28 Ekim 2025 Salı

Japon Kavramını Mozaikte Buldum: Ma


Japon kültüründe “ma ”, boşluk anlamına gelir ama aslında o “yokluk” değil, “ anlamın nefes aldığı yer”dir.

Mozaik yaparken de aynı şey geçerlidir. Taşları yan yana dizerken sadece renkleri ve formları değil, arada bıraktığın boşlukları da seçersin. İşte orası ma’dır bence... Görünmez ama tasarımın kalbidir.

Her parça diğerine dokunmadan, kendi alanına sahip olur. O küçük boşluklar eserin ritmini, dengesini ve huzurunu yaratır.

Tıpkı hayatta olduğu gibi: her şeyin arası dolu olsaydı, nefes alacak yer kalmazdı.

Belki de mozaik, bize “güzellik sadece yaptığın şeyde değil, bıraktığın boşlukta da saklıdır” demek istiyor.

Mozaikte taşlar arasında özellikle boşluk  bırakılıyor. aynı "ma" gibi. Yokluk değil, anlamın nefes aldığı yer gibi. İki nota rasındaki sessizlik gibi... İki kişi arasında söylenmeyen ama hissedilen şey gibi..

Biraz sessizlik, biraz alan, biraz ma...Hem sanatı hem yaşamı dengeyi getirmek demek belki.

24 Ekim 2025 Cuma

Kendimi Eylediğim Zamanlar...

Filmler seyrettim.


Ekim abimin doğduğu ay.
Kızkardeşimle abime surpriz hazırladık.
Urfa'ya  uçak bileti alıp otel rezervasyonumuzu yaptık.
Üç kardeş Urfa ve Göbeklitepe'yi gezeceğiz. 
Hazırlık yaptım.

Cam mozaik sehpa yapmaya başladım.


Tomris Uayar'ın cümleleri arasında dolaştım.


22 Ekim 2025 Çarşamba

Merak Sen Ne Şahane Bir Şeysin...


Arnavut kaldırımlı, patika bir sokağa yolum düşse... 

Birden duruversem. Taş fırından yükselen mis gibi koku burnuma değse.

Pizzalar  tezgahta dizim dizim olsa... İçeri girip beyaz örtülü küçük kare masanın tahta sandalyesine oturuverem... Vee...  Margarita pizzayı seçsem.

Pizza ünüme gelse... Domates, mozzarella, fesleğen… Kırmızı, beyaz, yeşil… Aaa! İtalya bayrağının renkleri di mi?  Gene merak ettim  iyi mi:)

Meğer  Kraliçe Margherita için hazırlanmış bir pizza öyküsü varmış. 

Aslında bu pizza, kraliçeden çok önce Napoli’nin yoksul mutfaklarında doğmuş. 1889’da Kraliçe Margherita  Napoli’ye uğradığında, ünlü pizzacı Raffaele ve Maria  Esposito çiftine; “Bize bir pizza yapın” demiş. Espositolar da domates, mozzarella ve fesleğeni bir araya getirerek ortaya tam bir görsel ve lezzet şöleni çıkarmış. Üstelik bu üç malzeme İtalyan bayrağını anımsatınca Kraliçe Margarita bu pizzaya bayılmış. 

Kraliçe pizzayı öyle bir beğenmiş ki, Espositolar'a bir takdir mektubu göndermiş. Ve işte o andan sonra, halkın sevdiği üç renkli pizza, kraliçenin adıyla ölümsüzleşmiş: "Pizza Margherita."

 Bugün bu pizza sadece bir yemek değil, yoksul mutfaklardan kraliyet sofralarına uzanan, basit ama bayrak renklerinde efsanevi bir lezzetin simgesi olmuş. 

Not- fotoğraflar google'dan...

20 Ekim 2025 Pazartesi

Kendimi Eylediğim Zamanlar...

 


Kısa  filmler seyrettim.


Hem okudum hem ukulele çaldım.


Ben bir Invader mozaik avcısıyım. Köln'de de avladım:)

Ebru sanatıyla ilgili okumalar yaptım.

Sigorta acentesiyim. İşimi seviyorum. 
Sigortacılıkla ilgili yepyeni bilgiler ediniyorum.


16 Ekim 2025 Perşembe

Kendimi Eylediğim Zamanlar...

 

Yağmur altında şarkı söyledim.

Kitap okudum.

Okulda ebru öğrenmeye devam ediyoruz. 

Seramik üstüne nasıl yapacağız merak ediyorum.

                                             


Üç günlüğüne Köln'e gideceğim. Hazırlık yaptım.
Fotoğraf google'dan

Aaa! Hiç mi Film seyretmedim acaba:)

15 Ekim 2025 Çarşamba

Kıssaya Adres Sorulmaz...

Nereye nereye gideyim 
Nereye nereye nereye gideyim


Neden soruyorsun nereye gideyim 
İki yol var demiştim, hangisini seçeyim 

Neden soruyorsun, nereye gidiyorum
İki yol var demiştim, birinden gidiyorum 



sözler-  mavi sakal'ın iki yol şarkısından
görseller- the way back filminden  saoirse ronan
başlık- dücane cündioğlu
video- marjan farsad khooneye ma
2016

10 Ekim 2025 Cuma

Merak Sen Ne Şahane Bir Şeysin:)

Bugün yolum Kadıköy'e düşünce...

Çiya’nın önünden geçerken birden duruverdim. Tencereler rengarenk, buhar buhara karışmış,
Adeta her kapta bir sır, her kokuda bir geçmiş gizlenmiş. 

Yemesem de yemek adlarını sormayı çok  severim. Neyse ki ortalık tenhaydı. Aşçı her yemeği sabırla tane tane anlattı.

Sıra geldi Hünkar Beğendi’ye…
Bilirsiniz ya, beşamel sosla yapılır hani.
Bir an durdum.
Beşamel mi, dedim kendi kendime... Bu isim, bizim mutfaktan çıkmış olamaz ki…

Acaba hangi yollardan bizim memlekete gelmiş olabilirdi?O merakla biraz araştırdım.

Meğer kökleri Rönesans Toskanası'na dayanan beşamel sos,  Kral XIV. Louis döneminde yaşayan ve kralın şefi olan  Louis de Bechamel'den adını almış. 

Süt, un ve tereyağından yapılan  sade beyaz sos, zamanla saray mutfağının yıldızı olmuş.

Sonra yıllar geçmiş, rüzgar İstanbul’a kadar esmiş.19. yüzyılda Osmanlı saraylarında Fransız aşçılar çalışmaya başlamış; Batı mutfağının incelikleri bizim tencerelere de sızmış.

İşte o sırada patlıcan közlenmiş, un ve sütle karışmış, et de üstüne eklenmiş. Ortaya öyle bir lezzet çıkmış ki, adı Hünkar Beğendi olmuş.

8 Ekim 2025 Çarşamba

Yeni Dönemin İlk Dersi - Disiplinler Arası Seramik

 


Üniversitede Seramik ve Cam Tasarımı bölümünde ikinci sınıf öğrencisiyim. Okulum geçen hafta başladı. İkinci sınıf derslerimi seçtim ancak geçen yıl devamsızlık nedeniyle kaldığım birinci sınıf derslerinden de epey yüküm var. Üstelik sigorta acentesiyim. Kendi işim. Kendi ofisim. İşim oldukça yoğun. Okula çok fazla zaman ayıramıyorum.

Bu yıl ders seçimi yaparken, Disiplinler Arası Seramik dersi dikkatimi çekti. İsmi merak uyandırıcıydı.

- Acaba bu derste neler yapılacak? diye seramik hocama sordum. Dersin konusu, seramik üzerine ebru denemeleriymiş. Ve seramik hocamız değil, ebru hocası derse girecekmiş.  İtiraf etmeliyim ki, ebru, daha önce pek ilgimi çekmezdi. Fakat şimdi sanat okulunda okuyor olunca merak ettim...Ve... Hemen  bu dersi seçtim.

Geçen hafta Viyana gezim nedeniyle derse katılamamıştım. Bugün ilk kez  ebru dersine  girdim.  Hoca  önce geçen hafta anlattıklarını kısaca tekrarladı.

Ebru kelimesinin kökeni hakkında birkaç farklı görüş varmış. En yaygın olanı, Farsça ebr yani bulut kelimesinden geldiği yönündeymiş. Bu da ebrunun su yüzeyinde oluşan bulutumsu desenlerini çok güzel anlatıyor. 

Bazı kaynaklardaysa kelimenin Türkistan’da kullanılan “ab-ru” yani su yüzü tamlamasından türediği söyleniyormuş. 

Ebru sanatı, 15. yüzyılda Orta Asya’da ortaya çıkmış. Sonrasında İran üzerinden Osmanlı’ya gelmiş ve burada asıl kimliğini bulmuş. Osmanlı döneminde özellikle kitap sanatlarında, hat yazılarının arka planında ve defter kapaklarında kullanılmış. Zamanla sadece süsleme değil, başlı başına bir sanat haline gelmiş.

Ebru hocası, metal ebru teknesinin içinde belli oranda su ve denizkadayıfı jeli ile kıvamlı bir karışım hazırladı. Bu karışım boyaların suyun yüzeyinde kalmasını sağlıyormuş.

Ebru boyaları doğal pigmentlerden yapılıyormuş Toprak, oksit ve mineral esaslıymışlar. Boyalar, öd (öküz safrası) eklenerek hazırlanıyormuş. 

Laf aramızda, sanıyorum bu öd sayesinde boyaların ödü kopuyor, suyun üzerinde itaatkar oluyorlar ne çok dağılıyorlar ne de yayılıyorlar:)

Ebru fırçaları, geleneksel olarak gül dalına at kuyruğu kılı bağlanarak yapılıyormuş. Ne kadar ilginç, değil mi? 

Şimdilik anlatacaklarım bu kadar. Derslere girdikçe nasılsa yaptıklarımı Hayal Kahvem’de paylaşırım:)

5 Ekim 2025 Pazar

Ve Viyana ve Suç Müzesi


Viyana’da iki gün boyunca normal müze turu yapmak mı? Hımm! Yooo. Benim rotam merakımı uyandıranlardan yana. 

Memleketteki arkadaşlarım, valsler diyarı, tarihi ve romantik Viyana’da Doğum Kontrolü ve Kürtaj Müzesi’ni gezdiğimi duyunca “yuf olsun sana!” dediler. Bu yüzden ikinci durağımı onlara söyleyemedim. Ama siz yadırgamazsınız diye  anlatmaya karar verdim:)

Şehir merkezinden yarım saatlik yürüyüşle, eteğimi savura savura Tuna Nehri üzerinden geçerek ulaştığım müze: Viyana Suç Müzesi (Wiener Kriminalmuseum). 


 
Müzede her şey Almanca’ydı ama tatlı bir sürprizle karşılaştım. Bilet gişesindeki Çağla, mükemmel Türkçesiyle merak ettiğim her detayı anlattı.

Müzenin kurucusu Max Edelbacher, Avusturya Federal Polisi’nde uzun yıllar görev yapmış. Emekli olduktan sonra suç ve ceza tutkusunu bir araya getirip 1985’te bu tarihi binada müzeyi kurmuş, 1991’de de halka açmış. Üstelik konuyla ilgili birkaç kitap da yazmış. 

Müze, Avusturya ve özellikle Viyana'da Orta Çağ’dan günümüze cinayetlerden siyasi suikastlara, ünlü seri katillerden gazetelerdeki suç haberlerine kadar pek çok belge ve nesneyi sergiliyor. Her köşesinde tarihin karanlık yüzünü hissediyorsunuz; bazen ürperiyorsunuz, bazen “hay canına” diyorsunuz.

Müze Viyana'nın suç tarihini anlatıyor gibi görünse de bu temalar evrensel cezalandırma biçimlerini, suçun psikoljisini, toplumsal yansımaları, insan doğasının karanlık tarafını hatırlatıyor.

Suçun hikayesi sahiden evrensel. Dünyanın her yerinde insan doğasının karanlık yönü benzer biçimlerde ortaya çıkıyor. Güç tutkusu, para hırsı, korkutma ve tehdit yoluyla kontrol, hukuksuzluk, kıskançlık, intikam ve aşk cinayetleri… Sadece dönem değişiyor, yöntemler farklılaşıyor.  Her çağın, her toplumun kendi suç biçimi var... 

Son tahlilde, adalet arayışı hiç bitmiyor.

Sevgili okur, diğer gezdiğim yerleri de anlatmak istiyorum ama “gördün deli, dön geri!” diye bir daha Hayal Kahvem'e uğramazsın diye biraz korkuyorum. 😅


2 Ekim 2025 Perşembe

Ve Viyana ve Doğum Kontrolü ve Kürtaj Müzesi


Viyana denilince akla gelen, gezi videolarında sıkça anlatılan ihtişamlı emperyal müzeleri gezmek yerine, daha küçük, özgün ve orijinal müzeleri keşfetmek istedim. 

Bunlardan biri de Doğum Kontrolü ve Kürtaj Müzesi’ydi. 

Müzeyi gezdiğimde, gördüklerime, okuduklarıma  inanamadım. Meğer antik çağlardan beri kadınlar ve erkekler, istenmeyen gebelikleri önlemek için akla hayale gelmedik ne yollar denemişler.

Viyana’da gezdiğim bu müze, bugüne kadar üzerinde düşünmediğim, doğum kontrolü ve kürtajın, insanlık tarihi boyunca  batıl inançlar, yalan yanlış bilgiler, deneme yanılmayla yol alan çetin bir mücadeleyle şekillendiğini gösteriyor. 

Mesela sperm öldürür diye  timsah ve fil dışkısından yapılan küçük topaklar rahime sokuluyormuş. M.Ö 1850'lerde okunan bir papirüste yazıyormuş. M.S 11. yüzyılda İbn-i Sina'nın Tıp Kanunu'nda da  fil dışkısının faydalı olacağı yazıyormuş.


Limon suyuyla yapılan vajınal duşlar, biberiye, maydanoz, kekik yağları, bal, sirke, tuzlu su, çeşitli reçinelere bandırılmış süngerin, sabunların, tıkaçların  vajınaya yerleştirilmesi  doğum kontrol yöntemi olarak kullanılmış.


pamuk tıkaçlar


vajina yıkama aparatı


yurt dışında klozet yanında ayrıca yıkama klozeti vardır.
acaba ilişki sonrası kadın vajınasını yıkasın ve hamilelik önlensin amacıyla mı icat edildi?

vajınal duş pompası

kürtaj aletleri

Ortaçağ’da doğum kontrolünün yasaklanması, kadınları gizli ve ilkel yöntemlere mecbur bırakarak hem hayatlarına hem de çocuklarına mal olmuş. Bu konularda devam eden yasaklamalar halen var.  


İyisi mi, 
erkeklerin daha çok  frengiden korunmak için kullandıkları keten kumaştan, domuz mesanesi ya da koyun derisinden yapılan ilkel prezervatifleri, torbaları, 
gerçek kurbalarla yapılan gebelik testlerini,
kadınların istenmeyen gebelikleri sonlandırmak için denedikleri, 
gördükçe tüylerinizin ürpereceği 
askılar, şişler gibi feci aletleri  başka zaman anlatayım. 

Geçmişteki kadınların yaşadıklarını gördükçe ve düşündükçe  içim sızladı ne yalan söyleyeyim. Öte yandan onların yaşadıkları acı tecrübeler sayesinde bugünkü bilgilerimize kavuştuğumuzu  tekrar fark ettim.  

Bu tip sergiler ve  müzeler, rahatsızlık verse de  çok mühim. Cinsellik ve üreme sağlığı konularını görünür kılmak, toplumsal tartışmalara alan yaratmak çok önemli bir kültürel adım bence. 

Doğum kontrol hapı, prezervatif ve diğer güvenli yöntemler aslında insanlığın ortak hafızasının, kuşaklar boyu süren deneyim ve mücadelenin bir mirası. Bugün sahip olduklarımız, dün yaşananların üzerine inşa edildiği aşikar.


Sen Viyana'ya git. Sisi'nin sarayını gezeceğine Doğum Kontrolü ve Kürtaj Müzesi'ne git, ne şaşkınım di mi?

Kraliçe olsa da kadın kadındır. Sisi'nin kullandığı aparatlar belki altındandır. Ne olacak ki? Neticede 16 yaşında evlendirilmiş bir kız çocuğu.

Kimbilir  hangi  gebelik önleme yöntemlerini kulandı?  Kimbilir  kaç çocuk doğurdu? Kimbilir kaç düşük yaptı? Kimilir kaç çocuğu doğumdan sonra öldü? 

Bavyera Düşesi, Lombardiya-Venedik Kraliçesi, Macaristan Kraliçesi ve Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth Amalie Eugenie… Bilinen adıyla Sisi… Nasıl ölmüş bilin bakalım? Öldürülmüş. 



Evet... Doğru... Bu kez Hofburg Sarayı içindeki Sisi Müzesi'ni gezmedim. Ve fakat.... Sisi'nin hayatını büyükannemin hayatıymış gibi iyi bilirim. 


28 Eylül 2025 Pazar

Kendimi Eylediğim Zamanlar,,,

 

Köy gezisi yaptım.


Film seyrettim.


Yeni bir kitap okumaya başladım.

İki gün için Viyana'ya gideceğim. 
Minik bir gezi planladım. (fotoğraf-google)