15 Ağustos 2011 Pazartesi

Pazara Gidip Bir Çocuk Alıp Ne Yapalım?

1667 yılında İrlanda'nın başkenti Dublin'de  doğmuş Jonathan Swift. İçinde yaşadığı dünyayı hazmedeyip, öfkeli yaşamış ve  1745'de bir akıl hastanesinde gözlerini kapamış. Kendine has şiirleri, günlükleri, denemeleriyle Kara Mizah'ın atası kabul edilmiş. Yaklaşık 400 yıl önce kaleme aldığı İrlanda'daki Yoksulların Çocuklarının, Ailelerine Ve Onları Topluma Yararlı Kılmak Üzere, Mütevazı Bir Öneri başlıklı çok ibretlik bir yazısı vardır.  Aslında kitaplarla biraz haşır neşir olan ama Jonathan Swift'in adını duymadığını düşünen birine Güliver'in Seyahatleri  sorulsa  illa bilecektir.  Jonathan Swift,  dünya klasikleri arasına giren, filmlere konu olmuş Güliver'in Seyahatleri adlı kitabın yazarıdır. Dünya Edebiyatı'nda kitabının adı kendi adının önüne geçen yazarlardan biridir.


Jonathan Swift’in  400 yıl önce  İrlanda için kaleme aldığı  yoksulların çocuklarının, ailelerine ve topluma yararlı kılmak üzere ortaya koyduğu mütevazi önerisini ilk okuduğumda resmen çarpıldığımı hatırlıyorum. Yazar kara mizah örneğinin en yüreğe tesir eden cinsini yazmış.  Günümüz dünyasında yoksulluğa çözüm bulunamadıkça, bilakis insanların sömürülerek açlığa ve yoksulluğa itildiğini gördükçe, insan bu gidişin sonu buralara kadar varır mı ki diye düşünüp endişe duymadan edemiyor. Jonathan Swift'in  İrlanda'daki Yoksulların Çocuklarının, Ailelerine Ve Onları Topluma Yararlı Kılmak Üzere, Mütevazı Bir Önerisi'nin özetine gelince...

Yazar  kentin sokaklarında annelerinin ve babalarının kucaklarında, sırtlarında veya peşlerinde dolanan, paçavralar içinde herkesi rahatsız ederek sadaka dilenen inanılmaz çocuk bolluğu olduğundan söz eder. Şimdi bu yoksul çocuklara sahip olan aileler, zavallı çocuklarının geçimini sağlamak için  dilenmek zorunda kalmaktadırlar.  Çocuklar dilenerek büyüdüklerinde ise işsizlikten ya hırsız olacaklar topluma zarar verecekler ya da karın tokuluğuna işgüçlerini satmak durumunda kalacaklardır.  Veya savaşlara gönderileceklerdir.  Yazar bu konu üzerinde yıllarca düşünmüştür. Doğduklarında anne sütü ile beslenip ilk yıl fazla masrafa gereksinme duyulmayabilir. Ama birinci yıldan sonra ailelerine, topluma yük olup ömür boyu yiyecek ve içecek isteme yerine, tersini yapıp, binlerce insanın yemek ve hatta giyimine katkıda bulunabilirler.


Yoksul aileler her yıl binlerce çocuk doğurmaktadır. Sorun olan bu çocukların nasıl beslenip yetiştirileceğidir. Önerilen hiçbir yöntem  bugünkü koşullarda bu sorunu çözememektedir. Söz konusu çocuklar eğitim almadan, meslek sahibi olmadan büyümektedirler. Altı yaşından önce hırsızlık  bile yapamamaktadırlar.  Ama altı yaşına gelene kadar inanılmaz harcamalara sebep olmaktadırlar.  Londra’da tanıdığı çok bilgili bir Amerikalı Yazar’a iyi beslenmiş bir çocuğun, buğulama, kızartma, fırınlama ve haşlama olarak, çok lezzetli, besleyici, yüksek değerde bir besin olduğunu söylemiştir. Hatta Yazar, yahnisinin de çok lezzetli olacağını düşünmektedir. 


O halde, önce bir hesaplama yapmalıdır. Her yıl doğan binlerce yoksul çocuktan bir kısmı doğurganlık için bir kenara bırakılmalı, bunların dörtte biri oğlanlar olmalıdır. Bir erkeğin  dört dişiye hizmet  etmesi yeterlidir. Geriye kalan binlerce bir yaşına gelmiş çocuk da zengin sofralar için etlenmek ve şişmanlamak üzere, son aylarda annelerinden bolca süt emmeli sonra zengin ve kaliteli insanlara satılmalıdır.  Arkadaşlar arası eğlence için bir çocuktan iki tabak et çıkar. Ailece yenen yemeklerde ise göğüs ya da buttan dörtte biri yeterli olur. Tuzlanıp biberlendikten sonra dört gün bekletilirse, haşlamasının tadına doyulmaz, özellikle kışın.

Yazara göre bu öneriye nüfusun fazlasıyla azalacağının dışında, herhangi bir şekilde karşı çıkılacağını düşünmemek lazımdır. Bu öneri bir umuttur ve tehlikesi de yoktur. Eğer karşı öneride bulunacak birileri varsa iki  noktayı göz önünde tutmaları lazımdır. Birincisi binlerce işe yaramaz boğaz ve sırta nasıl yiyecek ve giyecek bulacaklardır. İkincisi bu çocukların anne babalarına sorulsa, acaba onlar da  henüz bir yaşındayken yenmek üzere satılmayı, geçimini sağlayamamaya, kirasını bile karşılamayacak kadar işsizliğe, havanın sertliğine rağmen elbise ve bir dama sahip olamamaya ve bu sefaletin aynısının ya da daha beterinin sonsuza dek çocuklarına aktarmanın kaçınılmaz geleceğine yeğlemezler miydi?

Yazarın bu öneriyle ilgili en küçük bir kişisel çıkarı yoktur. Ticaretin gelişmesi, çocukların beslenmesi, fakirlerin acılarının dindirilmesi ve zenginlere biraz zevk verilmesi yoluyla ülkesinin toptan iyiliğini istemektedir. Onun kuruş kazanacağı çocuğu yoktur. Çocukarının en ufağı dokuz yaşındadır. Karısı ise doğurganlık yaşını çoktan geride bırakmıştır. 

Yazar Jonathan Swift bu yazıyı 1729'da yazmış. Çarpıcı, etkileyici, tüyler  ürpertici bir kara mizah örneğidir.



10 yorum:

  1. sabah sabah midem iyice karıştı yav !

    YanıtlaSil
  2. Acı olan 400 yıl önce de şimdi de insanların açlığına hala çözüm bulunamaması..İlginç bir fikri varmış yazarın..:))

    YanıtlaSil
  3. Selam kahvelerin en zengin olanı,biraz hayal almıya geldim ama bugün ki hayal azcık sade kahve tadında olmuş:)
    Dünyaya gelmesi muktedir olan,ezelde yazılmış olan dünYaya gelir buna inanmış iman etmişim,aksi takdir de mümkün mü ki bir tırnağını yaratabilelim..öyle olmadığına inansam ben de kara mizahı sürdürürdüm:(
    misal belki böylece çocuklarının yeneceğini bilen ebeveyinler çocuk yapmazdı,hangi anne ister çocuğuna böyle bir son...
    bir de sanırım çinliler uymuş bu akla ,şimdilik ölü çocukları filan yediklerini duyuyoruz birde insan eti bütün etlerden lezzetliymiş..e öyle olunca bulamayınca dirisini de yiyorlardır da bizden saklıyorlardır,bi rivayet de geçtim çocukları kimsesiz kadınları bile mideye indiriyorlarmış,çine giderseniz arka sokaklara girmeyin sizi bir lokantanın mutfağına çekebilirler diye bir söylentide var zaten....ama genede kalabalık nufusa çare etmemiş anlaşılan..
    Afrikada ki yoksulluktan bu kara mizahı dile getirmişsiniz sanırım ama orda durum tamamen farklı biliyorsunuz,sömürüldü onlar..yoksa o zengin kıta bakardı kara çocuklarına besler büyütürdü kimsenin himayesine muhtaç olmadan çocuklarını,doğal afetlereyse yapacak birşey yok dünyanın her yerinde olabilir .O zaman da olmıyan olana verecek şimdi yapılmaya çalışıldığı gibi..
    etme bulma dünyası
    sömürenlerin akıbetinin hayr olmıyacağı kesindi de
    bizlerde şahit olacağız inş..arka arkaya iflas ediyorlar,hadsiz haksız sözümona zengin ülkecikler..


    güliveri yazmasanız
    kimmiş ki bu demiştim..:)deli zekası derler ya öyleymiş hakkaten,hep ürkmüşümdür zaten sınırdaki zekilerden:)
    neyse daha fazla mide karıştırmadan ben gideyim...
    selam ve dua ile...

    YanıtlaSil
  4. Bu yazıya o devirde nasıl tepkiler almıştı acaba merak ettim :)

    YanıtlaSil
  5. Dünyanın sonunda bu ve benzeri (!) şeylerin bizi beklediğini düşünmekteyim... Yazar ve benzeri insanlar, yüzyıllar arası seyahat yapmışlar gibi sanki...

    YanıtlaSil
  6. Fotograflara bakmayı içim kaldırmadığı için yazını okuyamadım önce.
    Aradan bir gün geçti. Merakım iyice artınca gözlerimi kısarak resimleri görmemeye çalışarak okumaya gayret ettim. Aman yarabbim. Okuduklarım gerçekmi. Tersyüz oldum. Beynimin çarkları şaşırdı. Atlaya atlaya okumaya başladım. Hayal kahvem neler aktarmışsın böyle..nerden bulmuşsun bunları.
    Yemek yiyesim pek kalmamıştı. Şimdi rengi kahverengiye çalan hiçbirşeyi yemeyi içim götürmüyor. Buna kahve ve çikolata da dahil.
    Of ya..beynim uyuştu inan.
    Gidip hahvenin yanında tüttürülen o çubuktan içeyim bari

    YanıtlaSil
  7. Hayy bin kunduz!!
    Deyil Jonathan Swift,isterse dünya edebiyatının temel taşı,felsefesininde Aristotales'i olsun.Saçmalamış olması gerçeğini değiştirmez.Hemde en nirvanasından.
    Oofff yaaa neydi bu şimdi.
    Dilek, o çubuktan bende istiom.

    YanıtlaSil
  8. Büyük balık küçük balığı yer olgusuna başka bir boyuttan bakış. İnsanın tüyleri ürperiyor bu sayılar gün geçtikçe artıkça...

    YanıtlaSil
  9. Ne olmuş yani..ne var ki insan eti yemede.
    Klonlatırsın kendini..bakarsın kendi lezzetine.
    Ya da ilim ilerledi ya..kendi hücrenden doku yarattırıp..çoğalttırıp.. mesela bir filoto edinebilirsin. Belki zamanla evlerimizde özel tasarlanmış etmatik cihazları ile hayvanların dokularından antrikot, döş, pirzola vs kaslar elde edebileceğiz. Silahlanmaya harcanan gayretin binde biri çalışma ile açlık problemi dünyadan kalkabilir. Herşeye çare var. Yeterki istensin.

    YanıtlaSil
  10. ersin karabulut'un çizdiği bir yeraltı karikatürü geldi aklıma. çocuklar için doğmadan önce bir ömür satın alıyorsunuz,paranız ne kadarsa. diyelim paran 10 yıllık bir çocuğa yetiyor.10 yılın sonunda bir görevli gelip çocuğu iğneyle öldürüyor.karikatürü eğlenirim diye okumaya başlayıp bitirdiğimde günlerce aklımdan çıkmamıştı.tabi muhteşem çizimlerin,yüz ifadelerinin de etkisi büyük.bak yine hatırladım.içim bir garip oldu.anne olduktan sonra insan daha bir hassaslaşıyor. bence insanlara öncelikle korunma yöntemlerini öğretmek gerek. kadınlar bu konuda bilinçlenmedikçe çok çocuk yapmaya devam edecekler.

    YanıtlaSil