Caravaggio – (1571–1610), İtalyan
Jake & Dinos Chapman – (1966–), İngiliz kardeşler
Caravaggio – (1571–1610), İtalyan
Urfa deyince akla ilk gelen lezzetlerden biri hiç şüphesiz çiğ köfte. Okudukça öğreniyorum ki, meğer çiğ köfte sadece bir yemek değilmiş, aynı zamanda binlerce yıllık bir efsanenin mirasıymış.
Rivayete göre, M.Ö. yaklaşık 2000–1900 yıllarında Hz. İbrahim, Nemrut’un putlara tapma emrine karşı çıkmış. Bunun üzerine Nemrut, Hz. İbrahim’i yakmak için dev bir ateş hazırlatmış. Halkın tüm odunları toplanmış. Evlerde ateş yakmak yasaklanmış.
Büyük bir mucize gerçekleşmiş. Ateş suya, odunlar balıklara dönüşmüş. İbrahim peygamber kurtulmuş. Balıklıgöl ortaya çıkmış.
İnsanlar, evde ateş yakıp yemek pişirmek yasaklanınca, eti yoğurup baharatlarla karıştırmış ve çiğköfteyi bulmuşlar.
Yani Urfa’da bir lokma çiğköfte yemek, binlerce yıllık bir efsaneyi ve tarihin içinde dolaşan bir mucizeyi de hatırlamak demek.
Kaynak:
https://www.urfanatik.com/sanliurfa-cig-koftesinin-hikayesini-daha-once-dudunuz-mu
https://www.youtube.com/watch?v=zFJAhavTQYg
Fotoğraf -google'dan.
Mozaik yaparken de aynı şey geçerlidir. Taşları yan yana dizerken sadece renkleri ve formları değil, arada bıraktığın boşlukları da seçersin. İşte orası ma’dır bence... Görünmez ama tasarımın kalbidir.
Her parça diğerine dokunmadan, kendi alanına sahip olur. O küçük boşluklar eserin ritmini, dengesini ve huzurunu yaratır.
Tıpkı hayatta olduğu gibi: her şeyin arası dolu olsaydı, nefes alacak yer kalmazdı.
Belki de mozaik, bize “güzellik sadece yaptığın şeyde değil, bıraktığın boşlukta da saklıdır” demek istiyor.
Mozaikte taşlar arasında özellikle boşluk bırakılıyor. aynı "ma" gibi. Yokluk değil, anlamın nefes aldığı yer gibi. İki nota rasındaki sessizlik gibi... İki kişi arasında söylenmeyen ama hissedilen şey gibi..
Biraz sessizlik, biraz alan, biraz ma...Hem sanatı hem yaşamı dengeyi getirmek demek belki.
Birden duruversem. Taş fırından yükselen mis gibi koku burnuma değse.
Pizzalar tezgahta dizim dizim olsa... İçeri girip beyaz örtülü küçük kare masanın tahta sandalyesine oturuverem... Vee... Margarita pizzayı seçsem.
Pizza ünüme gelse... Domates, mozzarella, fesleğen… Kırmızı, beyaz, yeşil… Aaa! İtalya bayrağının renkleri di mi? Gene merak ettim iyi mi:)
Meğer Kraliçe Margherita için hazırlanmış bir pizza öyküsü varmış.
Aslında bu pizza, kraliçeden çok önce Napoli’nin yoksul mutfaklarında doğmuş. 1889’da Kraliçe Margherita Napoli’ye uğradığında, ünlü pizzacı Raffaele ve Maria Esposito çiftine; “Bize bir pizza yapın” demiş. Espositolar da domates, mozzarella ve fesleğeni bir araya getirerek ortaya tam bir görsel ve lezzet şöleni çıkarmış. Üstelik bu üç malzeme İtalyan bayrağını anımsatınca Kraliçe Margarita bu pizzaya bayılmış.
Kraliçe pizzayı öyle bir beğenmiş ki, Espositolar'a bir takdir mektubu göndermiş. Ve işte o andan sonra, halkın sevdiği üç renkli pizza, kraliçenin adıyla ölümsüzleşmiş: "Pizza Margherita."
Bugün bu pizza sadece bir yemek değil, yoksul mutfaklardan kraliyet sofralarına uzanan, basit ama bayrak renklerinde efsanevi bir lezzetin simgesi olmuş.
Not- fotoğraflar google'dan...