynı anda becerebilecek bir mekanizmayla işlemekteydi. Böyleydi işte... Hayat kendi mecrasında akıp gitmeye, duygular kendiliğinden hâlden hâle değişmeye devam edecekti.
Dünya dönüyor... İstanbul Film Festivali ise, 32. kez başladı ve sürüyor. Henüz siftah yapmadım. Eli kulağında... Az kaldı. Gideceğim.
ömür dediğin çabuk geçiyor vesselam.... arkamıza baktığımızda iyi yaşayabilmişsek ne mutlu bize..
YanıtlaSilsevgiler:)
Biricik Huzur, canım şimdi hangi şiiri okumak istedi bilin bakalım:)
SilBakınız, Edip Cansever'in o şahane şiiri... Bilirsiniz illa ki...
Okuyalım mı? Haydi:)
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
Edip CANSEVER
istanbulu öpün benim yerime hayal kahvem...
YanıtlaSilDelal, şimdi bir istanbul şarkısına geçelim o halde... Şöyle söyleyelim mi ne dersiniz:)
SilLevent Yüksel – İstanbul
Saçlarını dağıtır rüzgar
Yeditepe üzerinden
Hatıralar tarihin küllerini savurur
Kadın gibi, kısrak gibi
sarılayım gel ince beline
Yarim İstanbul gel öpeyim gerdanından
Tüketilmiş yaşanmamış
Hediyelik hayatlar, ah bu evler,
Pencereler bu kapılar, sokaklar
Hüzün gibi, sevinç gibi,
Eskitilmiş zamanlar
Yarim İstanbul gel öpeyim gerdanından
Minareler uzanmış gökyüzüne bağırır
Kara sevdan nerelerden
Yüreğimi çağırır?
Dua gibi, büyü gibi ezberledim hasretini
Yarim İstanbul gel öpeyim gerdanından.
Yazılarınızı çok beğenen ve o samimiyetinizden etkilenen biri olarak size bir ödül vermek istiyorum kabul ederseniz... http://nonethelessh.blogspot.com/2013/04/liebster-odulu-bahar-ve-blog.html
YanıtlaSilNonethelessh, çok teşekkür ederim. Ama galiba yanlış seçim.
SilÇünkü dersten anlamam:) O nedenle, ödül haketmeyen biriyim.
Bakın, Sunay Akın'dan geliyor sizin için:)
"Tıpkı sevilmeyen bir öğretmen gibiydi kalbim...
Parmak kaldıranlara inat, hep dersten anlamayanları seçti."
izle tabiiii.
YanıtlaSil:)
emek maalesef.
:)
hayat geçer geçeni de unutmak lazım.
hep ileriye yaa.
:)
Deeptone, hemen Selvi Boylum Al Yazmalım'a geçiş yapıyorum.
SilVe filmin o şahane repliklerini yazıyorum...
"Sevgi neydi? sevgi iyilikti, dostluktu. sevgi EMEK'ti!!!
:)
YanıtlaSilöyleydi evet o zaman.
:)
bu arada, edip abi en sevdiğim şiördür.
:)
eyvallah hayal kahvem olmamı hiç :)
YanıtlaSil