20 Ağustos 2013 Salı

Gene Kulelere Caz Yapmak Geldi İçimden...


Kulelerle ilgili efsaneler her daim ilgimi cezbederler. Mesela Babil Kulesi'ni düşünsene...   Babil'in kelime anlamı gökyüzünün kapısı demekmiş. Efsaneye göre aslında bir vakitler dünyanın dili de sözü de birmiş. İnsanlar yeryüzü üzerinde başı göklere erişen bir kule bina etmişler.  Amaçları kendilerine nam yapmakmış. Bu durumu gören Tanrı "madem benimle boy ölçüşmeye kalktılar, o halde kendileri de anlaşamasınlar, dilleri farklı olsun, anlaşmaya varamasınlar" diye çok kalıcı bir ceza vermiş.


Günümüzde ise  dünyanın en yüksek binası Dubai'de inşa edilmiş.  Burj Dubai...  828 metre yüksekliğinde ve 160 katlı. Vay canına sayın seyirciler! Bu ne ihtişam bu ne haşmet böyle!..  Hey!.. Bu ve benzeri kule binaların inşaatında, günde 16 saat, 45- 50 derece sıcaklıkta, 200 dolara işçiler çalıştırıldığını  biliyor muydun? Kölelik kalktı deniyor ya... Nerdee? Güya yasalar önünde  bütün insanlar, renk, ırk, dil, din, cinsiyet ayırımı yapılmaksızın eşit... Keşke... Peki, mesela bu kulelerin yapımında çalıştırılan işçilerin vaziyeti nedir böyle? Meğer bu durumlara gizli kölelik deniyormuş. Göçmen işçiler, Körfez ülkelerinin vatandaşlarının tercih etmediği ağır işlerde, iş güvencesi olmadan, aşağılanarak, feci şartlarla çalıştırılıyormuş.

 
 

Ne dersin?  Kuleler uzadıkça, gökyüzüne ulaşma çabası arttıkça, insanlar birbirlerini daha mı anlamaz oluyorlar? Acaba eski efsanelere inanmak mı gerekiyor? Günümüzde insanların, halen birbiriyle bir türlü anlaşmayı becerememeleri, sürekli savaş, kavga, psikolojik ya da fiziksel şiddet vaziyetleri,  kendi cennetlerini başkalarının hayatlarını cehenneme çevirerek inşa etmeleri yoksa bu sebeple mi?

Şimdi bunlar aklıma gelince, canım nasıl Luis Amstrong dinlemek istedi anlatamam. İnsan denilen yaratığın bunca kötülüklerini, bunca zalimliklerini, bir nebze olsun ne unutturabilir?  Sanat elbette... Zencilerin kederli şarkıları vardır, bilirsin... Bir nevi ağıt... Caz... Hüznün müziği... Karaderili acısını bir şarkısında anlatırken, umudunu yitirmeden şöyle demiş... "Ve rüzgâr yön değiştirecek, hüznü üfleyip götürecek."  Aynı dileğe katılıp, hüzünlü bir müziği, yaşam şevki veren fotoğrafına bakarak Luis Amstrongtan dinlemeye ne dersin? Buyrunuz...  20. yüzyılın en büyük caz ustası söylüyor... La  vie en rose!


2011

5 yorum:

  1. Kulelerin bence de mistik bir havası var... Çekici. :)

    Kafa'ya da beklerim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eski kuleler neyse, tamam.

      Amaaa, yeni kulelerin cümlesine itirazım var:)

      Kafa'ya elbette uğrarım:)

      Sil
  2. Mert, ne hoş bloglar onlar. Bayıldım:)

    YanıtlaSil
  3. Ben küçükken benden uzun insanların gökyüzüne dokunduğuna inanırdım. Sonra o insanların dokunamadığını anladım kimbilir belki kuleler bu yüzden inşa edilmişlerdir ve işçiler(o işçilerle ilgili bir belgesel film izlemiştim tavsiye ederim bulamazsanız mail atarım size) her çalışma zamanı gökyüzüne dokunup bir parça kısık güneşte pişmiş bulut yiyorlardır öğle vakitlerinde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çocukluk ne hoş değil mi M.V?

      İyi ama ben kocaaamaaan oldum halen ne hayaller kuruyorum:)

      Bugün bir ara denizin karşı kıyısına bakıyordum. Dalmışım.
      Bir de ne göreyim karşı kıyının kumsalıydım. Resmen kumsaldım M.V:)
      İnsanlar yürüyorlardı üzerimde. Gerçekten:)
      Sonra kendime geldim. Bi baktım ki kumsal değildim gene bendim:)

      O filmi seyretmek isterim. Bilgi alabilirsem sevinirim.

      Sil